13 Şubat 2008 Çarşamba

Rapunzel'in Kabusu...

Sorduğu sorulara cevap veremeyen prenslerin kafalarını kestirip kazıklarla arka bahçesine diktiren prensesin masalını hatırlıyor musunuz?

Ben Rapuznel, hastalıklı masallarla büyüdüm evimizin mahzeninde!!

Ne biçim bir güçtür ki çocukluk, bu trajik anlatımlı masal, kocaman bir kadın olduğum şu an bile beklenmedik zamanlarda içimdeki başka hayatlara dokunur.. Ve ne etkileyici bir masaldır ki, bir yönüyle “yıkılmaz kadın!” olan Rapunzel, hayat manasızca omuzlarına abandığında yatağından doğrulur, terliklerini giyer ve bu hastalıklı masalın ilk sayfasına süzülür gecenin ortasında. Tek tek yürür bütün sayfaları ama anımsayamaz soruyu..

Ben Rapunzel, sorular soruyorum ve cevap veremeyenleri öldürmeden biriktiriyorum.

Arka bahçem bir insan tarlasına dönüştü. Aşksız ve çocuksuz ölmek korkusu kalbimin kan bompalamasını zorlaştıran çelik bir kafes gibi bedenimde; günden güne daralan ve canımı yakan bir kafes! Galiba Ortaçağ'dan kalma eşyalar satan antikacıdan aldım bu kafesi ya da hiç yüzünü görmediğim bir kadın verdi bana, hatırlayamıyorum.

Zaman daralıyor, kafes daralıyor, korkularım artıyor. Tüm sorulardan vazgeçmeye ve kalbimi takas etmeye hazırım. Peki siz hazır mısınız? Sorduğum soru hiç değişmedi aslında. Üstelik cevabı tek ve mutlak değildi. Gerçek bir cevap olması yeterdi. Sizde gerçek bir cevap varsa hemen bana yollayın. Hoşuma gitmesi ya da bir anlamı olması gerekmiyor. Tek koşul var: gerçek olması.

Hazırım cevabı duymaya fakat yalnızca kalpsiz şövalyelerin uğradığı bir kulede yaşıyorum ben. Kimi çöle atmış yıllar önce bu en değerli organını, kimi diri diri yedirmiş sevdiğine. Kimi çoktan bırakmış bir başka kadının dizlerinin dibine..

Ben Rapunzel, etten ve kandan bir kuleden yazıyorum duygularımı. Gerçekleri anlatıyorum, duyuyor musunuz?