21 Ağustos 2011 Pazar

DÜN GECE KEDİCİK GELDİ AKLIMA.

Bir kedicik tanırdım eskiden. Çok zor bir başlangıç yapmıştı hayata. Sonra, ne olmuşsa olmuş şansı dönmüş, patisini bir evin eşiğinden içeri atmayı başarmıştı. Huysuzdu. Güzeldi. Akıllıydı. Komikti. Uzun sarı/kızıl tüylerini savura savura dolaştığında gerçekten büyülerdi etrafındakileri. Bal rengi gözleri uzun uzun anlatır, anlatılınca da uzun uzun dinlerdi.
Bazen evin kızı anlatır, o dinler, çoğu zaman ise o evdeki herkese kendi dilini öğretirdi. Uzun, sağlıklı ve güzel bir hayatı oldu. Son yıllar hariç... Evin kızı kendi hayatının telaşına düşüp, onunla konuşamaz, dinleyemez hale gelmişti. Hep işi vardı. Hep gideceği yerler, göreceği insanlar.. Öncelikler.. Bir vardı, bir yoktu. Birlikte kaldıkları odaya bazen haftalarca uğramıyor. Ateşi çıktığında gelip burnu ıslak mı, kuru mu diye bakmıyordu artık. Her sabah tüylerini tarayan, güzelliğine methiyeler düzen kız, ne olmuştu da uğramıyordu? Kedicik bunu hiç anlayamadı...
Yavaş yavaş gözleri hastalanmaya, ardından tatsızlaşan hayatını dile getirmek istercesine minicik bedenindeki şeker dengesi bozulmaya başladı. Kız, onun hastalanması karşısında silkelendi, korktu ve bir süreliğine de olsa eski ilgi ve alakasıyla kediciğin yanında olmaya çalıştı. Ona mamalar, ilaçlar ve bol bol hal hatır soran telefonlar hediye etti. Ama hiç biri kedicik için yeterli değildi. Terkedilmişliği kediciğin sonu oldu. Kız, kediciğin hastalığının son demlerinde eve dönmüştü ama nafile.. Geç kalmıştı. Kedicik iyileşemeyecek kadar hastalanmış ve dahası yaşayamayacak kadar yorulmuştu.
Bir gece aniden hastaneye gittiler. Kediciğin kalbi kızın avuçlarında atıyordu. Çok korkmuş, çok yıpranmıştı ikisi de. Doktor geldiğinde ortalığı birbirine kattı kedicik. Kızıl tüylerinin arasından ince bir kan sızdı çarşafa. Çok kızgın, çok yorgun bakıyordu kıza. Kocaman ve son gücüyle bir pençe savurdu. Sanki çık odadan, bırak artık beni der gibiydi. Kız koridora çıktı. Odanın aralık kapısından ara ara baktı kediciğe. Ağlamaktan şişmiş gözleri, ihmalkarlığının utancını gizleyemedi. Yaşlar, baktığı noktayı görmesini engelliyordu. Her görüntü bulanktı. Ama bir süre sonra kediciğin gözlerinde donup kalan bakışları fark etti. Kafasını masadan hafifçe kıza doğru döndürmüş ve küçücük kalmış yüzünde hiçbir ifade olmaksızın, kızı arayarak, belki de bir kes daha konuşmak, anlatmak isteyerek öylece gitmişti. Gitmişti işte. Şimdi kız özgürdü kaldığı yerden devam etmeye!

Hiç yorum yok: