30 Haziran 2022 Perşembe

SINANMAK

Günaydın, 

Size de olur mu? Sinandiginizi hissettiğiniz. Bana bazen oluyor. Eskisi kadar zorlanmiyorum ama yine de ilk tepkim "noooluyo yine yaw" oluyor😀

Oysa hayat böyle bişi; ödüllü, sinanmali, eglenmeli, ağlamalı Bir döngü. Günün sonunda suna bakarim, hayatta miyiz? Hepimiz hayattaysak sorun yok, nasıl olsa hallederiz.

Velhasıl kahvemden bir iki yudum daha icip cikiyorum. Asıl anlatmak istediğimi eve dönünce yazacağım. Ne mi? Dun okulun son yoga dersiydi. Biraz olan biteni, hislerimi not etmek istiyorum.

Güzel geçsin gününüz 




29 Haziran 2022 Çarşamba

RÜYA

Bilinçaltım ne varsa kustu dün gece. Hatirladiklarim ufak tefek şeyler. Bir kısmı tamamen gün içindeki gündemim. Evirip çevirip senaryo yazmışım. Ama bir kısmı içimde kalanlar....

Yasayamadığım, yarım kalmışlıkları  rüyamda tamamlama çabası... Ne hazin. 

Bu sabah tercih edilmedigim paralel hayatın kokusuyla uyandım. Gözlerimi açtığımda gözlerini gördüm. İlk defa korkmadım senden. Çok kar yağmıştı rüyamda, üşüyerek uyandım. 

Sen benim mevsimsiz hikayemsin. Ben senin neyinim?

28 Haziran 2022 Salı

ŞİDDET

 

Muhtemelen tahammül gösteremeyeceğim tek şey! Ki zamanında Tolga Korkut tarafından kendisine duygusal şiddet uygulamakla suçlanmıştım. 

Ne hoş değil mi? Mürekkep yalamış birinin bile kendi yetersizlikleriyle yüzleşmeye ve birlikte iyileşmeye gücü yok! Bana yöneltilen ve iyi ki dediğim suçlamalardan biridir. İyiydi çünkü yoksa üzerime kalacaktı Tolga Korkut! Bi de tam tersini yaşadım; öfke kontrolü sorunu olan ve muhtemelen karısını döven bir adama da empati yaptım! Allah bana akıl fikir vere!

Ama annesinin etekleri altından sıvışıp, başka bir kadının güvenli alanına yanaşan erkekler başka bir yazının konusu. Ayrıca ne yalan söyleyeyim, şu aralar o eksikli tipler hakkında yazmak hiç gelmiyor içimden.

Konu üst katta yaşayan uyuşturucu bağımlısı p.ç! Pandemide dışarı çıkmak için köpek alan tayfadan. Kimbilir kaç hayvan böyle telef oldu... Yetmeyip, pandeminin ikinci yılı iki yavru köpek daha. Tatilde bulmuş, merhamet edip almış. Yani o merhamet sahibi hassas bir ruh. Ben mi? Ben hep öküz kelebeği.

Adam her gün merdivenlere yayılacak kadar ot içiyor. Bence sadece ot değil, o gün ne bulursa içiyor. Evi zaten berbat. Kapısının açık kaldığı birgün görevli "abla bişi mi oldu acaba, bi gelsen de baksak" demişti. Tam bir korku filmi karesiydi. Ortada bir piknik tüpü, hayvanların kapatıldığı alan. Ne mobilya ne de başka bişi. Yığın halinde çöpler, elbiseler....

Ev sahibini aradım anlattım. Benim ev sahibime söyledim. Komşulardan imza toplayıp yöneticiyi uyardım. Olmadı hayvan polisini aradım. Ömür Gedik'in derneğine ulaştım. Sonuç sıfır.

Türkiye suçlunun korunduğu bir ülke. Nokta. Suça göz yumulan bir memleket burası. Karını rahat rahat döv, otunu tüttür, çal, çırp. Hatta yapmazsan salaksın. Polis mi? Amman ya korkma sakın, kapıya gidip "komşunuz rahatsız oluyor, yapmayın lütfen!" diyerek gidiyorlar. Ne tatlı di mi?

Artık dayanamıyorum. Bu ruh hastası, bencil toplumun bir ferdi olmaya gücüm kalmadı! Tanıklık ettiğim kötülükten anormal YOR-GU-NUM. Buna susanlara da öfkem çığ gibi büyüyor. Kimse yok yardım alabileceğim. Bu yüzden taşınmaktan başka çarem kalmadı. Gittiğim yerde huzur mu? Hiç böyle bir beklentim yok.... Ülkede huzur yok.

YENİ NESİL.



Günaydın,

İçimden iyi haftalar demek geldi, Salı günü de diyebiliriz değil mi?

Dün biraz üzüldüm, dağıldım. Duygu durumumu yönetmekte zorlandım. Bu sabah daha iyiyim. Yeniden ıhlamur ağacının güzelliğini görebiliyorum. Çok şükür.

Doğumgünüm için meyhane baktım. Malum Refik yok artık. Belki İsmet Baba olur dedim. Çünkü başka meyhane kalmamış. Yeni nesil meyhane diye bir kavram türetmişler. Ne demek ola yeni nesil meyhane?

Günen güne buralarda yabancılık hissim artıyor. Kıyafet bulmakta zorlanıyorum. Özlediğim yiyeceklere ulaşmakta güçlük çekiyorum. İnsan iletişimi zaten karaborsa. Kimse kimseyi dinlemediği gibi, karşılıklı konuşma edebi de sizlere ömür.

Her an daha yabancıyım gezegene. Bir kedi, bir kadın ve bir ıhlamur olarak yaşasak razıyım sanki.





26 Haziran 2022 Pazar

VENEDİK'DE SABAH.

 

Şimdi balkonda kahvemi içerken aklıma geldi, müthiş bir sabahtı Venedik'deki ilk sabahım. Hafif hafif yağmur yağıyordu. tatlı bir ürperti vardı tenimde. O en sevdiğim erken yaz hissi. Kaldığımız otelin personeli Venedik dışında banliyöde yaşadıklarından henüz otelde hayat başlamamıştı. Hep nefis bir kahve hayal etmiştim İtalya'daki ilk sabahımda ama o gün şansıma otelin Murano apliklerine ve avizesine pek yakışmayan kahve otomatı vardı salonun köşesinde. Uzun etme Elvan dedim içimden, Venedik'desin sonunda, al bi kahve, iç gitsin.

Kalın perdenin önündeki çalışma masasına oturdum, sanki beni bekliyordu. Kahvemi içerek yazmaya başladım. En sevdiğim defterimi almıştım yanıma. Venedik'de müthiş bir konaktaydım ve içinde olduğum ana inanamaz haldeydim. Düğünümde bile bu kadar mutlu ve heyecanlı olmamıştım. Gerçi iyi bir örnek olmadı, düğünümde hiç heyecanlanmamıştım.

Bunu neden hatırladım, bir önceki yazıda bahsettiğim şey yüzünden. Venedik'de hiçbir tatilimde olmadığım kadar şıktım. Yanıma ipek gömlekler, rahat ve şık ayakkabılar ve hatta ruj ve parfüm bile almıştım! Şehre yakışma arzusu vardı içimde. Sanki hayatımın hikayesi için gitmiştim oraya, uzun upuzun hayallerden sonra varmıştım yedi denizin ötesine!

Sahiden çok isterdim bir süre Venedik'de yaşamayı. her sabah özenle hazırlanıp, uzun uzun yazıp, uzun uzun okumak. kanallarda dolanmak ve akşam nefis bir şarapla minicik lokantalardan birinde sakin sakin yemeğimi yemek.

Tutkuyla sevdiğim tek şehir olabilir Venedik. Muhtemelen bir daha göremeyeceğim şehir... Aklıma geldi şıklık dediğim için. En şık tatilimdi:)

İYİ PAZARLAR

Günaydın,

İşte hafta bitti! Salıydı, Çarşambaydı derken bitti. Güzel miydi? Bilmem, bir sürü şey oldu. Hep öyle olmuyor mu? Koşuşturarak geçiyor günler.

Bugün anneme gideceğim. Dün kızlardan gelen davete icabet edeyim diye annemi erteledim. Bugün sanırım tam günü onunla geçiririm.

Size biraz dün geceden bahsedeyim. 

Benden yaklaşık on yaş küçük bir grup kadın tarafından Fenerbahçe'deki hiç tercih etmediğim bir mekana davet edildim. Ama mızmızlanmadım. Önemli olan beraberce iyi zaman geçirmekti. Aralarından biriyle daha önce tanışmamıştım ama O da sevimli bir hatun çıktı.

Gece boyunca havadan sudan, kocalarından, sevgililerinden ve daha pek çok şeyden bahsettiler, bahsettik. Ama bir noktadan sonra konu dağıldı, daha doğrusu ben dağıldım. Sadece estetik ve kolojen konuşulmaya başlandı. 

Gerçekten anlamıyorum. Dördü de birbirinden güzel kadınlar ve daha güzel olurlarsa daha iyi hissedeceklerini zannediyorlar. Keşke öyle olsaydı, ama değil.... İnsanların iyi görünme arzularını, güzel giyinmekten hoşlanmalarını anlıyorum. Benim de üstüme başıma aşırı özen gösterdiğim bir dönem olmuştu. Çok normal. Elbette paçavralarla gezmeyelim, bir tarzımız olsun. Fakat bunu yani insan kabuğunu bu kadar parlatmak neden? 

Ben bu işte bir hata olduğunu daha çocukken anlamıştım. En yakın arkadaşlarımdan biri Ebru'ydu. Ebru Köksal. Müjgan Ağrılı'nın kızı. Ebru karşı apartmanda oturuyordu. Annelerimiz çok iyi arkadaşlardı ve biz de birbirimizi çok severdik. Fakat ilkokul birinci sınıfta başlayan yakınlığımız yavaş yavaş uzaklaşmaya dönüştü ve sonra doğal olarak yollarımız ayrıldı. ben arkeoloji okumak için İstanbul'da kaldım, Ebru Amerika'ya gitti. Zaten okuldayken de yollarımız çoktan ayrılmıştı. Ben kapıcı çocuklarıyla otururdum, Ebru en havalılarla. Ben beslenme çantama ekmek ucuna peynir koyar getirirdim, Ebru'yu annesi balıkla beslemek için okula gelirdi.

Velhasıl ben bilim insanı olmak adına debelenirken, Ebru Kaliforniya'da nefis bir hayat yaşadı. Estetikler, yatlar, katlar.... Yıllar sonra boşanıp ülkeye döndü. Bi buluşacak gibi olduk ama olmadı. Çünkü bana kırgındı! Ona çocukken söylediğim bir sözü unutmamıştı. Çok güzel bir saksı gibisin, ama için bomboş demişim!

Ebru sahiden çok güzeldi. Ama ben neden bu kadar kırıcı bişi demişim.... Keşke telafisi olsa... Demek o vakitlerde de kibirli bir veletmişim. 

Neden aklıma geldi Ebru, çünkü dün masadaki kadınların bazı sözleri ve tavırları bana Ebru'yu anımsattı. Hanımlar ağır saçmalıyorsunuz demek istedim. Nedir bu dış görünüşe bu denli takılmak? Aklınızı başınıza toplayın demek istedim. Dedim mi? Elbette hayır. Çünkü gerek yok. Çünkü ne malum benim yolumun mutlak doğru olduğu?

Dilimi törpülediğim ve kalp kırmaktan kaçınabildiğim için sevindim.

A bi de neden bilmiyorum aklıma sık sık Sultanahmet'deki The Four Seasons geliyor. Bir yerden havadan para gelse kendime bir gece orada konaklama ısmarlayacağım. İşte var benim de insan olmaya uygun arzularım:))) Sadece nasıl göründüğümle fazla meşgul değilim.

Ya siz?




25 Haziran 2022 Cumartesi

ÖĞLEDEN SONRA


 


Yine ben:)

Sabah tam duşa girecektim sular kesildi! O saat bu saat pijamalarımla leş gibi dolandım ortalıkta. Neyse ki geldi de yıkandım. Oysa yıkanmasam nolucak? Dün akşam yıkanıp yatmıştım. Öğrenilmiş şeyler işte. 

Şimdi okuma yazma bölümüne geçebiliriz. Kırmızı Kitap devam. Zaten öyle kolayından bitecek gibi deği kendisi. Ama ufkumu açıyor. Yüz yılda bir tekrarlanan tuhaf bir döngüye dair hep sezdiğim, yer yet gözüme çarpan şeyleri önüme seriyor. Açıkcası google entelektüelleriyle yaşamaktansa o dönemde yaşamış olmayı çok isterdim. 

Disiplinler arası iletişim her zaman çok önemli bulduğum birşey, ancak bizim çağımızın iletişim enstrümanlarını, klavye ardında yapılan işleri kasdetmiyorum. Sahiden anlamak ve anlamlı bağlantıları görebilmek üzere aynı masada buluşmayı hayal ediyorum. Mümkün mü? Eh, küçük bir azınlıkla evet.

Bence bu dönem Spinoza okumalı. Jung? O her daim okunmalı. kendinize sevdiğiniz bir ressamın kitabını falan hediye edebilirsiniz. komşunun bahçesindeki ortancaların kafasını okşayın mesela. Tam avuç dolduran nasıl bir güzellik!

Sonra anlatın bunları. Kuyumcu arkadaşınıza, resim yapana, senaryo yazana, mekan işletene, doktora... Ne işe mi yarar, şu işe yarar: herkes güzellikten payını alır, kendi deneyimleri ve estetik anlayışıyla süzgecinden geçirir. Kimi fonksiyonel bir yerde kullanır, bazısı da sanatında. sahiden işe yarar. geçmişte tam olarak böyle olmuş. şairi, ressamı, bilim insanı, terzisi, müzisyeni birlikte oturup kalkmışlar. Sonuç? müthiş! 1800'lerin sonuna, 1900'lerin başına bakın. Sadece savaş yok. Çok acayip işler dönmüş... Bence yine tam oradayız. çakallar çakallara, büyücüler büyücülere yaklaşacak.

Ben mi? Ben kesinlikle büyücülerle olacağım. Gelsenize:)




CUMARTESİ ATEŞİ

 

Günaydın,

Bu isimde bir sarap markası mı vardı? A pardon, sadece Cumartesi idi. Ateş benden:)) 

Hayırlı Cumalar diyemedim size kusuruma bakmayın, zira azıcık koşarak geçti dün. Bazen oluyor öyle, gün içinde oradan şuray savruluyorum. İyi de neden akşam yazmıyorum? Çünkü ışıkla çalışan bir makineyim ben. Gün ışığı gidince konuşma becerim, beden hareketlerim bile zayıflıyor. En fazla bir kadeh bişi içip, salak bir film izleyebiliyorum. Ama sabah 06.00 da gel, on kaplan gücünde bir Elvan'la karşılaşırsın. Okur, yazar, rüyasında görmüş gibi ev temizler ve daha neler neler. İnsan işte, çeşit çeşit.

Gelelim Cumartesi'ye. Önemli birşey yapacak değilim. Dün astığım çamaşırları toplayarak başlayabilirim mesela. Sonra akşamüzeri olur, anneme giderim. yemeği birlikte yeriz diye söz vermiştim.

Bu arada Cuma ne oldu? Uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımla kahve içtim. Konuştuk, iki saat aynı masada oturmayı başardık. Bir zamanlar kardeşim gibi sevdiğim insana içimde hiç duygu kalmamış olmasına hayret ettim. Bazen ilişki sürüyor his yok, bazen de ortada ilişki falan yok ama duygu oracıkta duruyor. Garip.

Bu sabah hava ne güzel di mi? Tam müze gezme havası. İnsanın canı tarihi yarımadaya gidip müze gezmek istiyor. Yapar mıyım? I ıh, o işlerin hepsini sonbahara bıraktım. Ama çok severim, böyle yarı kapalı havalarda müze ve ören yeri gezmek, sonra ara verip bişiler yemek içmek ve yine devam etmek. Akşam da eve sanattan sepetten kafayı bulmuş dönmek! Tek geçerim. Ah bir de günü sevgilinle ve bir iki kadeh şarapla bitirsen! Ne fantazi ama:))) Adam bütün gün müze gezecek ve sonra üstüne sohbet etmeye devam edecek. Oldu, görürsem söylerim:))

Bütün bunların dışında bizim ıhlamur nasıl güzel kokmaya başladı anlatamam. Balkonum cennete döndü. Önümüzdeki ayı kutlu doğum haftası olarak geçirmeyi planlıyorum. Bol bol sahile inip, evde çokça yemek daveti vermeyi planlıyorum. Fenerbahçe'deki son yazım ve dolayısıyla son doğum günüm olacak. Hala inanamıyorum. Bir dönem, ailemin başlattığı ve benim bitirdiğim kocaman bir dönem kapanıyor. İlginç. Nasıl açılımları olacağını aşırı merak ediyorum. 

Şimdi müsadenizle dikkatimi müziğe ve kahveme vermek istiyorum. Pazar günü görüşürüz. Güzel bir Cumartesi olsun!


23 Haziran 2022 Perşembe

PERŞEMBE'DEN NE VAR NE YOK?


Geç kalktım. O yüzden günaydın değil, tünaydın. Beş buçuk fazla erkendi, ama sekiz buçuk da bana geç oldu. Geç oldu da ne kaçırdım? Hiiçç.

Kahve, duş, çamaşır, öğle yemeği derken gitti günün yarısı. Önemli mi? Yoooo. Önemli başka birşey var, orman yangını var. Binlerce hayvan ve bitki yandı gitti. Dostlarımız evlerini boşalttılar. Osman'ım yangın alanında, fotoğraf çekiyor birgün lazım olursa diye... Herkes şaşkın, içinden ruhu alınmış gibi. Hala ve inatla bireysel kurtuluş umudu içinde etrafımdakilerin çoğu Acıyayım mı, uyarayım mı kafam karışıyor. Ben gemi batıyor sandala diyorum, onlar bir dakika rujumu tazeleyeyim diyorlar! Vallahi böyle, tam olarak durum bu.

O yüzden görüştüğüm insan sayısı beş. Eşyada azalmak nasıl iyi geldiyse, insanda azalmak da çok hoşuma gitti. Keşke bu konforu gençliğimde fark etseydim. Ne büyük yalanmış insan sosyal bir canlı meselesi, ya da ne abartmışım! Amma şan ve şöhretle tanımlamışız kendimizi, oysa bu Elvan miss. Seviyorum kendisini, tatlı biri olmaya başladı. 

Hala bloguma göz atıp atmadıklarını bilmem, ama bazı arkadaşlarımı aramıyorum ya, onlaradır bu mesaj: siz de beni aramayın. Aradığınızda yalap şap, kısa kısa cevaplar veriyorum ya, zorlamayın. Bulunmaz Hint kumaşı değilim, binlercesi var etrafınızda. Bırakın beni lütfen. Kendi galaksimde minik minik yaşıyorum işte. Bişi yaptığım falan da yok. Beş ömürlük okudum, on ömürlük sinema, konser, sergi vesaire geçmişim var. Bitti. değiştim. Beslendiğim kaynaklar değişti. Yaşlandım. İnsanda, madede fakirleştikçe içeride zenginleştim. Müsadenizle hazinemi korumak arzusundayım. Kapiş?

Hadi öperim, hayırlı Cuma'da görüşürüz:)




22 Haziran 2022 Çarşamba

CARSAMBA'Yl SEL ALlR Ml?

Günaydın,

Önce dünden bahsedeyim. Nefis bir Salı idi. Bütün gün evden çıkmadım. İşin en güzel yanı doya doya ve içimden gelerek kitap okudum. Burhan'ın hediyesi ve çok uzun zamandır istediğim Kırmızı Kitap! 

Büyüleyici... Daha ilk elli sayfadan belli ki bittiğinde aynı ben olmayacağım. Bunu çok az kitap için söyleyebilirim.

Gelelim Çarşamba'ya. Okul günü malum. Önce okul, sonra Gözde'yle öğle yemeği, en son annemi ziyaret ve ev! 

Bu sabah balkonda hiç rüzgar yok. Basık ve durgun bir hava var. İnsan kendini ılık bir fırında gibi hissediyor.

Dun gece rüyamda uçuyordum. Kötü adamlardan kaçıyordum. Eski sevgilim de oradaydı.. Yine mal gibi duruyordu. Tam bir endişe ve çöplük haliydi rüyam. Telaşlı ruhumun bilinçaltı çöpleri yine içimdeki lavaboyu tıkamış!

Yavaş yavaş havuz sezonunu açayım bari. Amcalar beni özlemiştir. Perşembe çok işim var ama Cuma boş. Kendime nefis bir havuz günü ısmarlayabilirim. O bile aşırı pahalı olmuş. Bu sene son sanki, öyle hissediyorum.

Bodrum'a da gitmeyeceğim. Dayanamıyorum aşırı kalabalığa. Eskisi kadar iyi gelmiyor bana. Bu yılın tatili Mazı olacak inşallah. Tüm arzum Mazi'da birkaç gün. Balık, rakı ve deniz. Sonrası uzun ve belirsiz bir kış...

Bazen basiretsizligim çok canımı sıkıyor. Çıkamadım şehirden .. Oysa ne çok istiyorum bir bahçe, bir avlu... Yürüyerek gidilen deniz kıyısı.

Aslında yeni evim böyle. Bahçesi var, pencerem tarihi yarimadaya açılıyor. Sahil yürüyerek tam beş dakika. Yuzulemeyen İstanbul denizi.... Belki bir baslangictir? Belki şehri bırakmam icin once mahalleden çıkmam gerekiyordur? Umarım öyledir.

Kapıda duran savaştan, depremden ve sevdiklerime  yetememekten korkuyorum. Yine de kacamadim. Korku hareketi engelliyor. Ya ne diyorum ben sabah sabah, gidip bı yuzunu yikayayim. 

CARSAMBA'Yl değil, korkuları sel alsın. Amin

21 Haziran 2022 Salı

KIRMIZI PABUÇLARIM

 



Günaydın,

Salı sallanır derler, biraz öyle galiba, saat onbir, bende hala güne başlayamama halleri. Elimde kahvem, toplaya toplaya bitiremediğim evimde dolanıp duruyorum. Bu sabah balkonu sildim, yeni bir örtü serdim masaya. Sizden ayrılınca gidip cevizlerin ne kadar büyüdüğüne bakacağım. İlk kez bir ceviz ağacına bu kadar yakından bakıyorum. Theodora da heyecanlanıyor, sonuçta minicik toplara benziyorlar.

Pazar günü eve sığamadım. Erkenden tası tarağı toplayıp anneme gittim. Kandırdım onu ve eşyalarımızı düzenlemeye başladık. Bu bir çift kırmızı pabuç oradan. Anlamı ne ola? Tasasızlık. Demiştim daha önce, tasasız günlerin kokusu var bu eşyalarda. 

Annemle plaklarımızı düzenledik. Daha çok annemin ve babamın plakları tabii. Ben hiç plak satın almadım hayatta. Pek çok güzel şey gibi doğduğum evde vardı. 


Annemin Erkin Koray ve Edip Akbayram dinlediği hatırlıyorum. Yıllar sonra Harun'un da Edip Akbayram sevmesi sanırım bu yüzden hoşuma gitmişti.

Annemle birlikte eski eşyalarımıza bakmayı çok seviyorum. Sonuçta her ne kadar yükselenim terazi olsa da yengecim ben, anılarımı saklamayı severim. 

İşte bu güzel pabuçlar oradan, baza altındaki bavuldan. İkisini de güzelce sildim, yeniden oraya bıraktım. Aklıma birşey daha geldi, Kuzuların Sessizliği'ndeydi galiba, Antony Hopkins, Julian Moore için bir çift ayakkabı almıştı. Bence bir kadına alınabilecek en güzel, en özel hediye ayakkabı. Hele tam zevkine ve tam ayağına göre seçilmiş yani düşünülmüş ise, of!

Babam annem dışında ayakkabı alanım olmadı. Eski kocam bazen bişiler alırdı ama hep yanlış beden olurdu:)) Acaba bana şişko mu diyordu? Çok şükür şimdiki karısı spor delisi bi hatun. Allah gönlüne göre verdi. Aynı Allah artık benim de gönlüme göre versin demeyeceğim, hevesim kaçtı.

Neyse, elimde kocaman bir Salı var. Bakalım kahramanımız bugün neler yapacak?



20 Haziran 2022 Pazartesi

MÜSAMERE




Dünya'daki ilk yıllarımı hatırlıyorum; tasasızlık, içtenlikli bir neşe, merak, haz, bolca şimdiki zaman içeriyordu. Vakit ilerledikçe, deneyim denilen olaylar silsilesi biriktikçe önce tasasızlıktan başlayarak, neşemi ve şimdiki zaman algımı yitirdim. Ardından ben hiç anlamadan haz da gitti. Kaldı merak. Uzun yıllar ona tutundum. Okudum, okudum, okudum. Okumalara doyamadım! 

Elde var nereme ne halt edeceğimi bilemediğim ev dolusu kitap! 

Dün annemle bazaları düzenlerken sordum, nasıl dayanmış yıllarca benim evi milli kütüphaneye çevirmeme? Sağda solda kazıdan getirdiğim taş toprak da cabası! Ne yapsaydım dedi. Haklı, derin bir tutkuyla okuyordum. Okumak beni geniş zamana götüren bir otobüs biletiydi. Seçtiğim zamanda kalabilme yolumdu. Özellikle babamın ölümüyle suyunu çıkarttığımı hatırlıyorum. İyice küstahlaşmış, insan ilişkilerini küçümser bir ruh haliyle durmaksızın okuyordum. Kitap okuma sevdasından sınıfta kaldım ben! Okuyarak sınıfta kalan başka çocuk var mıdır acaba?

Şimdilerde o yılların onda biri kadar okuyamıyorum. Merak da gitti gider. Yaşlanma alameti demişti bir kıymetli arkadaş, doğaya sardırdım. Ama ben çocukken de çok takıntılıydım çayıra çimene. Acaba yaşlı bir varlık mıyım ben?

Kimbilir...

Deniz, büyük göçler olacağını söylüyor. Pek çok ruh aramızdan ayrılacak. İnsan olma deneyimi her gün biraz daha ağırlaşacak. Bütün bunlar olurken, kalanların burada olma nedenlerini bulmaları gerekiyor.. Oysa güç çok az; gitmek için de, kalmak için de az...

Ne dev bir müsamere sahnesiymiş Dünya! Hayret ediyorum bazen, yıpranan kostümlerimize rağmen hala alkış peşinde sürünüyor olmamıza. Müzik durmuş, seyirci salondan çıkmış ve çoğumuz hala kabulden uzak, sahnede. İlgi dilencisiyiz bu deneyimde. Yazık hepimize.

Kendi adıma önce zihnimin, sonra ruhumun havlu attığını söyleyebilirim. Sahneden inmeden, dev kadife perdeye sarılmış öylece duruyorum. 

Ayakta uyuyorum ben şimdiki zamanın içinde!


19 Haziran 2022 Pazar

İŞGAL EDİLMİŞ BİR İSTANBUL...


 

İyi Pazarlar,

Dün öğleden sonra Kabataş'dan Gümüşsuyu'na yürürken gördüğüm kalabalığın, kalabalıktaki sevimsizliğin şaşkınlığındayım hala. İstanbul'uma ne olmuş? Kentlerin kraliçesi, gözümün nuru Dersadet öyle dökük bir kalabalık tarafından çiğneniyor ki, of, anlatması güç...

Zor birgündü. Vapurdan indiğimde, rüzgarın getirdiği kokuların başka bir kıtaya, hatta bambaşka bir gerçekliğe ait olduğunu ilk kez bu kadar derinden hissettim. Ne yapıyordum ben? Sahiden şehrin bu yakasında yaşayabilecek miydim? Bilmiyorum....

Ev mi? Berbattı.... Enerjisini yiyip bitirmişler.... Bakımsız, ruhsuz kılmışlar. Bahçenin hali o kadar berbattı ki, kahroldum. Ev düşündüğümden de minicik... Korktum. En son, ilk ve son defa zannederek bu kadar küçük bir evde oturduğumda boşanmayla sonuçlanmıştı. 

Peki şimdi kimi boşayacağım?

Bahçe hastalanmış kedilerle dolu... Ağaçlar feci... Hasta ve bakımsızlar... Yatak odası karanlık, şekilsiz... Şu an uyuduğum odanın yarısı kadar. Hayatım boyunca küçük ev sevmedim. Hep söylerim on odası olsun, ister kullanırım ister kullanmam.... 

Besbelli büyük bir hamle bekliyor beni. Üstelik fazla seçeneğim de yok. Öyle veya böyle kımıldayacağım.. İşgal altındaki bir İstanbul'a gidiyorum. Doğduğum, büyüdüğüm mahalleyle vedalaşıyorum.. Mutlaka bambaşka açılımları olacak bu hareketlenmenin, sadece şu an göremiyorum...

Derin derin nefes alıp vermeliyim...

Dün eve dönmeden evvel Burhan'la Kalamış'da bir bira içtik. İyi geldi. Bunu daha sık yaparak çıkacağım bu kabustan. Gündüz gözüyle kötü rüya görmeyecek, işleri yoluna koyacağım.

İyi Pazarlar :)

18 Haziran 2022 Cumartesi

DUYGULARA BETON DÖKMEK


Günaydın,

İki gecedir kalp çarpıntısı ve tansiyon yükselmesiyle irkiliyorum. O kadar uzun zamandır olmamıştı ki, beni ne kadar tedirgin ettiğini unutmuşum. İlk kez Victor öldüğünde başlamıştı. Umarım o noktaya kadar gitmez. Çünkü acillerde bulmuştum kendimi.

Hücre bazında sevmek nedir biliyordum da, korkmak nedir onu böyle öğrenmiştim.

İnsanın başa çıkamadıklarını gömmek, saklamak gibi çok eski huyları var. Kıyamadıklarımızı da saklamaz mıyız? Pek çok duygulanım da öyle. Saklıyoruz. Sadece diğerlerinden de değil, o kadar uzun süre saklıyoruz ki, kendimiz bile unutuyoruz varlıklarını. Sonra hiç umulmadık bir anda o hisler hortlayınca elimiz ayağımıza dolanıyor. Beton dökmek diyorum ben, hepimiz başa çıkamadığımız anılara, hislere adeta beton döküyoruz. Gömmek, yakmak, geride bırakmak değil, beton dökmek. ilginç değil mi?

İnsan olma deneyimini çok önemsiyoruz. Varlık olduğumuzu unutup, deneyimin ayrıntılarında kayboluyoruz. Dünya oyunlarında rol almanın önemli bir şey olduğunu zannedip, hırslara, yarışlara, takdir edilmeye, onaylanmaya kaptırıyoruz özümüzü. Oysa değmez.

Benim ıhlamur ağacım daha çok sevilmek için çilek vermiyor mesela. Neyse, kahveyi sabah bir taneyle sınırladım. Kilo vermek de lazım. İçki de yok doğumgünüme kadar. Mümkün olduğunca meditasyona oturayım bari:)

Güzel bir hafta sonu olsun.


17 Haziran 2022 Cuma

BİTMEYEN ÇAMAŞIR YAPMIŞLAR:)))

 

Öğleden Sonra,

Avşa'dan döndüm döneli çamaşır yıkıyorum. Haftada bir defa çalışan çamaşır makinesi de en az benim kadar şaşkın. Çok işimiz var. Tatilden dönenler, evin kışlıkları, yeni eve gidecekler ve Burhan'ın kazı evine götürecekleri. Hatta anneme dönecekler:)

Bak bulaşık öyle değil; sabah bir tabak bir bardak, akşam bir tabak bir bardak. Süpürüp silme biraz vakit alıyor ama o kadar az eşyam var ki bir kadın çağırsam ayıp. Pencereler mi? Pisliğimiz perde gibi:))) 

Amman yaw, ne titiz kadınlar gördük, ne oldu onlara? Madalya mı takıldı? Yooo.

Asıl büyük iş kitaplar. Hay yarabbim, alırken ne güzel de şimdi ne olacak? Rahmetli Fethi Naci'nin Sirkeci'deki ofisini hatırlıyorum... Ah ah ne güzeldi. Boydan boya kitap! Aşık olmuştum kitaplara ve onun gözlük çerçevesine. Bulamadım kendime şöyle mürekkep yalamış ama aynı zamanda hazımlı ve taşralı* olmayan bir koca!

Ne diyordum, hah çamaşır. Bitmiyor sayın okuyucu. Neyse ki evde ütü yok:)) Olsa, bi de ütü! Yooo olmaz valla, gücüm yetmez.

Kendime güzel bir Türk kahvesi yaptım. Akşama yemeğim de var. Öyleyse sakin bir öğleden sonraya hazır mıyız? Şu kilimi de asayım, bugün ev işlerini kapatıyorum.

SEÇİLMİŞ YALNIZLIK

 





Günaydın,

Yirmi yıl önce boşandığım zaman, kardeşimin, nam ı diğer Prusya prensinin hakkımda şöyle dediğini duymuştum "artık tek tabanca yaşayacak." Ben onun ablası, sözcüsü, koruyucusu, anası, kahramanı, çok seveni ve daha kim bilir neyiydim? Yıkılmaz kalesi, asla pes etmeyeni....

Haklıymış, yıllarca tek tabanca yaşadım. Dönem dönem hayatıma giren insanlara da pek alan açmadım. Gündelikçiler gibi işleri bitince yok olsunlar istedim. İnsan olduklarını unuttum. İncinebileceklerini düşünmedim. O kadar canım yanmıştı ki, olası bir acıdan korkuyor, bilinçli olarak yalnızlaşıyordum. Hiç mi cesur bir hamle yapamadın derseniz, yaptım; beni çok sevdiğini düşündüğüm birine elimi ateşe sokarcasına  dönümlerce alan açtım. Olmadı. Bu defa da o korktu. Hayat!

Hazin mi geldi yazdıklarım. Yok ya, o kadar değil, aslınsa seçilmiş yalnızlıkta bolca hediye de var. Mesela şu benim ıhlamur. Onu ardımda bırakacağıma üzülüyorum. Onu, bahçedeki anne kediyi... Evimin güzel penceresini.

Ben kimi ardımda bıraksam eksiliyorum. Bazen merak ediyorum, acaba beni ardında bırakanlar da eksildiler mi?

İnanç nerede başlıyor biliyor musunuz? Umudun bittiği yerde. Umut bitince şimdiki zamana tutunuyor insan. Anlıyor, elinde kalan, elinde olan sadece şimdiki zaman. 

Şimdide durmayı başarmak iplik üzerinde yürümek gibi; tam konsantrasyon ve adanmışlık istiyor. Bir dakika bile gözünü kırpmadan yaşamak istiyor. Ne kadar uzun süre kesintisiz akarsan  zamanla, o kadar varsın bu dünyada.

Keşke şu an dinlediğim piyanoyu ve onunla uyum içinde salınarak müziğe eşlik eden ıhlamuru yazıya ekleyebilsem. Keşke şimdiki zamanımın kokusunu, ağzımdaki kahvenin tadını klavyenin ötesine geçirebilsem. 

Başlık seçilmiş yalnızlıktı değil mi? Hah, oraya dönersek ve özetlersem zaman zaman aşırı yorulmuş, kimsesiz ve bıkmış, yersiz yurtsuz ve hatta yönsüz hissetsem de biliyorum ki yalnızlığım tıpkı insanlığım gibi; bir elbiseden ibaret. Ben ondan çok daha fazlayım. Varlığımın insan deneyimlerinden sadece bir tanesi bu hayatım. Abartmaya, methiyeler düzmeye veya ağıt yakmaya gerek yok. Minnet etmemeyi, kendiliğinden akmayana müdahale etmemeyi ve ucuz olmayanı seçtim. 

Yaşamım seçtiklerim ve seçmediklerimden kucağıma düşenler.

Hemen karalar bağlamayın neşe de var yalnızlıkta. Özgürlük, hafiflik. Ancak ruh denilen şey yalnızlıkta eksikleniyor bazen. Bunu hazmettiğim zaman daha iyi hissedeceğime eminim. İnsan deneyimine yamanmış görüntülerden ibaret bir birlikte olma istemiyorum ki ben, sahiden herkes ve her canlıyla bir, birlik olmak istiyorum. Anlatabildim mi sabah sabah bilmem, üzerine roman yazılacak konuya blog yazısı azıcık zavallıca oluyor sanki. Hadi durdum:)

Güzel bir sabah, öperim herkesi.



15 Haziran 2022 Çarşamba

ZAKKUMLAR

ZAKKUMLAR açtı. Deniz sezonu geldi. Kendime ve kedime kavuştum. Güzel balkonumda sabah kahvemi içiyorum. Saat beş otuzbeş.

Hava yağmur kokuyor. Bütün kuşlar aynı anda ötüyor. Henüz kediler ve insanlar uyanmamis. Güneş yok. Bilim kurgu bir sabah.

Saat sekiz buçuk gibi çıkarım evden. Okulda son iki dersim. Sonra çocuklar mezun, ben molaya. Molaya derken taşınma hazırlıklarına demek istedim. Yavaş yavas koliler yapmaya başlarım. Anneme gidecekler, vermem gerekenler....

Günlerden Pazartesi sanki. Oysa değil, Çarşamba oldu bile.

Huzurlu birgün dilerim


14 Haziran 2022 Salı

BİTTİ

Başlayan herşey biter, Seneca demiş galiba. Tatil de bitti. İnsallah feribot saatini unutmam! Malumunuz bir hafta erken babalar günü kutlamisligim var. Ama normal ya, kirk yildir babam yok. Şaşırır insan tabii.

Bugün üçe kadar zamanım var. Etrafı toplarım, yuzerim, hatta üstüne kahve vakti bile kalır. Deniz de sakin. Belki aklım kalmasın diye denizanaları gelir.

Neyse, İstanbul'da görüşürüz☺️


12 Haziran 2022 Pazar

ÜLKER FIRTINASI

Merhaba, Herkese iyi pazarlar.

Bugün babalar günü. Aranızda baba olan varsa ve kendini babalığa layık buluyorsa kutlarım.

Dun gece fırtına başladi. Bu sabah sahil uçuyor. Değil kıyıya gidip kahve içmek, henüz verandaya adım atamadım. Kahvemi yaptım, salonda saklaniyorum ☺️ Çok güzel bir yaz yağmuru var dışarıda.

Dun aksam teyzem harika bir yemek yaptı bize. Bı kadeh de rakımı koydum, oh! Nasıl iyi geldi anlatamam. 

Yemeğimiz bereketliymis, kalanını mahalledeki arkadaşlara verdik. Ama aralarından biri çok halsizdi... Kimbilir dün geceyi nasıl geçirdi.... Ve şimdi yağmurda nereye saklanmıştır ..

Bugün besbelli evdeyiz. Sakin sakin kitabimi bitiririm. Perdeleri yıkayıp asması için teyzeme yardım ederim. Elde kalır P.tesi ve Salı.  Sonra kızıma döneceğim. Theo'cugum benim, kimbilir ne kadar sıkıldı...

Biliyor musunuz dün yine yalnız yuzmedim. Bu defa kırlangıçlar geldi. Etrafımda suya paralel ucusup durdular. Çok mutlu oldum. Hatta tam sudan cikacakken, döndüm biraz daha yüzdüm. 

Dünya başımıza yıkılırken hayattan birkaç gün calabildigime mutluyum. Kendimi şanslı hissediyorum. 

Söylemiş miydim, bugün babalar günü. Vaktim olsaydı babamın kol dugmelerini küpe yaptiracaktim kendime, sonbahara kaldı. Zevkli bir adamdı babam. Zevkli, kibar, yaratıcı, merhametli. Aynaya baktigim nadir anlarda ona ne kadar benzediğimi görüp şaşırıyorum. Beni bu gezegene getirdiği için biraz kızgınım ama hikayeyi baştan yazsak yine onu seçerdim. Bunu bir kız çocuğunun babaya aşkı ile değil, insanın insana sevgi ve saygısiyla söylüyorum. Hazimli, görgülü, esprili bir adamın kızı olmak güzel. Arkasından kimsenin küfür etmediği, tüm çalışanlarının hala gözyaşı döktüğü bir insan. Kimbilir hangi alemde, ruhu hangi kıyafette? Eğer benim söylediklerimi hissediyorsa dilerim içine sebebini bilmedigi kocaman bir huzur yayılır. 

Bı de ev. Ev rahmetli eniştemin... Feridun Karakaya. Onun da babalar günü kutlu olsun! Bana babalık ettiği her an için minnetim büyüktür. Elestirilmeden sevilmenin ve gözünüze sokulmadan, sikistirilmadan sevilmenin, kollanmanin konforunu bilir misiniz? İşte Feridun öyle biriydi. Birgün onu anlatmali.

Çok güzel bir Pazar olsun hepimize❤️

Önemli Not: Haftaya Pazar imiş Babalar Günü, pardon🤣😂


11 Haziran 2022 Cumartesi

PROPONTİS SULARİNA BAKARAK İCİLEN SABAH KAHVESİ!

Günaydın!

Benim sebepsiz alçalıp yükselmelerime alıştığınizi varsayarak unlemimi koydum.

Sözde firtina var bugün, ama hava hiç öyle kokmuyor. Hafif serin ruzgar ve pamuk yiginini anımsatan bulutlar var şimdilik.

Kahvemi alip pijamalarimla sahile indim. Yalnız mı? Hayiirr. Hemen tatlı bir kız geldi yanıma. Hem de daha evden cikarken. Mama verdim, yemedi. Benimle yürüdü. Kıyıda mavinin guzelligini izledik beraber. Ben kahvemi içtim, o uyukladi.

Sonra eve döndük, ona bıraktığım mama bitmişti, birileri yemis.Afiyet olsun. Yeniden verdim, bu defa yedi. Suyunu da içti. Biraz oturup beni seyretti. Hani yedi gitti olmasın der gibi. Sonra yoluna devam etti.

Sabah erken kalkmayı, günün insansiz saatlerini, benim henüz sosyal bir canlı olmaya zorlanmadigim dakikaları cok seviyorum. En canımı sıkan şey gözünü benimle açan ev ahalisidir. Belki de o yüzden hep erken uyandım, sabahı, gerçek ben olma halini unutmamak için. 

Biraz da babamin kızı olma arzumdur sabah saatlerine tutunusum.  O da erken kalkıp denize koşan bir varlikti. İkimiz için sabah sever siskolar demek geldi içimden🤣😂

Bugün havanın azıcık daha ısınmasını bekliyorum yüzmek için. Sakin merak etmeyin bol bol suda kalıyorum. Adeta kendimi suya basmis gibiyim. İstiyorum ki tuzlu su bana ait olmayanı alsın, alsın götürsün uzaklara.

PROPONTİS, ilk yelken açtığım iç deniz, ilk gece seyrin, ilk tekne transferim, ilk ve son defa kıyıda bekleyenim... Güzel şu.

10 Haziran 2022 Cuma

SU


Beni tanıyanlar bilir, suyu çok severim. Hem de hepsini! Hamam, deniz, göl, nehir,  bardak su, rakı yani su, kahve yanı... Aklına ne gelirse artık. Yalıların rıhtımlarina düzdüğüm methiyeler malumunuz zaten😂 Peki size şu an yalidan hallice bir yerdeyim desem?

Anadolu'nun kopup Propontis'e yuvarlanmış minicik bir parçası Avşa. Anadolu diyorum çünkü Bursa, Balıkesir ve civardan pek çok insan bu minicik adanın yazlıkçısı. Teyzem burada olmasa aklıma bile gelmez Avşa. Muhtemelen haritadaki yerini bile bilemeyecektim. Oysa şimdi verandanin tatlı serininde denizi seyrederek kahvemi içiyorum. 

.... demiştim. Sonra yüzmeye gittim. Plaj bomboştu. Hava bulutlu, deniz serince. Ama içinde durdukça iliklasti. Dun öğeden sonra etrafımda dolanan deniz analarindan eser yoktu. Dünya'nın en güzel hissi kendini suya bırakmak olmalı. Ophelia gibi öylece sürüklenmek... Yuzerken acayip sesler cikiyor ağzımdan; derin derin içime dolmuş ah sesi. Kendimi suyun salınımına bıraktıkca içim teşekkürle doluyor. Hiç tanımadığım Yahya tarafindan vaftiz edildiğimi hayal ediyorum. Kulağımda en değerli kulakligim*, kendi müziğimle öylece duruyorum. Tek insan benim koskoca plajda. Bı de martı geldi. Kıyıya paralel, arada bir yan yan bana bakarak yüzdü. Uçabiliyor, yuzebiliyor ve yuruyebiliyor. Deniz kuşu olmak ayrıcalıklı bişi. İmrendim.

Güzel bir gevşeme var bedenimde. Hoşuma gitti ☺️

*Annem kırk dört yas hediyesi olarak almıştı. Kendisini delice seviyorum. 

9 Haziran 2022 Perşembe

MİSAFİR

İçimde bir şair var. Benim şansım, onun şanssızlığı :) Onu duyuyorum, duyuramiyorum. Şiir yazmayı bırak, okumayı beceremem ben. Ama içimde bir şair var, dün geldi, derste, çocukları izlerken. Aniden oyunu bıraktım ve onlara mezun olup giderlerken neler söylemek istediğimi düşündüm. Hayatlarını az acılı, bol neşeli kılmak için minicik bir not yazsaydım ve bir an bir yerde işe yarasaydı diye hayal ettim. Ve kayboldum renkli kağıtlar ve kalbimden yükselen koruyucu dilekler arasında.

Bu sabah yine o şairle uyandım, içimde. Kargaları, serçeleri, ağacın yapraklarından gelen sakin hisirtiyi duymama yardım ediyor. Gözlerimi kapatıp rüzgarın yönünü, o yöndeki ağacın yaprak yapısını hayal ediyorum. Ne güzelmiş insanın içine şair yerleşmesi! 

8 Haziran 2022 Çarşamba

GUNAYDİN!

Merhaba, bu sabah günaydın herkese ama özellikle beni bir gün bile yazmasam merak edene:) Ne şanslıyım. Sevenim, merak ederim var yahu!

Dun Sirkeci'de Elif'le buluştuk. Anasını ağlattık tarihi yarımadanın. Nuruosmaniye, Mercan, Sultanhamam, Eminönü öyle guzeldi ki! Hava da nefisti. Tek sevimsizlik herşey fazla fazla pahalanmis. Eskiden yüz liraya deli gibi eğlenirken, o yüz lira üç yüz lirayı aşmış. İki kahve, iki porsiyon döner, dort yastik kılıfı,iki yüz havlusu neredeyse dört yüz lira!

Yine de değer. İnsan bazen kaos sevebilir :)

Bugün okul günüm. Okul ve sonra Kadıköy. Daha önemlisi kardeşimin krizden sonraki ilk sağlık kontrolü. Yüreğim pir pir. Ablalık pis iş. Hele benim gibi kafasında büyüten tiplerdenseniz, of!

İnsallah güzel bitecek gün ve yarın bu saatlerde adaya giden feribotta olacağım.

Dun mayomu aldım. Gayet de iyi, şaşırdım. Azıcık dar:)) ama yememi engelleyecek olması güzel. Gayet namuslu bir yüzücü mayosu. Teshire karşıyız. Ama sandalyeler yetişemedi. Kısmet. Onlar da Sapanca gezisine gelir 

Şimdi  ufaktan duşa gidiyorum. Öperim yanaklarinizdan.


6 Haziran 2022 Pazartesi

YENİ BİR HAFTA


Günaydın,

Haftaya kendimi hafif hissederek başladım. Son üç dört gündür temiz beslenmeye geri dönmek iyi geldi. Gözde bu konuda çok destek veriyor. Onunla birlikte hareket etmek ruh durumumu yönetmekte de yardımcı oluyor.

Bugün ufak tefek işlerim var. Yarın da öyle. Çarşamba malum okul günü. Perşembe sabah erkenden de Avşa'ya gidiyorum. Teyzemin yazlığını açmaya. İnşallah hava izin verir ve sabahları yüzebilirim. 

Taşınma tarihim belli oldu. Eylül. Eylül sonu itibariyle Avrupa yakasının taksisi oluyorum. Bakalım bu değişiklik hayatımıza neler getirecek? Açıkcası heyecanlıyım ve korkuyorum. O kadar alışmışım ki ailemin kıçının dibinde yaşamaya, bu mesafe bize nasıl hissettirecek hiç bilmiyorum. Ya kendimi bulacağım, ya da toptan kaybolacağım!

Benim aileme bağlılığım dozu kaçmış bişi biraz. Kendimi her daim onlardan sorumlu hissediyorum. Oysa ikisi de yetişkin ve ikisi de gayet güzel herşeyi halleden insanlar. Onlara sardırmadan yaşamayı becerebilirsem nefis olacak.

Bu hafta kendimden beklentim üç dört gün salıvermek. Perşembe sabah 08.00 feribota adım attığım an itibariyle ertesi hafta Salı öğle saatlerine kadar tek ödevim derin derin nefes almak olacak. Yüzerken müzik dinlediğim kulaklığımı ve Tiamat'ı da yanımda götürüyorum. Ona hakkını vererek zaman ayırmakta kararlıydım, işte zaman!

Bakalım yeni mayom yetişebilecek mi? 

Allah başka dert vermesin di mi?


5 Haziran 2022 Pazar

SAINT AUGUSTIN KİLİSESİ


Benim İstanbullu olma maceramda, Bizans'ın izlerini tutkuyla takibe başlayışımda Aziz Augustin çok etkilidir. Çünkü antik bir limandan, antik bir tapınağın bahçesine savruluşumun en güzel sesleri denizden ve kiliseden gelmiştir. Çan sesleri. Bir yandan Verda'nın obuası, öteden kilisenin çanları. Mis gibi kokan Fenerbahçe baharları. Heyecanlı Noeller, Hıdrellezler.

Bir döngü daha nihayet sona eriyor. Sanki ruhumun erginlenme töreniymiş gibi hissediyorum. Fenerbahçe'de son ilkbaharımdı ve son yazım olacak kısmetse. Bir daha buralara dönecek kadar para kazanacağımı hiç sanmıyorum. O yüzden derin derin kokluyor, uzun uzun dinliyor ve seyrediyorum yuvamı.

Ben de Aziz Augustin'in arzuladığı gibi Tanrının Devletinde yaşamayı çok isterdim. Millet, ulus, sınır vesairenin olmadığı bir yönetim, hatta yönetimsizlik... Olmayacak tabii. Hayal işte:)

Kilisede tören başladı. Kahvem bitmek üzere. Dün sandalet alamadım, yoktu. Mayo buldum ama, güzel bir yüzücü mayosu. Koca popoma da ancak o zaten:))) Bugün sandaletlerime bakacağım, sonra da Gözde ile parkta buluşacağız. Güzel bir pazar olduğunu hissediyorum. Baksanıza hayattayız, buluşuyoruz ve hava da misss.

Duanızı edin, şansınıza şükredin ve günü öpüp koklayıp başınızın üzerine koyun.

İyi Pazarlar

4 Haziran 2022 Cumartesi

ZEPLİN BULUŞMALARI


Günaydın,

Biraz sonra zorunlu alış verişe çıkacağım. Ne garip cümle ama, zorunlu alış veriş. 

İki gün önce Ekin moralsizdi. Hadi dedim, Zeplin'de bişi içelim, havamız değişir. Egemen'le Deniz'de o sırada markettelermiş. Hüseyin, sizden önce uğradılar dedi ama ben bi daha aradım, gelsinler de iki çift laf edelim diye. Geldiler. 

Bombok olmuş Deniz'in yüzü. Kız bir hafta tatile çıktı, dönüşte marketteki tüm etiketler değişmiş. Siniri bozulmuş. Üstüne kulübün yıllık aidatını da söylemem iyice sevimsiz oldu. 

Biz ufak paralarla, küçük hayatlar yaşayan insanlarız. İnkar etmiyorum toplumun büyük kesimi için fazla konforluyuz ancak kendi içimizde bir ölçümüz, tevazumuz olduğu da kesin.

Aynı anda on tane spor ayakkabım olmaz benim, bir bilemedin o yıpranınca ikincisi vardır. Sokakta fazla yiyip içmem, kırk yılda bir sevdiğim bir yerdeyimdir. Zeplin mi? Orada içtiğimiz bir, en çok iki kadeh bişidir. Deterjan masrafım yok denecek kadar azdır. Hep indirimden ve çevreye zarar vermeyenlerden seçmeye çalışırım. Kişisel bakım için aldığım her şey de öyledir, fiyatı uygun olunca alıp, stoklarım. Kimse bana böyle yap demedi ama nedense rutinde böyle olmuş. Babam eve taneyle pek bişi almazdı. Ben çocukken her şey kasayla, düzineyle gelirdi. Belki ondan kalan kırıntılar alışkanlıklarım.

Peynir ve kahve dışında stokçu da değilim. Son zam öncesi birkaç şişe şarap aldım o kadar. Hem neyi stoklayayım? Kedi mamasının üç kilosu dört yüz lira, parazit damlası üç yüz, vitamini yüz. Bu nedir yahu? Çeviriden gelen tüm parayı kedime, erzağa yatırdım. Oysa eskiden olsa arkadaşlarımı yemeğe davet ederdim..... Bolca kitap alırdım havadan gelen parayla.

Zeplin buluşmamızın ana teması işte tüm bütün bunlardı. Kiralarımıza gelen zam, evdeki canların mamaları, yazın çıkıp çıkamayacağımız belirsiz olan tatiller. Tatil dediysem teyze evinde sakin üç dört günden bahsediyorum.

İki senedir parfüm kullanmıyorum. parama kıyıp alamadım. Bugün de bir sandalet alacağım diye huysuzum.

Tadı kaçtı hayatlarımızın, sohbetlerimizin. Her kazasız belasız güne teşekkürle gidiyoruz yataklarımıza. Çoğumuz bir gece uyuyor, sonraki iki gece cin gibi...

Güzel sözler bulmakta zorlanıyoruz... Siz nasılsınız?

2 Haziran 2022 Perşembe

BOĞAZİÇİ AŞKI


Ben küçükken, ama çok küçükken annemin şarkı mırıldandığını hatırlıyorum hayal meyal... "bak bir varmış bir yokmuş eski günlerde tatlı bir kız yaşarmış Boğaziçi'nde..."

İnsanın bilinçaltı o kadar gizemli bir alan ki, sabah sabah birden aklıma bu şarkı geldi, acaba İstanbul Boğazı'na derin hayranlığım arkada bir yerlerde bu şarkıyı hatırlamakla ilgili olabilir mi? 

Nasıl iyi geliyor bana Kuzguncuk. Biliyorum itiraz edenleriniz olacak, çok değişti diyeceksiniz, haklısınız, değişti. Yine de ufacık dükkanlar, sokağa atılan sandalyeler ve o deniz gören ufacık, minicik alan. Şehre açılan pencere.

İstanbul'da en sevdiğim şeylerden biridir Çınaraltı'nda kahvaltı. Hele sabah erkenden, kimseler gelmeden, Boğaz'ın serinliğinde azıcık üşüyerek olursa, miss. Ah o nemli ve hafif hafif ürperten serin, eşsiz, tanımsız manzara... Tüm kulelere, bütün haince, açgözlü şekillenmeye rağmen hep sevilesi.


Sokak lambalarından yayılan sarı ışık, arabaların neredeyse evlerin içine girecek kadar yakınlaştığı daracık yollar. Olur olmaz yerden insana "vay be" dedirten ferforjeler, ahşap oymalar, vitraylar.... Kuytuya saklanmış çiçekler. Tüm sokağı delice kokutan yaseminler...

Bana hala çok huzur veriyor buralar. Aslında şehirde boğaza bakan her noktayı seviyorum. Çiçekçi, Selimiye, Kuzguncuk, Kandilli.... Rumeli Hisarı... Anadolu Hisarı... Göksu...

Defalarca taşındım İstanbul'dan, bin kere gücendim ve sonra yine ayaklarım beni bu şehre geri getirdi, her defasında kentlerin kraliçesine diz çöktüm. Ne kök saldım, ne de ayrılabildim ondan. Tipik bir yengeç burcuyum ben; huzursuz, huzuru anlık! 

Dün çok mutlu oldum Boğaziçi'nde. İçtiğim çay, kokladığım hava öyle iyi geldi ki, omuzlarıma azıcık da olsa hasretini çektiğim gevşemeyi getirdi. Kırk dokuz yaşıma orada, boğazın kıyısında girmeye karar verdim. Belki İsmet Baba'da bir sofra diyeceğim ama orada yıllar, uzun yıllar önce yediğim son lokma boğazımda kalmıştı. Hala da ne yutabildim ne tükürebildim. Çocuk gibi yanağıma sıkıştırdım, duruyor... 

Neyse, muhtemelen, bir sonraki aralığa gizlice sofra kurarım sevdiklerime. Kaç kişiler ki zaten...

Anlatmış mıydım hatırlamıyorum, Ömer Amca vardı babamın arkadaşı. Kuzguncuk'da oturuyordu. Nam-ı diğer Deli Ömer. Paşa dedesinin yalısında yaşıyordu. Zaman zaman onu ziyarete giderdik. Öğle uykusuna yattığımız odayı unutamam. Tavanda boğazın suları oynaşırdı. Işıklı bir tavanı seyrederek uyumak! Ne mümkün.... Muhtemelen o uyuyamamaları da anımsıyor hücrelerim. Benim gibi bir su delisine paha biçilmez anlardı. Rıhtımda koşuşturmak, üşüdüğümüzde arka bahçeye kaçmak. Güllerin kokusu. Günlerin kokusu...

Madde dünyasında oyum buyum olsun demedim hiç fakat Boğaz'da yaşamak isterdim. Nasıldır acaba sabah kahveni alıp ayaklarını rıhtımdan sallandırmak ve yüzlerce yılın hazinesini saklayan sulara bakmak. Akıntının oyunlarını izlemek. Aman tanrım! Muhtemelen uzun yaşamam, kalbim kaldırmaz:)

Zorlayıcı günlerin ortasında derin ve huzur veren birkaç nefesti dün akşam. Rabia ve Burhan'la Kuzguncuk'dan şehre bakmak iyi, çok iyi geldi. Bir bardak çay hala beş lirayken, şehri doya doya izlemeli. Gitmelisiniz bence.

Güzel birgün olsun:)




1 Haziran 2022 Çarşamba

GÜNLERİ BİLMEDEN YAŞAMAK

Zor bir ameliyattan çıkmak, yüz yıllık uykudan uyanmak ya da tüm hücrelerinde yas tutmak...

Böyle bir his günleri bilmeden yaşamak. Mevsimlere öylece bakmak. Kışın bitişine, baharın gidişine hiç katilmadan, hep seyirci olmak.

İstanbul'da İstanbul özlemek. Durmadan sevdiklerin için endişelenmek. Kabus görmek. Her gece boğulmak. 

Çok hastalık,çok ölüm haberi almak. Az doğum, az düğün ve çok az aşk meşk neşesi hissetmek. İnançla, zar zor balkondaki karanfile tutunmak. Tohum ekmek 

Bugün 1 Haziran 2022, günlerden Çarşamba. Balkonda kedim Theodora ile kahve içerek başlıyorum güne. Adım Elvan. Az sonra okula gidip kırk iki çocuğa ard arda dört ders yapacağım. Aşçımiz Piruz Hanım la sohbet edip, hızlıca Kadıköy'e ineceğim.

Bugün Çarşamba. Unutma.