28 Temmuz 2012 Cumartesi

BEDEL

Ödediğin bedel beni üzüyor. Yürüdüğün yol, attığın adımlar, yaşadığın hayat sana, benim tanıdığım kalbine hiç yakışmıyor.
Dur artık!
Bu "herşey yolunda" tavrın kime? Hadi beni kandırdın, hiç mi ayna yok senin evinde? Bak bakalım aynadaki gözlere, söylesene içinde kim var?
Bırak artık dünyanın hesaplarını. Kalan hayatını planla. Düşünsene ne çok güzellik var dünyada. Görülecek ülkeler, tadına bakılacak yemekler, dinlenecek müzikler... Öğrenilecek işler. Git İtalya'ya, restorasyon okusana? Herşeyi bırakıp bir sualtı ekibinin peşine takılsana? Borneo ormanlarına gidip hiç görmediğin ağaçlara sarılsana?
Yapamazsın di mi? Çok zor senin için. Saçların boşuna beyazlıyor. Gözlerin hayata, aşka gitgide körleşiyor... Ölüyorsun. Her gün ölüyoruz. Her saat değerli zamanımızdan dakikalar alarak gidiyor.
Sen bilirsin hocam, benden hatırlatması....Dikkat et de yanlış kuşatmalarda gitmesin kellen!

26 Temmuz 2012 Perşembe

ÇOĞALMAK VE AZALMAK ÜZERİNE SERZENİŞLER

İnsan ne zaman azalır? Ne zaman çoğalır?

İnsan, diğerlerine, başkalarının işlerine yoğunlaşınca, o kırılmasın, bu gücenmesin diye didinmeye, parçalanmaya başlayınca eksilir! İçine, kendi ruhuna zaman ayırdıkça, zihnini durdurup, kalbini konuşturdukça çoğalır. Düşünerek azalır, severek çoğalır. Kinle parçalanır, aşkla bütünlenir.

Bu hafta anladım deli gibi çalışarak nasıl azaldığını... Sende bana yetmeyenin, beni düşündürenin ne olduğunu fark ettim. Eksiksin sen; her gün, her saat daha eksik. Daha kaybetmiş. Daha şaşkın, daha yorgun ve en önemlisi yalnızsın. Yalnızlığın kocaman senin. Doldursan da evinin tüm odalarını, tüm dolaplarını, yalnızlığın doymak bilmeyen bir canavar. Seni seçseydim beni de yutacaktı! Azala azala yitip gidecektim. Seninle azalmaktansa, kendimle çoğalıyor olmaktan ve bunca zaman sonra bunları nihayet görebilmekten çok mutluyum.
Özgür, Londra'ya geliyorum çoğalmaya:)








25 Temmuz 2012 Çarşamba

KAZI EVİ VOL. II

Kazı evi hayatımızda birkaç gün mola veriyoruz. Aşırı sıcaklar ve ardı arkası kesilmeyen yoğunluk herkesi sarstı. Olan biteni düşünmeye bile vaktimiz olmaksızın çalışmaya devam ediyoruz. Her şeye rağmen hayat huzurlu. Bir de sıcak olmasa!
Bugün bayram tatili biletlerimizi aldık. Eh bu da hayatı güzelleştirdi aslında. Neyse, yazamayacak kadar yorgunum galiba... iyisi mi zorlamayayım:) 

22 Temmuz 2012 Pazar

KAZI


İşte bizim seramik konteynerımız. Sağ baştan sayarsak; Buket hanım restorasyondan, bendeniz ortalık işlerinden, Dicle hanım araziden ve Petra hanım seramiklerden sorumludur. İddia ederim ki bu kazı sezonunun en şahane buluntusu bizden çıkacak! İçimden bir ses bizim kazı çok uzun yıllar gözde olacak diyor:)
Herkese güzel bir Pazar akşamı dilerim!

15 Temmuz 2012 Pazar

YETİŞMEYEN YAZILAR

Süper Prenses yazmadığım yazıları hatırlatıyor. Harem'de otobüs beklerken karşılaştığımız manzaraları, boğazı, Kapalıçarşı'yı, kazıda olan bitenleri... Haklı tabii ama yaşamaktan yazmaya zaman kalmıyor ki. Neden insanlar kendilerini öldürürcesine çalışır son iki haftadır anladım. Zira uyumak ve yıkanmak dşında kendim için hiç birşey yapamıyorum! Durmadan benden birşeyler bekleyen insanlar, ilgi isteyen seramikler, okunması gereken kitaplar ve daha neler nelerle çevriliyim! Düşünecek, ah vah edecek zamanım yok! Her an oluşan problemlere çözüm üretmem gerekiyor!
Bu hafta daha sakin geçer ve hiç olmazsa elimdeki masalları çalışır ve yayınevine teslim ederim diye düşünüyorum ama bakalım kısmette o kadar huzur ve sakinlik var mı???
Herkesi öper, çok güzel bir hafta dilerim!

11 Temmuz 2012 Çarşamba

YIL 1973 MEVSİMLERDEN YAZ, MEYVALARDAN KİRAZ!

"Yaz" ayında başlayan macerama, "yaz"arak devam ediyorum:))) Bakınız blog yazılarımız, bakınız dergiler vs. Genel bir değerlendirme yaparsak- hızlı ve genel olacak, zira kazıevinde işler yoğun:)- şu yaşıma kadar yaşadıklarımdan memnunum. Hayatıma giren herkesten razıyım. Dersime razıyım. Büyümek ve olgunlaşmış bir ruh olarak göçmekten gayrı arzum yok fani dünyada..
Bu yolculukta karşıma çıkan her bitkiden, her hayvandan razıyım. Bu sabah Burhan Bey'le beni yollara döken kedicikten*, o kediciği görebilmemiz için merhamet öğreten anne ve babamdan razıyım. Yoluma tost değil, dost çıkartan rabbime minnettar, bana yazdığı hikayeye razıyım.
Zaman hızla akıp giderken elim, kolum, sesim, gözlerim, kulaklarım, bacaklarım, saçlarım, serçe parmağım... hepsi tam olduğu için mutluyum. 
Önceliğim hayat ve huzur olduğu için mutluyum. kavgalarım, hayal kırıklıklarım, başıma gelen ve beklediğim halde gelmeyen herşey için mutluyum.
Kendime sevdiklerimle birlikte dolu dolu zamanlar, bol seyahat ve bol yazı diliyorum. Beni seven yakama yapışsın, aldım başımı kırk yaşıma gidiyorum:)

*Körik

8 Temmuz 2012 Pazar

NİYET, RÜYA VE EJDERHALAR

Parmağıma taktığım yüzük bir İstanbul hanımefendisine ait. Ama bu kadın benimle çağdaş değil, aramızda 1400 yılı aşkın bir zaman var. Yüzünü görmedim, sesini ve kokusunu bilmiyorum. Onun ve arkadaşlarının kullandıkları koku şişelerini, kabı kacağı gördüm. Yürüdükleri yolları adımladım, seyrettikleri manzarayı biliyorum. Aramızda yüzlerce yıl olsa da onunla aynı heyecanları, aynı korkuları ve sevinçleri paylaşıyorum. Bir anlamda onu çok iyi tanıyorum.
Durmadan benim masallarıma giren ejderha o kadının tabağından* gelen bir figür olabilir. Tabağı yapan usta sırra "püf derken!**", ejderha uçmuş olabilir? Zamanda sıçrama yapan ejderha, bu hiç tanımadığım kadına dönemediği için onun hayatını durmadan benim yüzüme üflüyorsa, hemen püf noktasını bulmam lazım.
Bu yıl olan biten herşey sır. Hayatım, seçimlerim tam zurnanın zırt dediği yerde.
Saatim yok, takvimim M.Ö. 5. Yüzyıl. Saçımın ve gözümün rengi meçhul. Kıblem liman, tanrım rüzgar!
Yolum, niyetim hiç olmadığı kadar belli. Rastgele!

*yeşil sırlı ve gerçekten üzerinde ejderha figürüni olan bir tabak bulduk. Yüzük hakkında bilgi veremeyeceğim zira henüz temizlenmedi.
**BAK BAKALIM ÜF NOKTASI NE İMİŞ?

KAZIEVİ I

KAZIEVİNDE  HAYAT NASIL OLURDU HEMEN HATIRLADIM! BİR SABAH OLUR, BİR AKŞAM! SAATLER AKAR, GECELER ÇABUCAK GEÇER. AMA GÜNEŞ TEPEDEYKEN ZAMAN TEKLER! İÇİLEN İÇKİNİN TADI BAŞKADIR. TATLININ KIYMETİ BAŞKADIR.
UZUN YILLARDAN SONRA ARKEOLOJİYE DÖNMEME SEBEP OLAN HER NE İSE, ŞİMDİLİK BANA İYİ GELDİĞİNİ SÖYLEYEBİLİRİM. YENİ GÖREVLERİME ALIŞMAYA ÇALIŞIRKEN, HEP  DİKKATİMİ ÇEKEN VE ÖZEL İLGİ ALANIMA GİREN BİR DÖNEM HAKKINDA YANİ DOĞU ROMA İLE İLGİLİ HERGÜN BİRBİRİNDEN DEĞERLİ ŞEYLER ÖĞRENİYORUM. HİÇ SEVMEDİĞİMİ DÜŞÜNDÜĞÜM ÇANAK ÇÖMLEKLE ARAMDA BİR BAĞ KURULUYOR YAVAŞ YAVAŞ. SIR NEDİR, PÜF NOKTASI NEDİR, SIR NASIL OKUNUR ÖĞRENİYORUM.



BÜTÜN BUNLAR OLURKEN DÜŞÜNMEK İÇİN BİR TEK DAKİKAM BİLE OLMUYOR. İNSANLARIN NEDEN KENDİLERİNİ ÖLDÜRESİYE İŞE VERDİKLERİNİ ŞİMDİ ANLAYABİLİYORUM. BU ÖLÜMÜNE ÇALIŞMA HALİ, HİSSETMEYE ZAMAN BIRAKMIYOR! İŞ VAR, HİS YOK!


OLAN BİTEN ÇOK ŞEY VAR ASLINDA; AK KAVAKLARIN MÜZİĞİ, KÖRİK'İN MACERALARI, OTUZ KİŞİYE YEMEK DÜÜNMENİN HEYECANI, KÜÇÜKÇEKMECE GÖLÜNDE SÜZÜLEN TANKERLERİN BÜYÜLÜ IŞIKLARI, ODAMA GİREN AYIŞIĞI... BAZEN CÜMLELER ZİHNİMİ HEYECANLANDIRIP GEÇSE DE AKŞAM OLDUĞUNDA ONLARI YAZACAK GÜCÜM KALMIYOR. HENÜZ ALIŞMA EVRESİNDEYİM.

UNUTMADAN; BU GÜZEL HAFTA SONU İÇİN BURHAN BEY, MUSE, BURCU, TUNA VE KÜLKEDİSİ'NE MİNNETTTARIM.....HEP BENİMLE OLSUNLAR!