Olur yazayım. Çocuklarla yoga yapmaya başlamak benim için çok yeni. Her tarafından toplasan iki yıl etmez. Ama onlar için üretmeye başladığım tarih çoook daha eski. Üstelik sadece çocuklar için değil, zaman zaman dostlarımın çocuklukları için, kendi çocukluğum için ortaya koyduklarım oldu. Buradan başladım ben yolculuğa. Yoganın devreye girmesi ise tamamen bir tesadüftür. Gurudwara Ashram yerine x bir ashramda yoga yapmış olsaydım, muhtemelen hiçbir zaman Eda Lisa için bir masal yazmayacak ve hiçbir zaman o masalla çıktığım yol bir blog olarak hayata geçmeyecekti. Tabii blog nasıl açılır noktasında uzaylıya mantı açmayı öğretir gibi bana blog kullanmayı öğreten Külkedisi'nin hakkını teslim etmek lazım!
Bu aşamadan sonrası sıkı bir hocayla eğitim idi. Aylin Tokcan'ı bulmamı sağlayan da bir melek oldu ki bunu atlamak haksızlık olur. Pıst orada mısın?
Hikayenin bundan sonrası hem çocuklar, hem de benim için tamamen deneme yanılmalarla dolu... Etiler'deki sosyetik anaokulunda verdiğim yaz okulu dersleri sonrası migren ağrılarım ve "ben bu işi yapamayacağım!" sancılarım, Emel Çakıroğlu'ndan aldığım telefonla doğal doğum tadına ulaşınca, bu pek de zarif olmayan bedenimden bir çocuk yogası eğitmeni yontulmaya başladı. Ben içimi, çocuklar dışımı yoğurdukça kalbim yaptığım işe, oyuna topyekün katılıverdi!
O zaman bu zaman okuduğum, gördüğüm, dokunduğum her şey anlam kazandı. Kızgınlığım, kırgınlığım, öfkem, yaratıcılığım, sevincim.. aklınıza ne gelirse.
Nefes, esneklik, sağlık, ruhun özgürlüğü... yüzlerce cümle dolanıp durdu aklımda... Şimdilik "çocuk depolarında"* ders veriyorum, bir de Şişli'de çok güzel, tertemiz bir salonda** uzun vade hayalim bu değil elbette. Ama yolun şu bölümünden zevk almak beni eminim gideceğim yere taşıyor.
Çocuklarla yapılan yoga tamamen bir oyun işi. Yoga felsefesinden ödün vermeden oynanan bir oyun. Ben, onlar izin verdikçe bir oyun kurucuyum. Onlar ise öğrencilerim değil, öğretmenlerim. Bana ayna tutan küçük periler olduklarını düşünüyorum. İçimdeki/içimizdeki iyiye ve kötüye yeniden bakmamı sağlayan dersler yapıyoruz beraberce.
Hırçın ve kırgın bir yoga eğitmeni olamayacağı için, her gün içimin cam kırıklarını temizliyor, derse öyle gidiyorum. Çünkü onlara zarar vermemek benim en temel amacım. İşin kar kısmına gelirsek, eğer gelecekte bir gün öğrettiğim nefeslerden biri öfkelerini alıp götürürse, veya sınav öncesi güm güm atan kalplerini sakinleştirirse ne mutlu bana! Başka ne olabilir ki amacım?
Derslerimde drama, masal anlatma teknikleri, olumlama cümleleri, yerel oyunlar, nefes çalışması, mandala boyama ve küçük sohbetlerden faydalanıyorum. Yardımcı malzeme konusunda oldukça cimriyim, malzememiz bedenimiz mantığıyla yola çıkarak, minimum oyuncakla çalışmaya gayret ediyorum. Müzikleri mutlaka önceden seçip, dinliyor ve her ders için uygun olmalarını sağlamaya çalışıyorum. Bu dersin bir beden eğitimi dersine benzememesi için özellikle yoga duruşlarını ard arda yaptırmak tan kaçınıyorum. Duruşları akılda kalıcı hikayelerin içine yerleştirmeye gayret ediyorum. Yoga dersi akıllarında spor olarak kalmamalı.
Velhasıl ben kendi yolumu bulmaya çalışırken, takipçilerimi hırpalamamaya özen gösteriyorum. her dersimiz bir efsane olmuyor elbette. Ama her gün bir adım ileri gidiyoruz ki, bu da bana yeter. Bana benzemeyen, benim dersime benzemeyen bir çocuğu da kavrayabilmek, o olgunlukta ders yapabilmek en büyük hayalim.
Çocuk yogasını sık sık anlatmak lazım. Bunu sadece eğlence için değil, eğlenceli bir biçimde yaptığımızın da altını çizmek lazım. Aynı şey aile yogası için de geçerli.
Çocuk yogasının faydaları hakkında ve anne babalara nasıl anlatılması uygun olabilir denemeleri üzerine yazmaya devam edeceğim. Yani anne neden çocuğu için yogayı seçmeli? Ya da seçtiyse bu derslerden ne beklemeli? VS VS...
* MOMO'yu okuyun bunun için...
** YOGATIME