22 Eylül 2022 Perşembe

INDIPENDENTA 1979




 

1979. Bu mahalledeki ilk evimizdeyiz. Ben ilkokula başlıyorum diye dönmüşüz İstanbul'a. Korkunç bir sesle yer sarsılıyor. Ailece bizim odanın penceresine koşuyoruz. Sokakta kimse yok. Gökyüzü mahşer renklerinde; sarı pembe ve kırmızı. Patlama sesleri yankılanıyor.... Dünya'nın sonu gibi ama biz ölmüyoruz. Kıyamet gibi fakat uyanmıyoruz....

Mahalledeki son akşamım. Ailem yok. İlkokulu bitireli çok oldu. Ekonomik sınıfımız değişti ve mahallemden taşınıyorum. Balkonda son içkimi yudumluyorum. Gökyüzü mahşer renklerinde; sarı, pembe ve kırmızı. Güçlü bir gürlemesi var, irkiliyorum. Hikayenin sonu gibi, gözümü kırpmıyorum. Kıyamet sanki ve ben uyanıyorum!

Ezan başladı. Hayatın şerefine içsem son yudumu kafir olur muyum? Küfre sapmazsam eğer yarın yeni bir bahçede doğrulur muyum? 

Yıllarca beni okuyan, tatlı sözleriyle gönlümü okşayan, burada yazdıklarım sayesinde tanıştığım herkese, her birinize tek tek teşekkür ederim. Emin olun kıymeti büyüktü. Hep öyle olacak. Ama gitmem lazım. Blogum da dahil olmak üzere eskiyi bırakmam ve yenilenmem gerekiyor. Artık okyanusa karışma zamanı damlanın.

Hakkınızı helal edin, en kıymetli şeyinizi, zamanınızı ayırdınız bana. Teşekkür ederim. Dilerim her birimiz ölmeden evvel özgür ruhlar olduğumuzu hatırlar ve hakkımız olan huzuru buluruz. Aklınıza geldikçe bana da dua edin olur mu? Unutmayın Dünya dua ile dönüyor....

Tüm sevgimle.,

Elvan

EV






 

Günaydın.

Gece gibi karanlık sabah.... Her zaman olduğu gibi yeni olandan çok korkuyorum. Eskiyi bırakırken, bana ne kadar acı veriyor olsa da güvenli alanı, bildik suları  terketmenin çocuksu huzursuzluğunu, akla uygun olmayan keşkesini mırıldanıyorum. Hepsi zihnin konfor alanını kollaması ve ben tam aksi istikamete cesur olmalıyım, biliyorum.

Dün yeni evime temizlik malzemelerini götürdüm. Tesisatta sorun olduğunu görmek üzdü. Düşündüğümden daha zor bir ev olabilir. Bilmiyorum ki. Yaşayarak öğreneceğim doğrusunu eğrisini.

Fotoğraftaki ev kardeşim, anne ve babamla yaşadığımız son ev. Bir buçuk senedir o eve bakarak nefes aldim. Daha doğrusu bakmayarak. Çünkü ne zaman gözüm takılsa babamın sancı içinde inleyişi doluyordu kulaklarıma. Yatakta küçücük kalışı... İncelen bacakları. Bağıra bağıra ağlamak istiyorum fakat birşey donup kalmış içimde, ellerim ve gözyaşlarım soğuk. Otuz dokuz yıl önce can çekişen bir babaya  ağlayamıyorum. 

Ruhumun yorgunluğu bedenime, bedenimin halsizliği zihnime, yani herşey birbirine ince ince bağlandı. Her ayağa kalkışımda çelme takılıyor gibi debeleniyorum. Oysa ipler de benim, çelme takan da, düşen de, düştüğü yerde debelenen de. 

Biraz sonra yeni evime doğru yola çıkacağım. Ha gayret kalktım yerden.

Güzel birgün olsun hepimize.



21 Eylül 2022 Çarşamba

İNSAN BAZEN KAYBETTİĞİNDE KAZANIR*




Hello Kıymetli Okur,

Evimdeki son biram ve son akşamım. Yani yarın da var Allahın izniyle ama yemekte annemlerde olacağım:) Annemin evinin hali de bu:)) Dün kitaplığı topladım. Allah inandırsın otuz koliden fazla kitap çıktı. Aklıma rahmetli Fethi Naci geldi. Ofisini gördüğümde gözlerim yuvalarından fırlamıştı. Sıra sıra kitaplar ve tavana kadar! Amma müthiş bi yer demiştim. Ama pek sevmezdi ayak altında olunmasını, o yüzden hep hep eşikten bakardım gizli gizli.

Diyeceğim o ki elbette bir Fethi Naci olamamışım ama bende fena okur sayılmam.


Öyle değerli, öyle gülümseten şeyler çıktı ki kitapların arasından bilemezsiniz. İçim ısındı. Sevindim çocuk gibi. Bu güzel şey de onlardan biri. İlker'in bana yirmi beş yıl önceki hediyesi. Bende uzun kaldı ister misin dedim. İsterim tabii başak tarlaları meselesi dedi. Keşke dedim içimden şu minicik şeye verdiğim kıymeti beni çok seven o insana gösterseymişim. Gençlik işte. Ama karşılıklı halden anlayarak olgunlaşmak paha biçilmez.


Çok zorlandım toparlanırken ve bir o kadar da keyiflendim. Ölüp gidince ne tatlı ip uçları kalıyor sevenlere. Tabii bir seveniniz varsa. Benim olmayacak. Çocuğum da yok, sevgilim de. O yüzden yaşarken seve seve dağıtıyorum eşyalarımı. Ardımdan küfürü basmasınlar diye. Mesela Harun'un mektuplarını Mübeccel'e postalıyorum. İlker'in kadırgasını ona,  Naci'nin kitaplarını sahafa. Ne anılar, ne de hediyeler yeni eve girmeyecek. Yepyeni olacağım orada, hepsinden, tüm kırgın ve yarım şeylerden uzakta. Bu yüzden blog da olmayacak. Hepsini kaybedeceğim, kaybedeceğim ki, kazanmak bana gelsin, kazanmak hazır olduğumu görsün!


Kalan ömrümü de bu en sevdiğim masaldaki gibi uyuyarak geçirmek istemiyorum. Uyanan Prenses olmak istiyorum. Pardon kraliçe:))

Velhasıl mahallemden ayrılıyor olmak zor mu? Evet. Ölür müyüm? hayır. Mutlu muyum? Bilmem. Umutlu muyum? Galiba.

Bugün Meryem'e dua ettim. Sevildiğim ve sevdiğim bir beraberlik için ilk kez gözyaşı döktüm. Meryem'e herkes gibi severek ve sevilerek yaşamak istediğimi anlattım. Galiba ilk defa anlattım. Bence kimse yapayalnız olmamalı.  Ben de olmamalıyım. Beni tercih etmeyen insanların yasını tutarak geçen bunca yıldan sonra tamam bence, artık özgürüm ve kalbim, o da özgür.




* Aşkın Gücü.

20 Eylül 2022 Salı

NE İSTEDİĞİNİ BİLMEK YA DA BİLEMEMEK İŞTE BÜTÜN MESELE BU!

 




Koskocaman bir hayatın elde kalanı nedir diye bakmanın yaşındayım. İster yarısı diyin, ister kalan çeyreği, önemli değil. Bazen çok anlamış gibiyim herkesi ve herşeyi ama çoğu zaman kendimi okumaktan bile fersah fersah uzak. Hayatın sırrına ermek için yalnız kalmam gerektiğini çok iyi biliyor fakat günler geçtikçe insan sıcaklığını özlüyorum. 

Uğruna yaşanacak birşeyi kalmadığında yaşlanıyor insan. Yediği, içtiği anlamsızlaşıyor. Kıyafetler, saç, makyaj çer çöp olup, gönlündeki bahar soluyor. Trajedi olsun diye yazmıyorum bütün bunları, derinden seziyorum... 

Ne çok olasılığı esirgemişim kendimden. Nasıl umutsuzca iyi kılmaya çalışmışım herkesi ve herşeyi. Meğer ne yüksekmiş egom! Kendini kahraman zanneden aptalın biriymişim. Aşısı şişik egomla nice hayata koltuk değneği olmuş koca aptal Elvan.

Yeni yeni görebiliyor olmak ne acı. Kötülüğün bunca farklı kılığı olduğunu elli yaşında anlayabilmek ne trajik! Söyleyecek sözümün kalmamış olması ve akıp giden zaman karşısında bana verilen vaktin ederini biçememek...

Yeni evim, nihayet bir in. İçinde saklanıp yaralarımı yalayacağım minicik bir sığınak. Yalnız olduğumu kendime itiraf edebileceğim bir kutucuk.

Ben yalnız biriyim. Dışa dönük ve sosyal değil, gerçek anlamda yapayalnız. O seçilmiş tek başınalıklar falan belki hep yalandı. Muhtemelen.

Bir fırın bile seçemeyecek kadar, yanımda biri olmadığından dönüp buna nedersin bile diyememenin can acısıyla yaşıyorum. Şu hayatta sahiden bir arzum var mı onu bile bilmiyorum. Kendime en derin arzumu sormamışım ki bileyim. 

Meselem büyük, vaktim kısa.






18 Eylül 2022 Pazar

SON PAZAR


Günaydın,

Kırk küsur senelik mahallemde son Pazar günüm. Her sabah olduğu gibi Theodora erkenden uyandık, yatak keyfimizi yaptık ve şimdi balkondayız. Sonbaharı yazın tadını çıkartamadan karşılamış olmaktan biraz müzdarip olsam da, her mevsimin kendi içinde hediyeleri vardir, eminim. Örülecek atkılar, pişirilecek kurabiyeler, yeni evimde boyanacak dolaplar falan yetmez mi? Açılmamış bir şişe Metaxa olması da ayrı bir güzellik!

Yeni evimi sevdim. Aydınlık. İçime de sindi. Bir sürü ayrıntı var tabii pek makul olmayan ama zaten eski bir bina ve bir yapsatçı eviydi. Yani bazı şeylerin tam da tercih ettiğim gibi olmaması normal. Detaylara takılmamaya yeterli özeni gösterirsem, ki umarım o kadar akıllanmışımdır, bence kısa sürede evi kendime benzetirim:)

En sevindiğim şey, kütüphanemin salonun ortasına tam da hakkı olan yere kurulacak olması. Senelerdir ayrıyız. O annemin evinde ufacık bir odada, ben uzakta bi yerlerde. Bir sürü kitap ayırdım sahafa. Romanlar, artık hiç ilgimi çekmeyen ilk gençliğimde oburca okuduğum yazarlar filan. Beni ifade etmeyen herşeye yol verdiğim, hem çok anlam yüklediğim, hem de anlamlardan sıyrılıp hafiflediğim kendine özgü bir taşınma yaşıyorum. 

Yırtıp attığım onlarca şey, benimle devam etmeyecek objeler, artık kullanmak istemediğim mobilyalar. Beni zorluyor. İnsanın ilk gençliğiyle birlikte her anlamda gücü azalıyor. bana ait olmayan hayatları sırf bir yerlerde karşılaştık diye sürüklemek ve lüzumsuz vefa gösterileri yapmak artık ruhuma iyi gelmiyor. Kırk yıl önce ölmüş babamın zevki olmasın evimde. Ölmeden evvel Elvan'dan da bişiler görelim di mi?

Heyecanlıyım. Doğrusu eğrisi nedir bilmeden koskocaman bir adım attım. Çünkü hamle yapmadan, öylece paralize olduğum yılların kaybı yüreğimi sıkmaya başlamıştı. Bir defa da ben az düşüneyim dedim ve tam olarak öyle davrandım. Pişman değilim. Her seçimin iyi ve zor yanları var, hayatta bunu anlayacak kadar deneyim kazandım. Bi de nerede deneyim kazandım biliyor musunuz, bazı insanlardan asla hakkım olan cevapları alamayacak olmakta. 

Bu taşınmada cevapsız sorularımı da yeni eve götürmemeye yemin ettim. Onları ardımda bırakıyorum. Bazen veda ederken sadece bırakmak gerekiyormuş, bir filmde öyle demişti. Hoşuma gitti. Benden hakkım olanı esirgeyen herkesi ardında bırakarak gidiyorum. İz bırakmayarak.

Son Pazar'dan, Fenerbahçe'deki son Pazar'dan ve 2007'den bu yana yazdığım blogumun son Pazar'ından sevgiler.



17 Eylül 2022 Cumartesi

6:15

 

Bu saatte uyandığımda beni perilerin dürttüğüne inanıyorum. Çünkü sabahın en erkeninde dış dünya gerçeküstü güzellikte oluyor! Bence görmemi istiyorlar.

Az evvel kendime pahalı bir kahve ısmarladım. Tabii sorabilirsiniz, kime ve neye göre pahalı? Bana göre pahalı çünkü az kazanıyorum ve elimdeki kahvenin her zaman aldığımdan daha yüksek bir fiyatı var. Uzun zamandır almamıştım. İnsanların yeterli beslenmeden mahrum kaldığı zamanlarda haddini aşan her harcamadan rahatsızlık duyuyorum... Peki ne yapabiliyorum? Hiç!

Ah keşke kuşları duyabilseniz! Yaz bitimini kutluyorlar sanki. Ya da bu bir ağıt mı sıcakların gidişine? Bilmiyorum. Ama şimdi yazarken fark ettim, sanki neşe yok cıvıltılarında. İlkbaharın kuş sesleri  ile sonbaharınkiler aynı değil! Tanrım, şimdi şu an, yazarken fark ettim bunu! Acaba bilimsel açıklaması var mı? Bakacağım!

İstanbul'da hünnap ve taze ceviz zamanı. Hünnap, incir, üzüm ve taze ceviz. Herşey ve tüm yiyecekler bağ bozumunu fısıldıyor. Ekim ayını yeni evimde karşılayacağım. Ekinoks zamanı yeni bir başlangıç. Biliyorsunuz bu blog da olmayacak yeni dönemde. Muhtemelen bu evdeki son hafta sonu yazım. İyi ki herşeyin sonu var. Yoksa başlangıçlar nasıl olacaktı?

16 Eylül 2022 Cuma

ÖFKE DANSI

 

Günaydın,

Bu sabah hem gündelik akıştan, yani, ev ve taşınma maceramdam hem de yıllar önce okuduğum bir kitabın tam da şu günlerde hayatımda karşılık bulan bölümlerinden bahsetmek istiyorum.

Öfke Dansı. Kitabın adı bu. Vakalar üzerinden arapsaçına dönmüş ilişkilerde olan bitenden memnun olmayan tarafın nasıl bir tavır sergilemesi gerektiğini, manevraları ve bu değişiklik karşısında alacağı olası tepkileri anlatıyor. 

Olay kısaca şu: öfke bir dans ve eğer siz adımlarınızı değiştirirseniz karşı taraf önce buna fena halde öfkeleniyor sonra ya sizin adımlarınıza uyum sağlıyor ya da hayatınızdan uzaklaşıyor. Ama son aşama çok kritik. Çünkü sizi bildik yere çekmek için elinden geleni ardına koymuyor. Sınırlarınızı zorluyor, yokluğuyla tehdit ediyor ve daha neler neler. Herkes oyunun kuralları sabit kalsın istiyor. Hele de hırpalanan değil, hırpalayan tarafsa!

Ben hep hayatımın stratejik noktalarına böyle insanları almışım. Bencil, hizmet bekleyen, iliğimi kemiğimi kurutan, ciddi sorunları olan, her daim anlamak değil, anlaşılmak isteyen ve durmadan karışık mesajlar gönderen. Özellikle senelerce sevdiğimi sandığım aslında patalojik bir bağlanma bozukluğu yaşayıp, obsesyona dönüştürdüğüm adam ve annem!

Her ikisine de lüzumundan fazla empati ve merhamet göstererek o kadar ciddi zaman kaybına uğramışım ki, of!

İyileşmek istemeyen insana verebileceğiniz birşey yok ne yazık ki. Yedi yirmi dört başında dursanız bile güvenlik ve sevgi ihtiyacını karşılayamayacağınız kesin.

beni hayatımdaki iki vaka iki ayrı uca savruldu ancak ortak özellikleri var. İkisi de güç delisi. İkisi de güvensizlik içinde çırpınıyorlar. ikisi de çok biliyor! ikisi de sevgi alış verişi konusunda tutuk. Duygusal anlamda kötürüm.

Biri tüm şalterleri indirmiş, cinselliğini reddedip kendini cezalandırıyor ve tüm haz kanallarını tıkamış. Yani adete mutsuzluk yemini etmiş. Diğeri de Dünya'nın sunabileceği her hazza avuç avuç avuçlayarak saldırıp sakinleşmeye çalışıyor ama sonuçta O da mutsuzluk yemini etmiş. Haz odaklı. Fahişler, uyuşturucu, maddi refahla uyuşan bir aptal!

İkisine de iyi olmayı, mutlu olmayı önerdim. İkisi de reddetti! Biri alenen, diğeri üstü örtülü. Ve anladım ki artık bu iki insanla dans etmek istemiyorum. Durmadan ayağıma basan, gözyaşlarıma aldırmayan iki sağlıksız ruh! Biri annem yahu!

Velhasıl, yepyeni bir dansa başladım. Hadi hayırlısı. Umarım bu defa merhamet denilen şeye hayatımı değişmem!

15 Eylül 2022 Perşembe

SENİ DAHA İYİ YİYEBİLMEK İÇİN.

 

Kötü neden var? Herşeye kadir yaratıcı onu yaratmasa olmaz mıydı? Olmazdı. İyiyi görünür kılmaktaki baş görevli kötü. İyiyi bu kadar özleten, kıymetli kılan hep kötü.

Ben hayatımın şu noktasına kadar karşılaştığım ve özellikle bana yapılan kötülüklerin yüzde doksanını akrabalarımdan yaşadım. Sahiden kötü insanlar mıydı yoksa tamah ettikleri şeylere mi yenildiler orasını bilemem ama kendime ettiğim kötülüklerden sonra ikinci sıraya kesin yerleşecek olanlar akrabalarımdır. Ne fena di mi? Kan bağımız olanlarla daha kollandığımız, güvende hissettiğimiz bir ağ beklerken tam tersiyle karşılaşmak...

Bütün o sevgi gösterileri, sarıp sarmalamalar hep kemiklerimizi çıtır çıtır yemek, etimizi sıyırıp ağız şapırdatmak için. 

Tanrı kötülerden korusun.

Amin

14 Eylül 2022 Çarşamba

EYLÜL SABAHI

 

Fırtına geçti. Acaba bu defa hangi evin çatısını uçurdu, kimin kalbinin menteşelerini söktü? Bilinmez...

Hiçkimsenin acısından mutluluk duyacak kadar zalim değilim. Olmadım, olmam da, fakat hissettirdiği her duyguyu kendisi de deneyimlemeden ölmemeli insanlar. Eğer mümkün olsaydı, gerçek adalet bu olurdu.

Her sabah yataktan kalktığımda sahip olduklarıma şükrediyor ve içinden geçtiğim tüm hayatların bir anlamı olduğunu seziyorum. Karşılaşmalar, teğet geçmeler, seçmeler, seçmeyişler... Her biri anlamlıydı. Bizi biz yapan yolculuklarda tüm karşılaşmalar tercih ettiğimiz pakete dahildi. Bir yanım tüm bunları kabullenirken, diğer parçam hala sonsuzluk planındaki insanlığını hiç bitmeyecekmiş gibi erteliyor. Oysa hayatta bir tek şey imkansız: ertelemek.

Ertelemek en kötü ilüzyon. Hayatı yaşamaktan başka seçeneğimiz yok. Çünkü daha iyi bir an asla olmayacak. En iyisi şu an ve tek seçenek olabildiğince hakkını vererek yaşamak.

Şimdi kuşları dinliyorum. Şansıma şükrediyorum. Haftaya bugün bambaşka bir sokakta henüz tanışmadığım kuşları dinleme ihtimalime gülümsüyorum. Tüm güzellikler benimle bugün. Kollarımı açtım olasılıklar denizinde heyecanla yüzüyorum.

Ev toplamak çok ilginç bir his. İnsan sadece eşyalarını değil, o eşyaların hikayesini de toparlıyor. Yarım yamalak hatırlanan yaşanmışlıklar, aile yadigarı öyküler, saçağı sökülmüş halılar ve daha neler neler... Mesela duygular, duygularıma bakıyorum en çok. Nasıl örmüşüm olay örgülerini, ne yaşamış, ne hissetmişim? Çoğu yerde ilmik kaçırdığımı görüyorum. Yine de sırf inadımdan devam etmişim. En çok duygularla yüzleşmeme yaradı taşınmak. Yarası beresi ile ittirildiği köşede öylece dona kalan kendimi alıp banyoya soktum. Güzelce yıkadım pakladım. Bayram çocuğum ettim kendimi, ona yepyeni bir ev aldım. İçine seçtiği anıları, tercih ettiği insanları koysun diye. "Al Elvan'ım, bu senin bayramlığın" dedim. İnanır mısınız hala elleri titrek, hala güvensiz bakıyor bana. Ama inanıyorum, zamanla bu taşınmanın anlamını kavrayacak. Bir hayatın tüm tortusunu bırakıp, berrak bir sayfaya geçmenin sadece masallarda olmadığını O da görecek.

Kötülükleri, kötü kalplileri bırakarak gidiyorum buradan. Bu pakette blog da var. Beni seçmeyen eski sevgiliyi, buraya gelip gizlice Elvan ne halt ediyor diye bakanı nihayet bırakıyorum. Bana bir defa bile içtenlikle nasılsın demiyeni bırakıyorum. Omuzlarıma, kalbime yük olan çocukluk anılarımı, ilkokulda geçen beş yılımı, babamın inlemelerini, annemin gözyaşlarını, kardeşimi ve beni ısıtan gaz sobasını, öptüğümüz güvercin yavruları bu sabah buraya hepes,ni yazmaya yetemeyeceğim onlarca kırgınlığı, minicik kalplerimize sokulan tüm kıymıkları bırakıyorum. Herkesin layığını yaşadığı bir hayattır arzum. Dilerim öyle olsun.


11 Eylül 2022 Pazar

SEHER VAKTİ

 

Seher vakti. Günün en güzel zamanı olabilir. Rüzgarı koklamak, yaprakların sesini duymak ve kuşları fark etmek için eşsiz. 

Erken yatmıştım, erken uyandım. Güzel balkonumda başlamak istedim güne. Bedenim hala sızım sızım sızlıyor stresle gelen ağrıdan. Hiç kolay değil insanın bir yerden öte yere göçmesi. Döngüleri tamamlaması... Sadece eşyalar değil, tüm o eşyaların çağrıştırdıkları da tek tek dile geliyor, omuzlarına asılıyor insanın. Kafamın içindeki sesleri, bir zamanlar canımı yakmış eski filmleri döndürmemek, acı veren sahneleri, kedere boğan anları tekrar tekrar izlememek için sahiden ciddi direniyorum. Çünkü yaşamaya karar verdim, çünkü kalmaya niyet ettim!

Defalarca anlattım size, neşemi, yaşama bağlılığımı geri istiyorum ve alacağım. Buralardan kaybetmiş biri olarak gitmeyeceğim. uzun zamandır tek suçlunun kendim olduğunu, "bana şunu yaptı", "ama o da bunu etti" demelerimin tamamen çamura yatmak olduğunu anladım. Evet canımı yakanlar, yolumu kaybetmeme, karanlıkta tırnaklarımı yememe neden olanlar vardı, ama vardı. Onları oldukları ve layık oldukları yerde bırakmamak benim seçimimdi. Biliyorum çok vakit kaybı oldu ama ne yapayım şimdi bırakabiliyorum. Nihayet ve şimdi!

Hiçbirimiz dışarıdan göründüğümüz kadar başına buyruk yaşamıyoruz hayatlarımızı. Her zaman bir dış ses var, içimizdeki fısıltılara bizi sağır eden, ezberden mızıldanan. Dikkatsizlik süremiz uzadıkça o dış sesin etkisiyle iyiden iyiye merkezimizi kaybediyoruz. İç ses mi? İşte o da küsüyor ve susuyor...

Seher vakti içimi duymama iyi geliyor. İçim yapabileceğime inanıyor... Sadece gücü az... Onu sahaya döndürmek Lazarus'u diriltmek gibi olacak.

Ama olacak.




9 Eylül 2022 Cuma

TANRI KRALİÇEYİ KORUSUN....

 


Sahiden de korudu. Tanrı, kraliçeyi gittikçe ağırlaşan ve taşınmaz hale gelen yüklerden, hepimiz için dev bir muammaya dönüşen gelecekten korudu... 

Artık İngiltere'yi bir kadın yönetmeyecek. Bir daha bu gerçekleşirse, ki bence böyle birşey olmayacak ve tarihteki son kraliçe Elizabeth II olarak kalacak, biz bunu elbette görmeyeceğiz. 

Bir devir kapanıyor. Üstelik öyle kadife perdenin usul usul inmesi gibi değil, ağır bir kepengin hızla yere çarpması gibi bitiyor! 

Masalların olmazsa olmazıdır ölüm. Mutlaka biri ölür. Avcı, cadı, ejderha, kahramanın nefsi, yolcunun bir dönemi... Her ne olursa olsun masallarda mutlaka ölüm vardır. Ve aynı şekilde ölümün olduğu yerde doğum ve/veya yeniden doğum mutlaka bekler.

Bende kendi masalımın, hiç bitmeyecek sandığım bir dönemin sonundayım. Doğumhanedeki kadının çığlıkları gibi günlerim. Er geç herşey yoluna girecek biliyorum, sadece yorgunum, sabrım azaldı. Bu sabah kraliçenin ölümüne uyanmak kocaman bir işaret oldu göklerden. Asıl olan hayattır. Doya doya yaşanmış, kendimizi taçlandırmaya cesaret ettiğimiz bir hayat!

Tanrı Kraliçeleri korusun!

8 Eylül 2022 Perşembe

ASLINDA BEN

Hello,

Aslında ben diyerek başlıyorum. Aslında ben hep yazdığım gibi ayrıntıcı, öfkeli, mızmız, mükemmelliyetçi biri değilim. Vallahi değilim. Evet kabul, bunların ve türevi pek makbul olmayan, hayatın akışına taş koyan nice özelliklerim var, hem kimin yok? Ancak bütünümü oluşturan sadece bu kadarla sınırlı değil. Gayet komik biriyim ben aynı zamanda. Sürpriz seven, yardımsever, merhametli, vicdan sahibi ve neşeli....

Kabul, ben sandığım sıkı tutunduğum ciddiyet ve üstlendiğim görevler yüzünden neşemde ve komikliğimde epeyce kayıp oldu ama bi çatlak bulsam hemen sızarım oradan. Niyetim de tam olarak budur. Tas tarak yerine yerleşince, bende içimdeki komik ve neşeli kadına sokulacağım. Ki dün bir test sürüşü yaptım ve sonuç, o kadar zahmetli bir gün akışında iki flört! Ne diyorsunuz? Bence erkekler güzelliğe falan değil, muhabbete çekiliyorlar :))

Azıcık kilo verip, saçımı başımı da düzeltirsem 2023 kesinlikle aşkı bulduğum yıl olabilir. Meğer bu potansiyelim oralarda bi yerde duruyormuş! İnanılmaz di mi? Konu erkek avı değil elbette, ama bu da neşelenmenin ve dişiliğine dair açık olmanın keyfi. Nasıl olsa birkaç yıla memelerim bu kadar güzel, ellerim bu denli hoş olmayacak. Saçlarım iyice beyazlayacak, yüzümdeki kırışıklıklar belirginleşecek. Olsun. Bence bu kadın erkek oyununda azıcık daha top sürebilirim:) Bak evi yerleştireyim, sahalara dönüyorum. Demedi demeyin.

Hadi işim var, bana şans dileyin bugün, öperim hepinizi.


7 Eylül 2022 Çarşamba

E-bay

 



Çok değil, önü ardı beş yıla "bey" kelimesinin çağrıştırdı ve dilde karşılık bulduğu tek şey e-bay olacak! Tıpkı elli yıl önce beyefendi demek gayet normalken, şimdilerde bey bile dediğimizde "ne dedim yahu" diye duraksamamız gibi... Hazır olun kuşak çatışması değil, kuşaklar arası yarılma gümbür gümbür geliyor.

Annelerimiz zar zor tabletlere, cep telefonların alışmışken bizi bekleyen nedir meraktayım. Neyse, beklemeden göreceğiz.

Beyoğlu berbattı bugün. Kalitesizliğin çirkinliğin dibiydi. Avrupa yakasının taksisi olamayacağıma ikna oldum. Ortadoğulu olarak zar zor katlandığım profil cadde insanıdır. Başka da gücüm yoktur. Stop!


EYLÜL İLK HAFTA

 



Sabrımın azaldığını, beklemekle ilgili tetiklendiğimi hissediyorum. Herşey yolunda çok şükür ama fazlasıyla yavaş. İnsanlar yavaş. İşlemler yavaş. Ülkede herşey yavaş...

Beklemekten ve bekletmekten hiç rahatsızlık duymayan insanların ülkesi Türkiye. Bankada, markette, hastanede ve aklınıza gelen her yerde beklemek normal! Siz sırada beklerken bir diğerinin sohbet ihtiyacını karşılaması veya genel akışı umursamadan kendi ritmine göre kımıldaması falan zaten çok normal! Bu durumda bi benim anormal!

Ne yazık ki sonuç odaklı bir insanım. Süreçte goy goy yapamayan ve gözlerimi bitiş çizgisine diken bir yapım var. Her iş için değil tabii, yaratıcılık gerektiren veya sürece yayılması gereken şeyleri çok şükür diğerlerinden ayırabiliyorum ama gel gör ki genel olarak sonuç odaklıyım. Bir hedefim varsa ve o hedefe ulaşmak için kendime ve etrafımdakilere verdiğim zaman aşılır, sınırlar ihlal edilirse hiç hoşuma gitmiyor. Huysuzlanmaya ve huzursuzlanmaya başlıyorum.

Taşınmam da birazcık öyle gidiyor. Dilerim bugün bu yavaş döngüden çıkarız. Çünkü yapacak çok işim var ve sonbaharı kaçırmak işime gelmiyor.




4 Eylül 2022 Pazar

EV TOPLAMANIN DAYANILMAZ GÜZELLİĞİ

 


Merhaba,

Pazar gününün tamamını keyif yaparak geçirdiğimi düşünmüyorsunuz herhalde. Elbette öyle değil. Koli yapıyorum, kooliiii. Ama az kaldı, çok iyi çalışıyorum, her sabah rüyamda paketleme görmüş gibi kalkıp kahvem biter bitmez girişiyorum ve sonra duşumu alıp bırakıyorum. Haftaya rahat rahat toparlanmış ve ufak tefek işleri kovalıyor olacağım inşallah. Mutluyum vesselam.

İçimde bir gevşeme var. Gerçi o gevşemede içtiğim biranın etkisi de vardır mutlaka:)) 

Her neyse, taşınırken yıllar içinde yazı yazdığım dergileri, on dört on beş yaşlarındayken hayranlıkla biriktirdiğim sanat ve kültür yayınlarını buldum. Çok hoşuma gitti. Onları toparlamak, elemek ve düzenlemek iyi geldi. Fol o dergilerden biri. Benim nazarımda gelmiş geçmiş en iyi iş. Döneminin çok ötesinde, olağanüstü bir ekip çalışması. Tıpkı Gergedan ve Cogito gibi. Nerdee şimdi öyle işler?

Okan'ı çok iyi anlıyorum. Bizim zamanımızda entellektüel olmak zordu. Emek isterdi. Öyle google tarayarak veya ana babamızın yardımıyla yürümezdi mesele. Öyle olsa Ferit Edgü'nün kızı Esma ehemmiyetli bir sanatçı olurdu. Oldu mu? Hayır. Burhan Uygur'un oğlu Tuna? Hayır. Cevat Çapan'ın oğlu Alican? Hayır. Çünkü iyi bir aile ve iyi bir okul da yetmez. Kişinin alın terini gerektirir okumak ve anlamak. Okan'a uyuz oluyor insanlar ama bence uyuz olacaklarına derdini anlasınlar.

Velhasıl, ev toplamak demek zaman kapsülüne atlamak gibi. Evet insanın ebesi şey ediliyor ama öte taraftan nefis bir yolculuğa dönüşüyor. Şimdi asıl hikayeler anamın evindeki kütüphane odasını toplarken meydana çıkacak. Giderayak neler anlatacağım kimbilir.

Haydin öperim.

PAZAR

 

Günaydın,

Yedide uyandım. Yataktan kalkmam yarım saat aldı. Sabahın şu canım sessizliğini yakalamak için kedimle oynamayı uzatmadım. Öyle güzel esiyor ki rüzgar... Sarıp sarmalayan, insanı huzurlu kılan müthiş bir hava var. Sıcak değil, soğuk değil. Yağmur kokusu mis. Yapraklardan gelen sesin güzelliğini bir duysanız!

Arazi günlerimi özlüyorum bazen. Belki seneye kazıya giderim birkaç hafta. Ne de olsa eski işim mezar kazıcılık:) Kazıevinde uyanmak güzeldir. Sabah telaşı tatlıdır. Herkes mataralarını doldurur, akşam yıkanamayanlar sabah duş sırasına girer. Tuvaletin önünde bir kuyruk, mutfakta tatlı bir telaş vardır. Uyku seven birileri mutlaka olur. Gidip uyandırmak gerekir. Sonra mülteciler gibi minibüse doluşulup araziye gidilir.

Toprak nemlidir sabah saatlerinde. Öyle güzel kokar ki, of. Üstelik her coğrafyanın kendine has bir toprak yapısı ve kokusu olur. Haftalar içinde o koku tenine işler insanın. Her gün ellediğin toprak gibi kokmaya başlarsın. Saçının dibine saklanır toprak, tırnaklarının kıyısına. Aşırı iyi gelir insana açık havada çalışmak. Güçlenirsin, canlanırsın, bir ritim tutturursun hayatla. Hücrelerinde acayip bir müzik başlar. 

Herkes yorgundur kazı evlerinde. Herkes sevdiklerini özler. Telefon sıraları bitmezdi eskiden. Şimdilerde cep telefonu var. Oysa ankesörlü telefon önünde sevdiğinden telefon beklemek ne manyakça bişidir.

Her zaman yakınlarda bi bakkal olur. Aç olmasan da bi bira, bi gofret neyse artık gidip almak istersin. Rutinin parçasıdır bakkala gitmek. Bakkal bir süre için en ciddi sosyal ilişkinizdir. Haftalar geçtikçe alışırsınız herşeye. Yaylarını sevmediğiniz yatağa, suyu az akan duşa, tercih etmediğiniz kahveye ve daha nelere. Savrulduğunuz paralel hayat, bir ay sonra hakikattir. Hoşunuza gider dışarıdaki Dünya'nın gündelik telaşlarından kopmak. Sadece ve sadece toprak, toprağın verdikleri ve etrafınızdaki bir avuç insanla kurduğunuz veya kuramadığınız ilişki. Sadeleşmektir kazı evi. Kıyafette, insanda, alışkanlıklarda, yemekte, gezmekte yalınlık. 

Dinlenmek acayip bir anlam kazanır. Beş kişiyle aynı odada kalmak normalleşir. O kadar da kötü değildir zaten. Hatta birlikte yapılan yaramazlıklarla o kadar alışılır ki diğerlerine, insan ayrılırken üzülür. İki ay evvel hiç tanımadığınız birileri, aileniz olmuştur. Hasta olduğunuzda çorba yapan onlardır ve neşelenmek istediğinizde beraberce güldüğünüz, şarkılar söylediğiniz de.

Müthiş bir ortamdır yaşanan. Büyülüdür. Binlerce yıllık tabanlara basıp, avuç avuç mozaik toplamak nasıl anlatılır bilemedim:. Kimin olduğunu bilmediğiniz takıları temizlemek. Sıradan bir ailenin mutfak kaplarını bulunca delice sevinmek! Tahminler yürütmek, senaryolar yazmak, iz sürmek. Malzemeleri yıkarken suyla oynamaktan buruşmak. Ama onları serince bir puzzle yapmanın heyecanıyla dikkatlice bakmak.

Paha biçilmez bir heyecanı vardır kazı evlerinin. Her birinin ayrı zorluğu ve bambaşka hazineleri hep pusuda bekler. Birgün uzun uzun anlatmayı çok isterim. Kısmet:)


3 Eylül 2022 Cumartesi

OSMAN GÜRAN SORDU...




 


"Sayın Eti, Eylül'de mi giriyoruz fırtına sezonuna Günay Ege'de?" dedi. Güldüm. İki cevap vardı birini ona verdim: "Osman'ım internette fırtına takvimi diye arat, her ay bişiler var ama bir iki gün sapma olur, ona göre plan yap" dedim.

Diğer cevap: "Temmuz'da bile fırtına var Osman'ım. Mesela ben Çark Dönümü Fırtınası'nda doğdum! Bilir misin ki Temmuz'da yapraklar sararmaya ve dökülmeye başlar? Aslında yaz ortası değil, sonbaharın ilk günleridir Temmuz."

Neden fırtına denildiğinde aklımıza hep kış ve soğuk gelir? Oysa hiç ilgisi yok. En acımasız olanlar yaz ortası, aniden gelenlerdir.

Affedemediğim bir adam var benim. Kalbimi kırışını, yerlere atıp üzerinde tepinmesini değil, beni cevapsız sorularla bırakıp rahat edebilmesini affedemiyorum. Başka bir insanın huzursuzluğu üzerine nasıl gündelik hayatını sürdürebilir diğeri? Nasıl? Yenişemiyor insan aklının sınırlarını aşan yaşanmışlıkla.

Bu öyle boktan bir his ki, belki ancak bir metarforla anlatabilirim. 

Bir kayık düşünün. İçinde iki kişi. Bir kadın ve bir erkek. Mis gibi bir yaz günü. Ilık güneş, çarşaf gibi deniz. Öyle berrak ki su, balıkları görebiliyorsunuz. Sonra aniden simsiyah bulutlar geliyor. Sandaldaki  adam birden kürekleri alıp suya atlıyor. Hızla yüzerek sizden uzaklaşıyor ve tam o anda bir girdapta dönmeye başlıyorsunuz ve yağmur! 

Dev dalgalar ve gri gökyüzünün altında sımsıkı tutunuyorsunuz kayığın kenarına. Arada hava sakinleşiyor ama kürekler yok! Kara uzaksınız... Hiç hesaplamadığınız bir noktada, bilmediğiniz sularda tek başınıza kalmışsınız. Pusulasız, yemeksiz. Üstelik bilmiyorsunuz  diğer kişi neden kürekleri de aldı? Amacı neydi? Sadece kötülük mü?

Zor değil mi? Böyle birini affetmek sahiden zor... Belki anlatılsaydı,  farklı olurdu."Çok korktum ve kaçtım" bile cevap sayılırdı. 

Kötülükle yenişemedim şu ana kadar ancak yeni yeni anlıyorum ki kabul tek çıkış. O adam kötü biriydi. İyilik bilmeyen, iyileşme bilmeyen biri. 

Şimdi Osman sorunca tetiklendim birden. Fırtına takvimi sorulan bir denizci miyim ki ben? Eğer öyle isem mutlaka karaya ulaşmanın yolunu bulacağım! O zaman affedilemeyenim kalmayacak. 

Kalmaz di mi?

2 Eylül 2022 Cuma

HİÇ BİŞİ...

 


Saat 16:30. Bir bira ve bir tost ile mutluluktan delirmiş olabilirim. Neden? Duşa girmeden yazayim. Çünkü sabah rüyamda koli görmüş gibi kalkıp kutuphaneye giriştim. Hızımi alamayınca mutfağa geçtim ve en nihayetinde "a belim şeydi benim" diye bi aydınlanma gelince de  bastım havuz gittim.

Bu defa yüzüp kuruyup eve donmedim. Havuzda yüzdüm, yetmedi denizde yüzdüm. Oda yetmedi her sokulanla kadın erkek  demeden sohbet edip, yayılıp kitap okudum!

Oh be! Çok zengin değilim, tamam ama ölmedim uleyn 🤣😂 Acayip iyi geldi. Benim derdim imanım su! 

Bu arada sarı lacivert mayoma tav olup önümde taklalar atarak yüzen beyefendiye teşekkür ederim. Kirk dört beden bir kadın olarak egoma çok iyi geldi😂🤣



KARGO




Günaydın,

Tam mevsim dönerken uzun yıllardır olmayan bir şey oldu bana, sırtım, belim hassaslaştı. Ha tutuldu, ha tutulacak. Tek hatamı bekliyor pusuda, hissediyorum.

Yüz kere anlatmış olabilirim. İlk kez Londra'ya giderken olmuştu. On gün kala yere yapıştım! Sonra Naci beni bok gibi bırakıp kaçtığında. Yine haftalarca kıvranmıştım.

Peki şimdi ne oluyor?

Korkuyorum muhtemelen. Hayata ve getireceklerine güvenmekten it gibi korkuyorum. Günle akmakta, problemleri sırayla çözmeye alışmakta zorlanıyorum. Vücudumun bütün bu öğrenilmiş çaresizliğe tepki göstermesi, ezbere bağlamak istemesi çok normal.

Kargom ağır benim. Bir kısmı seçmediklerimden, büyük bir bölümü de güle oynaya kuyruğuma bağladıklarımdan. 

Kalbimin kuyruğu olduğundan bahsetmiş miydim? 

Peki ya eski Elvan olmadığından?


1 Eylül 2022 Perşembe

EYLÜL

 

Günaydın Eylül, 

Günaydın Hayat!

Sana da günaydın güzel ceviz ağacım.

Güne Nuri Harun Ateş dinleyerek başlıyorum. Sesini seviyorum. Bana harika bir Ayvalık tatilini hatırlatıyor. Bas bas bağırarak şarkılar söylediğim güzel bir tatil...

Arkasından Rag'n Bone Man söylesin, Human! Çünkü sadece insanım yahu! Yaralı, bereli ve rengarenk! Belki de bu yüzden kendimden hiç sıkılmıyorum:)) Hayatım macera! İleri veya geri, illa macera:)

Herşey çok hızlı değişiyor. Değiştirmek istersek. Evi toparlarken aklım fikrim tatilde:)) Eskitemediğim mayomla her fırsatta yüzüyorum! Havuza gidebilirim aslında ama nedense derdim tuzlu su galiba. Şöyle güzelce suya basayım kendimi de kışa pamuk gibi olayım.

Sonbahara gücümü toplamalıyım. Kapısına dayanıp hesap soracağım insanlar var. Korksunlar benden.

Blogu da kapatıyorum. Bu defa geçici olarak değil. Bence dün gelen mesaj iyice anlattı ki, ölmesi gereken şeyler kesinlikle ölmeli... Yaşamaya cesareti olmayan araf bir alan blog. Artık ya yeniden günlük yazmalıyım ya da sahiden kıçımı sıkıp yazma eylemini hayata geçirmek için çalışmalıyım.

Diyeceğim o ki adresim eti.elvan@gmail.com

Eğer yeni yazılarımı okumak istiyorsanız bana adres ve telefonunuzu iletmeniz gerekecek. Çünkü bir daha hayatıma kaçak yolcu almayacağım. Üstelik birkaç aydır bu blog lüzumundan fazla okurun dikkatini çekiyor. Huylanmaya başladım.

Harika bir Eylül sabahından hakkınız olanı alın! Öperim



31 Ağustos 2022 Çarşamba

BRAHMS SYMPHONY NO:3





Çok severim. Bir eser gün batımına bu kadar mı yakışır? Evimle vedalaşırken ona içtenlikle teşekkür etmek istiyorum. Çünkü bu evi ardımda bırakmak demek kocaman kocaman hatıraları yerli yerine koymak demek... Her Allahı'ın günü babanızın acı içinde inlediği bir odaya bakarak uyanmak tahmin edersiniz ki pek sevimli değildir... Ama bunu ben büyüttüm. Kaderin dev bir karabasana dönüşmesi tamamen benim işgüzarlığımdı. Ölü bir adamı sevmeyi, gömmemeyi seçtim. Sonra da kendimi bu döngüye hapsettim; beni terk eden adamları sevdim! Terk etmeyenleri de ben bıraktım. Onlardan evvel davrandım! Aferin bana.

Şimdi kocaman bir kadın olarak ayrılıyorum bu mahalleden. Ayrılıyorum geçmişten. Kendimi br kapsülle uzaya fırlatılmış gibi hissediyorum. Belki pek çok şey benimle olmayacak fakat nihayet ben, ben burada, şimdiki zamanın içinde akacağım.

Brahms sever misiniz bilmem, insanı hem umutlandıran, hem hüzünlendiren müthiş bir besteci. Klasik müzik günlerim geliyor. Bu kış fırsat buldukça müzik dinlemeye karar verdim. Tıpkı eski günlerdeki gibi.

Açlıktan paramparça olan ruhumu beslemem lazım. 

BELKİ DE BİZ...*

 


Herşey kader değil. Kader yok demiyorum. Var. Olmaz mı? Dibine kadar kader var, hatta bi de keder var. İçimde çürüyen erguvanlar, seçimler, seçemeyişler mi? Onlar da var... 

Kader ve ardından gelen keder... O bitmeyen keder var ya, hah asıl o seçim işte! O bir tutulma, yapışma! Bir bebeğin annesinin memesine yapışması gibi.... Yaşamın sadece memeden gelen süt olduğunu zanneden bebek içgüdülerine güvenmese ve dişleri çıkınca birşeyleri kemirmeye başlamasa nasıl büyürdü? Düşün. Bak başka bir örnek vererek gidelim. Hayat karşına birini/bir durumu çıkartır. Yaşarsın veya yaşamazsın. Geçer gider yanından, geçer gider içinden... Bu kaderdir. O karşılaşma, çarpışma kaçınılmazdır. Ama o andan sonra ne yapacağın kader değildir. Seçimdir. İçini duymalısın. Yaşadığın çarpışma sağır eğer biliyorum. Kalbine beton dökülür. Hissedemez olursun. Ama bak gerçek şu:

Gitmişse gitmiştir, seni seçmemiştir. Anla, anlayalım diye heceliyorum: seç-me-miş-tir. Bundan sonrası kader değildir. Kederi seçmek veya hayatı seçmek arasındaki yol ayrımıdır. Seçilmemiş olan sen/ben bununla yenişip hayatımıza devam etmeliyiz. Kaderin bu toslaşmasıyla oluşan yaranı önce doya doya yala. Ama benim gibi tiryakisi olma! Sonra bantla! Kaşıma. Kurcalama. Bırak iyileşsin. Kabuklansın, bitsin, gitsin. Dişlerinin çıktığını fark et. Artık meme değil ihtiyacın, çiğneyebileceğin yiyeceklerle dolu Dünya!

Bak, ben bir kadın tanırdım eskiden. Çok aşıktı yaşadığı şehre. Şehre, erguvanlara. Erguvanlara ve babasına... Sonra tam erguvanlar açacakken, babası gitti. Öldü. Ondan sonrası geçmiş kokan çöplükte hazin bir çırpınıştı. 

Ben o kadını çöplükten çıkmaya nasıl zor ikna ettim biliyor musun? Hala bazı gecelerde yatağından çıkıp geçmişin çöplüğünde huzur aradığını söylesem? Onu eve getirmek, yıkayıp paklayıp yatağına sokmak ne kadar zahmetli bir bilsen... Bir bardak ılık süt için ağlıyor biliyor musun? Vermiyorum. İkimiz de deliler gibi ağlıyoruz ama ona süt veremem.... Dünya yiyecek dolu!  Anlaması lazım.

Ertesi sabah.. Öpe koklaya uyandır onu, ver eline kahvesini, dans etmeye ikna et! Of, bir bilsen ne zahmetli bu işler... 

Çöplüğe düşen, çöp koklayarak sakinleşen, dişleri olmadığını zannedenler ben, sen ve niceleri... Korkma, var  dişlerimiz. Kendimize ana da oluruz, baba da, korkma! Ruhumuzu da doyururuz, karnımızı da. Çöpe giden gecelerimiz de olur... Bizi çöpten çıkartan gücümüz de.

Kaderle kederi ayır. Hemen.


*Sena Şener



HOŞÇAKAL AĞUSTOS

 

Günaydın,

Evet yine yeteri kadar yüzmedim, evet evinde havuz olanlara çok imreniyorum ve evet Eylül sonu ucu ucuna bir tatil şansım olabilir. 

İşte güne kafamda deli olasılıklar ve salondaki kıymetli eşyalarımı paketlemem gerektiği düşüncesiyle uyandım. Yapıcam, hepsini yavaş yavaş yapıcam.

Kendime iyi bir doktor bulup sağlığıma özen göstermek falan gibi işler de sırada. Kan vermekle başlayacağım. Sonrası yavaş yavaş olacak. Koşmayacağım, hız yapmayacağım.

Eylül'ün sakinliğine, güzelliğine güveneceğim. 

Hoşçakal Ağustos, seni suçlamıyorum, sadece zordun. Bu da senin doğan. Öperim yanaklarından.



30 Ağustos 2022 Salı

ZAFER BAYRAMI

 


Günaydın,

Özlendik mi bilmem, aslında her sabah buradaydım. Sadece yazdıklarımı yayınlamak istemedim. Bazen bana kalmaları daha çok hoşuma gidiyor. Bir tür sağaltım gibi yazmak benim rutinimde; anlatıyorum, sonra ne dedim diye bir kez daha bakıyorum ve hatta ertesi gün yeniden okuyup, duyguların ne kadar değişken, nasıl da o anda kalan şeyler olduğunu görüp sakinleşiyorum.

Geçiyor çünkü. O hızlıca tetiklendiğimiz anlar geçip gidiyor. Ne harcadığımız enerjiye, ne de verdiğimiz tepkiye hiç değmiyor. 

Elde var hayat.

İki gündür neyle meşgulsün derseniz, yeni evime götüreceğim berjerin kumaşına karar vermeye çalışıyorum. Kütüphanemi salonun hangi duvarına yerleştirsem, acaba marangoz rengini mi değiştirse diye düşünüyorum. Tatlı telaşlar işte. Ortada ev var mı derseniz, hem evet hem hayır:))) Olacak ama, yani inşallah. Az kaldı.

Hayatın bu kış bana gülümseyeceğini hissediyorum. Neden? Çünkü yatağımın altında bir canavar olmadığını öğrendim! Canavar korkularımız. Canavar durmadan güzelleme yaptığımız geçmiş. Oysa henüz yaşamadığım günler, gitmediğim tatiller, sahip olmak için çırpınmadığım kitaplar var. Sonbahar var önümde mis gibi! Sultan Ahmet'e gidip en sevdiğim otelde kahve ısmarlayacağım kendime mesela. Sonra mevsime kanan erguvanları öpüp koklayacağım. Hatta dün yaptım, bi güzel sevdim minicik çiçeklerini.

Velhasıl geçmişi anımsamak, evet ama herşey arkada kalmış gibi davranmak hayır.

Bu kış aşık olacağım. Yeniden hayata, kendime ve belki bir başkasına aşık olacağım. Neşemi, hayata bağlılığımı geri alacağım. İşte zafer bu! Değil mi?



27 Ağustos 2022 Cumartesi

RUTİN

Merhaba!

İtiraflar kolay değildir. Hele bir başkasının gözünden güm diye kucağımıza düşen bir gözlemle gelmiş ise eyvah! Ha hazirsak ne güzel.

Prusya Kralı dedi "senin hiç rutinin olmadı"

Hep rutin isteyen ben, evim yok, isim düzensiz diye sizlanan ben neden bunları mümkün kilma gücümü hiç kullanmamistim? Asıl derdim neydi acaba? 

Güzel sorular değil mi?

Rutini en güzel yerinde bozulmuş bir cocuktum ben. Babası pat diye ölmüş, sarayı pıt diye yıkılmış, ipekli kumaşlarla sarılıp sarmalanirken kendini mahallenin çöp tenekesinde bulmuş bir prenses!

Takdir edersiniz ki hazmı zor bişi anlatıyorum. Hazmi zor, idaresi namumkun!

Velhasıl benim bütün bu işlerle başa çıkma yöntemim birgün yine kaybedeceğim rutinden süratle kaçmak, durmadan kendimi sabote etmek oldu.

Başardım da. İşimi, kocamı hep rutine aykiri olandan seçtim! Seçtim de ne oldu? Rutine döner dönmez bir bahane bulup ikisini de bıraktım!

Ritimsiz değil, rutinsiz olmak istediğimi, çünkü rutin bozulursa yine çöplükte uyanacagimi biliyorum. Bundan korkuyorum.

O zaman kahve içeyim ben


26 Ağustos 2022 Cuma

RUTİN

"Senin rutinin hiç olmadı" dedi Prusya Kralı. Haksız, oldu. Haklı, sıkılacak kadar uzun bir rutinim olmadı. En uzun rutin okuldu belki ve ondan da çok bunalmıştım.

Londra, bir yıl 

Evlilik, bir yıl 

En uzun iş, bir yıl 

En uzun ilişki, bir yıl....

Doğru, kök salmak istediğimi söyleyip, hep bundan kaçtım. Kaçtıkca kendi huzursuzluğuma yakalandım. Huzur aradım, ama kendime huzuru hiç yakıstiramadim. 

Rutin ve huzur için yanıp tutuşup, kul olacagim besbelli. Bir an evvel durmalıyım.








UZATMA ELVAN...

...dedim kendime bu sabah. Bittiyse bitti uykun, kalk! Kalktım, 05:40. Kahvemi yaptim, sabahlığımı giydim, balkon çıktım. Biraz etrafı dinledim. Cevizin bir yapraktan diğerine düşen yağmur damlalarının, karganın kanat çırpışının, uzaklardaki kuşların gün doğuyor diye telaşının sesini, sabahı sabah yapan sesleri dinledim.

Mutlu oldum uykum bitti diye. Mutlu oldum geçip gitti diye. Herkesi, her duyguyu böyle sakince bıraktım bu sabah,gitsin, bitsin, bittiyse uzamasın diye .. Elveda eski.

25 Ağustos 2022 Perşembe

HIZLA GİDEN BİR TRENİN İÇİNDE UYURSAM II


Ne münasebet! Ne hızla giden, ne de duran trenin içinde uyumam, uyuyamam. Mayamda yok!

İkindi okunurken şarap içen kulunu affet Tanrım. Amin.

Neyse, ne diyordum. Böyle Tanrı kendini hatırlatınca ihtiyaten bi, kusura bakma sevgili yaratıcı demek geliyor içimden. Öyle yanar döner dini bütünlerden değilim ama birliğe gönülden inanır ve içimde hissederim. Ha bu beni yolun gereğine sokabiliyor mu derseniz, ben yola gelen, getirilebilen tiplerden değilim. Serseri mayın geldim, serseri mayın gidiyorum gezegenden vesselam.

Hah, ne diyodum, bana en nefis teşhis en yakınımdan güm diye geldi, " sen duramıyosun" dedi Prusya Kralı:)) Çok haklı duramıyorum. Annem de sabah yedide uyanıp ev aramaya çıktığımı duyunca "seni sokakta doğurdum zaten" dedi. 

Hep durmayı hayal ediyorum ama durduğumda karşılaşacağım şeyleri özlemek ve hayal etmek muhtemelen daha fazla işime geliyor. Artık nasıl bir pis kaçak dövüş sanatçısıysam siz bilin artık!

Neyse ne yaw, hızla giden trenin içinde uyuyamam ben! Giderim lokantasına bi şişe şarap söyler yazarım çizerim. Sonra da gider sızarım:)) Hadi öptüm ayaklarımı dinlendirip kitap okuyacağım biraz. Keşke senin de serinletilmiş beyaz şarabın ve peynirin olsa. Hayat!

HIZLA GİDEN BİR TRENİN İÇİNDE UYURSAM...


Tünaydın,

Elvan Hanım'ın nerede mola vereceği belli olmayan yolculuğuna hepiniz hoşgeldiniz. Ruh halim bakınız şehrin havası gibi; parçalı bulutlu, ne halt edeceği bilinmez! Mutlu veya mutsuz değilim. Aslında pek takılmıyorum zaten. Çünküüüüü hormon seviyemin oyununa gelmeyecek kadar büyüdüm çok şükür. Yine de bi kendimden bıkmışlığım var ki,  nüksediyor zaman zaman.

Her gün ellerimi açıp yalvarıyorum, "Tanrım bana neşemi geri ver!" diye. Hani o kadar taktım ki bu konuya o kadar olur! Ver Allah'ım ver!

Neşemiz nasıl kaçar? Kaçan neşe kovalanmalı mıdır? Yakalanması mümkün müdür? Yakalanan neşe ne süre ile muhafaza edilebilir? 

Ne dersiniz? Ufak ufak gidiyor olabilir mi aklım? Neyse ne, neşemi geri is-ti-yo-rum. O kadar. Aklım isteyende kalsın, çok umrumdaydı.

Dün sokakta çocuğun biri babasının elinden tutmuş deliler gibi ağlıyordu. Hem yürüyor, hem ağlıyordu. Belli ki istediği bişi yapılmıyordu ve o da sırf şımarıklıktan kıçını yırtıyordu. Fakat sesinin tınısında sahtekarlık vardı:)) Benim durumum öyle diiil, ağlamıyorum, sahtekar falan da diil, sadece neşemi geri istiyorum.

Alkolle veya başka uyuşturucularla gelen sahne neşeye de talip değilim. Ben içten, içimden taşan, etrafa bulaşan neşemi istiyorum. Zıp zıp zıplatan, yediğimden içtiğimden zevk almamı sağlayan hani şu Yunan'daki gibi bata çıka yüzmeme, çocuklaşmama neden olan var ya, hah onu istiyorum.

Bir ağaç evde uyumak, sabah kahve fincanıma keyifle dokunmak ve toprağa basarak, zemini hissederek yürümek istiyorum. Neşemi kesinlikle geri istiyorum.

demişim ve kalmış..... 

22 Ağustos 2022 Pazartesi

KAN KOKUSU VAR SAÇLARIMDA

 

Benim hikayemde  durmadan kanayan anneler, gömüldüğü halde çürümeyen babalar, sevilmeyi hiç istememiş sevgililer var. Hepsini toplayıp Propontis'in karanlık sularına atmalıyım. Ama önce bir sandalcı bulmalıyım. Hani en işsiz, en paraya aç olanından. Hatta dilsiz olmalı. Eminim süregelen gelenekler arasında bir dilsiz balıkçı veya sandalcı vardır, yoksa yüzlerce kadının ölümü nasıl hasır altı edilebilirdi ki Konstantinopolis'de?

Ölüm kokan bir yüzyılda, annemin kan göletinde çırpınıyorum. Merhametim yüzünden çıkıp duş alamıyor, sadece arada bir limandaki köhne lokantada hızlıca elimi yüzümü yıkayıp, iki kadeh bişi içiyorum. Saçlarımın dibine sinen kurumuş kan kokusu o kadar kesif ki, yıllardır bir seri katilin peşimde olduğunu düşünüyorum. O da benim gibi yaşamla ölümü, aşkla şiddeti karıştırmış olmalı. Zaman zaman penceremin önünde bıçak biliyor. Bana varlığını hissettirdiği her sesten tiksiniyorum. 

Aşk kan kokmamalı bunu biliyorum.

Köstekli saatim var benim. Amcam vermişti. Zamana hiç ehemmiyet vermeyen biriydi. Ayık kafayla yaşayamayacak kadar naif, halka karışamayacak kadar soylu. Geçenlerde saati buldum kalbimin odacığında, berjerin üzerinde. O günden beri zamansızlığı hedefledim, gecemi gündüze dikerek, amcamın ruhuna içiyor, arada bir Orhan Veli'ye artık hiçbir şey bedava değil diyerek iki küfür sallıyorum.. 

Şerefine dünyanın en ince ruhlu amcası, Ravel'den Bolero sana!

Sahici insanlardan bahsediyorum. Çürümeyen ölüler, kan kokan saçlar, peşime düşen seri katiller diyorum. Annemin durmadan kanamasından kardeşim ve ben soluksuz kaldık ölüyoruz diyorum ama kimse inanmıyor. Neden? Yalancı mıyım? Değilim. İnsanlar gerçeklerden hoşlanmıyor. İnsanlara "sana şaka yaptım!" diyen ve mutlu sonla biten romanlar lazım. Ben öyle şeyler yazamıyorum. 

Yalan beni kemiriyor anneminki gibi bir gölette canlı kalmaktan aşırı korkuyorum!

CEVİZ

Eğer ceviz agacina vuran sabah ışıklarinin guzelligini gorseydiniz siz de uyandığında çok sevinirdiniz.

Usul usul esen rüzgar ve yumuşacık sabah. Kim inanır bir saate ortalığın yanacagina?


21 Ağustos 2022 Pazar

YILDIZLAR

 

Naber? Burada olduğuna göre uyumamışsın daha. Peki, ne anlatayım sana? Yıldızlardan bahsedeyim mi? Her konuda olmasa da pek çok şey hakında sohbet edebiliyorum. İstersen sen seç konuyu diyeceğim ama blog yazarlığı böyle bir davete uygun değil.

Bu gece hava ne güzel değil mi? İnsan yıldızları seyrederek uyumak istiyor. Yıllar önce Akdeniz'de teknede uyurken bakmaya doyamazdım gökyüzüne ve nedense hep Mezopotamya'da damda uyumak hayalim vardı. Henüz başaramadım, yani Mezopotamya'da damda uyumayı ama bir defa Arap Mahallesi'nde Pembe Ablaların damında kalmıştım. Çok güzeldi! Uyumak da bir sosyallikti orada. Kikirdeyerek, sohbet ederek ve yavaş yavaş uykuya dalmak. Sonra sabah seriniyle, o tarifsiz tatlı ürpertiyle uyanmak. Uzaktan gelen harım kokusu. Tavukların ve horozların ötüşü.. Henüz ortalığı kavurmayan usul usul yükselen bir güneş... Mama kaselerini burunlarıyla deviren köpekler.

Geçmişi değil, sade ve samimi olanı özlüyorum.

Sen neyi özlüyorsun?

BİRAZ ESTETİK KONUŞALIM MI? :)))*





*Hadi Pazar gibi Pazar yazısı bırakayım buraya:) 

Zaman zaman memesini, kalçasını yaptıran arkadaşlarımı anlattım size. Ölümcül diyetler yapanlar, cilt bakımından çıkmayanlar vesaire vesaire. 

Hayatımda iki kere cilt bakımı yaptırdım. Birinde gelinliğimi almaya Bursa'ya gitmiştim. İki prova arasında koca günü napıcağımı bilemeyince önce kebapçıya, sonra pastaneye ve son olarak cilt bakımına gitmiştim. Gayet sıkıldım ve kesinlikle bi gram farklı hissetmedim. Yüzümü mıncıklayıp mıncıklayıp bıraktılar. Boşuna para ve zaman kaybıydı. Neyse ki param da vaktim de boldu o gün.

İkincisinde kocasını elinde tutmak için çırpınan bir arkadaşa eşlik ettim. Hatırlarsınız Sarışın diyordum ona yazılarımda. İşe yaradı mı derseniz yok, kocası gitti. Ha ben ne hissettim diye soracak olursanız ilk deneyimden daha iyiydi ve tabii Bağdat Caddesi'nde olduğumuzdan daha pahalı:))) Fakat içimde yokmuş ki, bir tur daha gitmek aklıma bile gelmedi.

Estetiğe ve bakımlı görünmeye kesinlikle karşı değilim. Zerre kadar da kınamıyorum. Kim nasıl iyi hissediyorsa öyle yapmalı bence. Sadece benim yaşam pratiğime uygun değil. Zamanımı bu işlere ayırmaktan çok hoşlanmıyorum. Bacağımdaki kılları temizlemek bile yoruyorken, yani temiz kalmak bile işken, keyfe keder olan ektralara hiç vaktim ve isteğim kalmıyor.

Ayrıca bu güzelleşme sevdası genellikle iyi sonuç vermiyor. Dudakları, elmacık kemikleri şişmiş, hemen hemen hepsinde her an sevişmeye hazır ifadeler gördüğüm kadınlardan biri olmak neden isteyeyim ki?

Üstelik plastik cerrahinin tarihine bakarsanız, çıkış noktasının güzelleşmeye veya beğenmediğimiz ağzımızı burnumuzu yaptırmaya hizmet etmek değil, cephede hilkat garibesine dönmüş askerleri toplamaya hizmet etmek olduğunu görürsünüz. Ne korkunç di mi?

Geçen Pazar Ekin Atalar "ne biçim gen kardeşim hiç kırk dokuz gibi değilsin!" dedi. Ailemizin vampir olduğuna dair tuhaf şakalar yapmak bizim kızların adeti! Ki alakası yok, herkes gibi bizde ailecek yaşlanıyoruz. Benim şansım uzun yıllardır güneş kremi kullanmadan sokağa çıkmıyor olmam. Cildim kalitesiz olduğundan krem sürmeden ışığa çıkamıyorum. Üstüne olmam gereken kilonun yirmi kilo fazlası da kalçalarıma, yanaklarıma eklenince yüzüm ay parçası gibi görünüyor:)) Makyajı abartmamak, kadın gibi giyinmemek, saç modelini değiştirmemek ve çocuk ifadeli olmak da listeye yazılınca algı yanılması yaratıyor insanlarda. Yoksa sahiden ciddi ciddi elli olmak üzereyim ve bence gayet de yaşımın insanıyım. En azından bedenen:))

Fakat ailece komiğiz. Hele keyfimiz yerindeyse of! Gerçi eskiden daha çok gülüp eğlenirdik ve gittikçe neşemiz azaldı. Geçenlerde de söylediğim gibi, yeniden neşeli ve yüksek olmayı özlüyorum. Yoksa güzellik, gençlik vesaire hiç umurumda değil. Çünkü asıl yaşam enerjimiz yüksek olduğunda ışık saçıyoruz. Etrafımızdaki nsanların bizi daha genç ve güzel görmeleri de bence bu şekilde mümkün oluyor. Gerisi boş!

Ama benim de ufak tefek sırlarım var... Mesela sabunluk, kese ve benzeri şeyler kullanmam. Yıllardır balık ağı ile yıkanıyorum. Duş jeli kullanmam. Temiz zeytinyağdan yapılmış sabunları seviyorum. Şampuanım genelde ya bebek şampuanıdır veya Alterra gibi orta sınıf organik bişiler. Yüzüme de yine öyle şeyler sürüyorum. Kurburnu yağı falan.

Diyeceğim o ki, genç ve güzel görünmek bu ara benden çok uzak. Bunun için aşık olmak lazım. Veya en azından kendini sevmek. Şu sıralar ikisi de uzak...

Aaaa ben yazarken Pazar günü bitmiş!







İYİ PAZARLAR

 

Günaydın,

Haftanın son günü. Sekizde kalktım yataktan. Theodora şaşırdı, alışık değil uzun uyumamıza. Günün bana ait sessiz saatlerini, serin havasını ucu ucuna yakaladım.

Kahvemle ve kitabımla kalmadan evvel günaydın demek istedim. Güzel bir Pazar olsun hepimize.

20 Ağustos 2022 Cumartesi

BİTMEYEN AĞUSTOS YAPMIŞLAR



 

Günahım kadar sevmiyorum yazı. Yüzmek olmasa zerre kadar kıymeti yok nazarımda. Yaylalara çıkmak, akşam olduğunda ateş yakıp  battaniyeyle oturmak isterdim. Senelerdir Kaçkar Dağları'nda Ağustos geçiresim var ama olmadı gitti. Bugün bir delilik yapıp uçak bileti alabilirim. Çünkü her durumda fakirsem eğer neden yüzmeye gitmeyeyim?

Egzamam felaket rahatsız ediyor. Yayılmayıp aynı noktada, başparmağımın kökünde kalışına sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Kaşıntısını tarif etmem imkansız! 

Rüzgar yok bu sabah. Ne incir, ne defne ve ıhlamur kımıldamıyorlar. Rüzgar olmayınca hepimizin tadı kaçıyor. Malum bu yaz onlarla çok sıkı fıkı geçti, nedense beni anladıklarına iyiden iyiye ikna oldum. Meğer ne hoşmuş ağaçlarla dostluk etmek. Alınma, gücenme yok, beklenti sıfır, sabır ve sadakat desen tadından yenmez.

Kendimi tamamlanan bir hayattan çıkmış, başlayacak olana adım atamamış hissediyorum. Askıda kalmış kahve gibiyim, artık biri bu duyguyu alsın istiyorum. Hep başlamasını hayal ettiğim bir dönem var, oldurmak istediğim bir düzen. Nedense içinde olduğum zaman dilimin aslında o an değerlendirilmesi gereken ve başlatmak istediğim, sahiden olsun istediğim her şey için ideal ve belki de tek fırsat olduğunu idrak edemiyorum. Neden? 

Bitmeyen roller, sonu gelmeyen görevler ve eksik yaptığım, yetişemediğim için azar işittiğim rutinlerle sıkıştırılıyorum. Benim ne işim, ne savaşım sona ermiyor. Depresif olmadığıma sevinsem mi, yoksa üzülsem mi bilemedim. Depresyonda olsam tedavisi var. Ama bu hissettiğim kapana kısılma hissinin ilacı falan yok!

Herşey geçer biliyorum. Ağustos da geçecek. Rüzgar esecek. Tatlı serin, yeni ev ve alışacağım düzen gelip beni bulacak. Peki ben ne yapayım? Nefes alayım. Alayım da o günü göreyim di mi?




19 Ağustos 2022 Cuma

HAYIRLI BİR CUMA

 

Günaydın,

Azıcık kurnazlık yapayım da günü yönlendireyim dedim. Cuma'yı hayırlı olduğuna inandırsam süper olmaz mıydı? Hem bu hafta hayırlı uğurlu birgünü haketmedim mi yahu? Ettim ettim... Sakin.

Hafta arap saçı gibi başladı sağolsun. Neyse ki bana bazen bi olgun haller geliyor da kimseyi ve tabii kendimi de kesmeden bitiveriyor günler! O kadar diyeyim.

Kiracım çıkmıyor, o çıkmayınca ben oturduğum evden toparlanıp bi yere kımıldayamıyorum. Arada annem covid oldu. Neyse ki sorunsuz gidiyoruz şimdilik. Bu hafta kızlar ağır saçmaladılar, bir süre doğalarına salmaya karar verdim. O kadar ki, haber bile vermedim saldım sizi diye.  Ayrıca beklenen gün geldi ve tekrar bildiğimiz beslenme düzenine dönecek kadar şişmanladım!

Velhasıl anlaşılan o ki kimse gelip kıçımı toplamayacak, ben yine bana kaldım! Bari toplayayım!

Bugün anneme yemek götüreceğim. Tatlı bile yaptım. İnternette bulduğum arazinin sahibini arayacağım. Deniz'den depoya çeki düzen vermesini rica edeceğim. Sonra eve gelip kitap okuyacağım.

Bu haftanın en tatlı işi kitap okumaktı biliyor musunuz? Çocuklar gibi şenlendim okudukça. Yata yuvarlana, kimse beni kovalamadan okumayı çok özlemişim. Kovalama meselesi de şöyle; son zamanlarda zihnim çok bölünüyor, okuduğuma konsantre olmamı engelleyen pek çok irili ufaklı düşünce yüzünden kitaplardan zevk alamaz oldum. Sanırım pandeminin bende bıraktığı en büyük hasar bu oldu: konsantrasyon bozukluğu.

Neyse, bildiğimiz yerden toparlanmaya devam.

O halde hadi bakalım hanımlar, beyler her birimize pek çok hayırlı saat olsun Cuma'nın içinde:) Amin.

18 Ağustos 2022 Perşembe

SABAH IŞIĞININ GÜZELLİĞİ


Günaydın,

Sırf şu güzel ışığı görmek uğruna erken uyanıyorum. Veya erken uyandığımda bu muhteşem ışıkla başlıyorum güne. Asıl olan tek şey görülmeye değer olduğu. İçimden oyuncu kediler gibi duvara yansıyan yaprak gölgelerini ve ışığı kovalamak geliyor. 

Yansımaların aslına meydan okuduğu saatten yazıyorum.

Kalbim kırık  dökük benim. Yaş almanın kalp kırıklığıyla doğrudan ilgili olduğunu düşünüyorum. Hatta düşünmeyi falan bıraktım, hissediyorum. Yalnızlaşmanın ve günlük küçük sohbetlerin konforlu alanının eşiğindeyim, artık içime konuşmak istemiyorum.


17 Ağustos 2022 Çarşamba

ARTIK İSTEMİYORUM OSMAN

 


Hellooo, hayırlı akşamlar,

Sinekler bacaklarımı yerken, inadına balkonda oturmak ve Aylin Balboa'nın yepisyeni kitabına gömülüp gülmek nedir yahu!

Çok şükür eğlenceli ve yarasını beresini yalarken show değil, edebiyat yapabilen bacılarımız var. Bu Hikaye Senden Uzun Osman isimli romanın daha yarısına gelmedim.  Ancak şu ana dek keyifle akıp gittiğini, bir iki yerde kafiye uğruna akışın sekteye uğraması dışında, ki hiç kulağı tırmalamıyor, tamamen benim kıskançlığım olabilir, fevkalede olduğunu bildiriyorum. Kimsem artık bilirkişi sınıfında on çok çok iyi dedim gitti.

Gülümsüyorum okurken, aynı anda ah uleyn sahi böyle hissediyor insan diyorum. Çünkü aşık olmak, aşkta kalmak isteyen ve fakat aşktan sürgün edilen bana epeyce benziyor bu kadın. Acaba O da benim gibi çok güçlüsün sen denilerek mi bırakıldı meraktayım? Belki de ağıt yaktığı Osman'ı bizzat kendisi terk etmiştir? Ki zannımca Aylin'in sayko tarafına çok yakışır, göreceğiz.

Velhasıl anamın covid pozitif ( büyük ihtimal ) ve kardeşimin çok şükür negatif olduğu bu sımsıcak Ağustos gününü rose ve Osman'a yakılan ağıtla uğurluyorum.

Benim Osman'ım kimbilir nerelerdedir:)))) Eminim şahsına böyle bir roman yazılsa, hali hazırda arşa değen egosunu samanyolundan toplayamazdık!

Çok şükür blog yazarak sakinleşiyorum:) Neyse Artık İstemiyorum Osman bölümünde kalmıştım, oraya dönüyorum ama bu kız kesin kitap bitmeden beş yüz kere fikir değiştirecektir. Oysa değmez.... Otuz sene aynı adamı mal gibi beklemiş bir gerzek olarak aha yazdım buraya değ- mez!

Hadi kaçtım.

ETEK




 

Günaydın,

İki senenin sonunda muhtemelen kaderi dolap beklemek olacak bir eteğim daha oldu. Sayıları toplamda beş. Tamamını beş defa giymiş değilim. Ama arada böyle hezeyanlara kapılıp, kadın gibi giyinmeye niyet ederek alıyorum. Sanki ben değil de etek ikna olacak!

Ama çok güzel değil mi? Matisse tablosu mübarek!

Neyse, fazla pahalı olmadığından içim rahat. Ortalama bir öğle yemeği parsına eteğim oldu. Şimdi biri evlenir falan popoma göre bişi kalmamış dolapta diye paniklemeyeyim. A Contamporary var! Hah orada giyerim. Böylece kutusunda eskiyen lacivert topuklu da insan önüne çıkmış olur. Oh içim rahatladı.

Neyse, aslında benim cephe pek iç açıcı değil. Bi ton aksama var. kendimi eyliyorum etekle metekle. Yoksa makul değil gelişmeler. Şİmdilik haftanın kalanı güzel geçsin diyerek kaçıyorum.

Sevgiler.

önemli not: Dolce&Gabanna dan da bir Bizans etek beğenmiştim seneler evvel.... Onu alamamıştım tabii:)))


15 Ağustos 2022 Pazartesi

HELLO HAYAT

 



Günaydın,

Nasılsınız bu sabah? Dilerim güzel bir hafta olsun hepimize. Ben geçtiğimiz haftayı hafifleme niyetiyle yaşayıp, bu sabah da aynı niyetle devam ediyorum. Ha gayret olacak gibi:)

Akışta kalmayı unutmuş bedenim... Sakinleşmeyi, gülmeyi, havadan sudan konuşmayı. Hep ciddi konular, kaygılar ve görevler... Bugün kendime ev aramaya gideceğim. İlk evimi de böyle yağmurlu bir günde bulmuştum. Su bana yarar, yengecim ben:)))

Dün Ekin Atalar anneme tarot barken benim kaderimle ilgili soru sormak istedi annem. Ana işte:) "Sor bakalım anne yalımın rıhtımından ayaklarımı sallandırarak sabah kahvemi içebilecek miyim? " dedim. Anam hiç o taraklarda diiil, "kızım senin evin var, iyi kalpli bir adam gelecek mi diye sorayım" dedi. Ailemin çıtası düşük:))

Şaka bir yana dedim ya yengecim ben, hamam, deniz, nehir, içki, kahve.... Aklına gelen her likit bende çalışır. Ama yalı konusunda ciddiyim, sahiden bir süre deniz kıyısında yaşamak isterdim. Tevazu bi yere kadar. Üstelik hayallerimin mütevazi olması çok saçma!

Neyse, kitaplarımı hafifletmeye devam ediyorum. Teyzeme gidecekleri de bu hafta çözeceğim. Yavaş yavaş uçak biletimi almalıyım, servet ödemek istemiyorum.

Çok güzel bir hafta diliyorum hepimize. yağmur varsa sizin oralarda bir kahve için bence. Öyle güzel ki sabahın kokusu.....