31 Mayıs 2013 Cuma

KAZI SAVAŞLARI VOL.I


Geleneksel kazı savaşlarında bu yılın ilk mücadelesini dün gece verdik. Savaş, odamızı istilaya gelen karıncalarla Petra arasında gerçekleşti. Uzun zamandır Petra'yı takip eden, hatta Avusturya'daki evinde halının altına yuva yaparak canından bezdiren bu ordu, düşünün ki onu Türkiye'ye kadar takip etmiş! Petra'yı bir gece önce de fena halde kızdıran karınca kardeşler, dün akşam saatlerinde çıkartmada ısrarlı davranınca, tıpkı Macar Urban'dan top dökmesini isteyen Fatih Sultan Mehmet gibi, biz de sevgili restoratör hanımdan karınca istila noktalarına Rum ateşi dökmesini, olmazsa horasan harcı ile sıvamasını istedik. Ancak ne yazık ki elinde hiç Rum ateşi ve horasan harcı kalmayan restoratörümüz sıradan bir alçı kullanarak odaya giriş noktalarını ustalıkla tıkadı. Böylece haklı mücadelemizde karıncalar sıfır, Petra bir olarak kuzey cephesini kazandık.

Diğer cephelerde verilecek mücadelede bir süre için kazı evinde olmayacağım ama dilerim bu yıl gerçekleşecek tüm savaşlar hamam böcekleri, karıncalar, malzeme ve arazideki vahşi doğa ile aramızda olur.

26 Mayıs 2013 Pazar




http://www.ttnetmuzik.com.tr/#arama-bir%20varm%C4%B1%C5%9F%C4%B1m%20bir%20yokmu%C5%9Fum


ÜLKER FIRTINASI

Geçti. Baharın tam da kapıdan çıkmakta olduğu günlerde, biz onu beklemez, hatta çoğumuz adını bile bilmezken geldi ve gitti.
Ülker Fırtınası'ndan bahsediyorum.
Güneşli bir günde en zayıf ottan, en kudretli ağaca kadar tüm doğaya gücünü hissettiren, insanın yüreğine endişe düşüren Ülker Fırtınası.
Ertesi sabah hayat kaldığı yerden devam etti. Denge bozan, kafaları karıştıran, ruhumuzdaki suları bulandıran yüzlerce fırtınadan birinin yaşandığını çoğumuz unuttuk. Tıpkı hayatlarımızdaki fırtınalar gibi....
Ben çok zarar görmüştüm bir zamanlar. Oysa birilerinin burnu bile kanamamış, bazıları en usta oyunculara taş çıkartacak kadar korkmuştu! 
Tıpkı doğadaki gibi; hayatın ortasında da otlar başını eğip kurtuldu, en güçlü ağaçlar köklerinden sökülüp fırlatıldı!
Şimdi çayırlar sakin. Başını eğen otların üzerinde kelebekler uçuşuyor. Ağaçlar mı? Onları geçen kış yaktılar. Ruhu üşüyen bir kadın için hepsi sobaya atıldı.
Ben kuzey rüzgarını yüzüme üfleyen balkonumda önce Ülker Fırtınası'nı sonra dolunayı seyrederken, dudaklarımı mühürledim. 

Siz, iki yalnız ruh, nasıl hala aşktan bahsedebiliyorsunuz ki? Bilmiyorum.

24 Mayıs 2013 Cuma

HÜSRAN..

Öne geçip geleceğe gitme. Beklentileri bırak.
Beklentileri bıraktığında, nasıl yaşayacağını öğrenmişsindir.

O zaman meydana gelen her şey seni doyurur, ne olursa olsun.
Bir şey için asla hayal kırıklığı hissetmezsin, çünkü her şeyden önce hiç beklemiyordun, o yüzden hüsran imkansızdır.

Hüsran beklentinin gölgesidir. Beklenti bırakıldığında
, hüsran da kendiliğinden ortadan kalkar… ”

Osho

NEDEN? ÇÜNKÜ SAMİMİ

Geçenlerde Külkedisi ile Almodovar'ın son filmini izlemeye gittik. İyi ki de gitmişiz, gerçekten eğlendik. Sinemadan çıktıktan sonra gay, hatta biseksüel olmadığımız halde bu filmleri niye sevdiğimizi düşündük. Konuştuk. Kendi adıma diyebilirim ki tek kelimeyle samimi oldukları için seviyorum! İdealize edilmiş aşklar, gereğinden fazla dramatik sahneler olmadığı için Almodovar'ın anlatımı bana  çok samimi geliyor. Aşk, seks, öfke, kapris, yalan, şike, şefkat... hayatta ne varsa olduğu gibi filmin içinde! Sevmekten, sevişmekten, aldanmaktan kısacası olanı olduğu gibi kabul etmekten, geleni de geldiği gibi yaşamaktan korkmayan insanların hikayelerini seyretmek açıkçası umut veriyor. Hala bir yerlerde bir şeylerin filizlendiğine dair olumlu duygular beslemeye vesile oluyor. Trajik duyguların içindeki komik sahneleri izlerken, bunun hayatın akışında da izlenebilir olduğunu keşfetmek insanı heyecanlandırıyor.
Bedenen olmasa da ( şimdilik seçimim budur, yarını bilemeyiz:))) ruhen ve zihnen kesinlikle gay bir hayat istiyorum! Tercihimi kendine yakın bulmayanları da geldikleri gibi gönderiyorum, zira kaç gün ömrüm kaldı Allah bilir... Ziyan etmek niyetinde değilim:)
 Özetlersek: bir gün bütün gezegenin gay olmasını dilerim!*
 
 
* değerli bir arkadaş, bir gün bütün dünya gay olacak diyormuş. Kendisi esin kaynağımdır:))))

23 Mayıs 2013 Perşembe

ÜLKER FIRTINASI


Bir zamanlar fırtına takvimine göre yaşayan ben, artık eskisi kadar önemsemiyorum olanı ve olacağı. Ne dolunay, ne de fırtına beni korkutmuyor. Kelimenin tam anlamıyla durdum:)

21 Mayıs 2013 Salı

AKLIMDASIN..

Aklımdasın. Aklımın, kalbimin yarısı hep sende. Zamansız ölünebileceğini, bir domatesle mutlu olunacağını, ney dinlemeyi öğreten, gezegenin en lezzetli humusunu yapan adamı, çok değerli seni nasıl unuturum.
Bir doğum günün de daha aklım sende... İyi ki varsın, pek çok yaşayandan daha değerlisin benim için....

19 Mayıs 2013 Pazar

YAZI SERÜVENİ


 

Rüyamda yazıyordum. Sen de yazdıklarımı okuyordun. “Bunları gerçekten basacak mısın?” diye sordun. Sustum. Sorunu kafamda evirdim, çevirdim. Sola yatırdım harflerini, sonra sağa…. Olmadı. Kalbimde evirdim çevirdim söylediğini, yine de cevap veremedim sana.
Yazdıklarımı başkalarının okumasından, okuyup beğenmemesinden korkardım, bu doğru. Ama o eskidendi. O, eski bendi. Şimdilerde, onca hikayenin benden başka bir çift gözle bakışmadan yitip gitmesinden endişeleniyorum. Başka insanlar da bilmeli yaşadıklarımızı, kıssadan hisse, kulaklarına dolmalı anlattıklarım. Belki o zaman birileri kelimelerimin kafiyesiz şiirini, bazıları her harfin ayak ucuna bıraktığım gözyaşlarımı görür. Görür di mi?
Ben bu inançla yazıyorum; birileri beni mutlaka görecek!
 
Gözlerin nasıl sahi? Eskiden geceleri göremezdin. Aslında görürdün ya, sadece kalbinle. Şimdi nasıl? Yoksa hem gözlerin, hem de kalbin mi kör oldu?
DEVAM EDECEK

18 Mayıs 2013 Cumartesi

ÜZGÜNÜM...

 
Hayatta en çok içimi acıtan şey yardıma ihtiyacı olan, hele ki benden yardım isteyen birine "hayır" demek zorunda kalmak. Bana elini uzatan birinden gözlerimi, sözlerimi kaçırmak...
Keşke olağanüstü güçlerim olsaydı da, olmazı olura çevirebilseydim. Umutsuz, yarım kalmış hikayelerden, huzur ve mutluluk dolu, hiç bitmeyecek hikayeler yaratabilseydim. Ama elimden ne gelir ki, bazen kocaman bir hiç.
Bütün kalbimle üzgünüm; bu noktada elim kolum bağlı...

16 Mayıs 2013 Perşembe

SAADET

Aklıma gelmişken, Saadet seni çok özledim. On yıl öncesine dönmek ve seninle Hisar'da Sezen konseri izlemek için geleceğimden zaman eksiltirdim inan...
Her neredeysen çok mutlu ol e mi? Hayatımda olmasan da gönlümdesin canım ciğerim.

http://fizy.com/song/sezen-aksu-hukumsuz/1aj6nt

TAŞKAFA'NIN SON İKİ GÜN...

 
 
Bana haber vermeye tenezzül etmeden zırt diye gelip geçen bahara teessüflerimi sunar, çat kapı gelen yaza teşekkür ederim!
Zira Avcılar'a giden metrobüste beynim pişerken, bir yandan  Burhan Bey ayakta kaldı diye üzüldüm, diğer taraftan da son bir yılı nasıl harcadığımın hesabını yaptım. Sonuç ortada; alışveriş dehası sayılmam... Elimde kalan birkaç seyahat, birkaç gülümseme.. Ne bir kahkaha, ne de yürek çarpıntısı..
Ortalama, vasat, hatta zan zaman olmasa da olur günler... Bir iki güzel tanışıklık, birkaç lezzetli kahve belki...
 
Sahi ne ki hayat? Kocaman, uzun bir bekleyiş mi? Ölümsüzlüğe inanarak her gün biraz daha ölmek, her gün yaşamı bir sonraki güne ertelemek yanılgısı mı?
 
Neden biz insanlar bu kadar çok soru soruyoruz gelecek hakkında? Nasıl olsa gelmeyecek mi? Küçücük bir filiz, onu bir keçinin yiyebileceğinden habersiz boy atarken,  düşünür mü acaba on yıl sonra gölgesinde kimlerin serinleyeceğini? Meyve verip veremeyeceğini? Kuşların dallarına yuva yapıp, çocukların tırmanıp tırmanmayacağını? Sevgililerin gövdesine aşklarını kazıyıp kazımayacaklarını? Fakir fukaranın sobasında yitip gideceğini düşünür mü?
 
Düşünmek, düşünmek ve hatırlamak insanın kabir azabı!
 
Metrolar ağzına kadar dolu... İnsanlar hırçın, öfkeli. Adliyeler acı  çeken insanlarla dolu. Sanki bu yüzden şehrin dışına taşınmışlar.; biz acı ve ölümden uzak yaşayalım diye. Bu gereksiz kavgaları, çırpınışları asıl mananın yerine koyup yanılalım, biricik kıymetlimiz zamanı çarçur edelim diye!
 
En önemli görevlerde iş yapanlar tatminsiz... Para dertlerine deva olamamış. Bu gerçeğin altında ezilirken, ellerindeki tek gücün gölgesiyle, önlerine geleni kırıp geçirmekteler. Mutsuzlukla semiren egoları etobur canavarlar gibi. Besbelli onlar da yaralı..
 
Ama çocuklar var ya çocuklar, onlar karanlığı yırtan ışık nehirleri. Sesleri, masumiyetleri, gelecekleriyle beni büyülüyorlar. Bugün Eda'yı izlerken ve Leyla'nın saçlarını okşarken bir kez daha bu maceraya tanıklığıma şükrettim! Metroyu, adliyeyi, canavarları unuttum! Taşkafamı kırdım, içinden melek kanatlarım çıktı. Uçtum!
 
 
 
 

13 Mayıs 2013 Pazartesi

EN SEVDİĞİM ŞİİRLERDEN BİRİ....




DENİZ TÜRKÜSÜ

Dolu rüzgârla çıkıp ufka giden yelkenli!
Gidişin seçtiğin akşam saatinden belli.
Ömrünün geçtiği sahilden uzaklaştıkça
Ve hayâlinde doğan âleme yaklaştıkça,
Dalga kıvrımları ardında büyür tenhâlık
Başka bir çerçevedir, git gide dünyâ artık.
Daldığın mihveri, gittikçe, sarar başka ziyâ;
Mâvidir her taraf, üstün gece, altın deryâ...

Yol da benzer hem uzun, hem de güzel bir masala
O saatler ki geçer başbaşa yıldızlarla.
Lâkin az sonra lezîz uyku bir encâma varır;
Hilkatin gördüğü rü'yâ biter, etrâf ağarır.
Som gümüşten sular üstünde, giderken ileri
Tâ uzaklarda şafak bir bir açar perdeleri...
Mûsıkîsiyle bir âlem kesilir çalkantı;
Ve nihâyet görünür gök ve deniz saltanatı.

Girdiğin aynada, geçmiş gibi dîğer küreye,
Sorma bir sâniye, şüpheyle, sakın: "Yol nereye?"
Ayılıp neş'eni yükseltici sarhoşluktan,
Yılma korkunç uçurum zannedilen boşluktan
Duy tabîatte biraz sen de ilâh olduğunu,
Rûh erer varlığının zevkine duymakla bunu.

Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız,
Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervâsız,
Yürü! Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!...

İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.


Yahya Kemal Beyatlı




9 Mayıs 2013 Perşembe

KAHPE DÜNYA VOL.II

 
Bu sabah dün sabaha göre Dünya, daha az kahpe gibi demek isterdim ama değil.... Yine çok kahpe!
Dün facebook'dan babamın çok kıymetli bir dostunun vefatını öğrendim. Önce telefona sarıldım, sonra durdum. Ben durdum diye Dünya durmadı tabii; birileri doğmaya ve birileri ölmeye devam etti.
 
 
Ölümler artmaya, doğumlar azalmaya başladı. Kırk yaş garip bir dönemeç. Doğurulacak çocukların çoğu doğuruldu ama ölecek olanlar hala beklenmedik zamanlarda bizi şaşırtarak gitmeye devam ediyorlar. Kimbilir daha kaç aile dostu büyüğümüze ağıt yakacak, kaç kez kelimelerin anlamını yitirdiği yerde dut yemiş bülbül gibi mühürleneceğiz.
 
Çark dönüyor. Birilerinin anıları siliniyor ki, yeni anılara yer açılabilsin. Hiç kimse unutulmaz değil. Hiçbir hikaye sonsuza dek hatırlanmıyor. Çünkü onları hatırlayanlar da göçüp gidiyor. Sanırım asıl ölüm o an gerçekleşiyor.
 
 
Ayrılanların buluştuğu iki yer var: rüyalar ve fotoğraflar...
Dün aramızdan ayrılan Renin Teyze ve aynı yıllarda kalbime girip, şimdi bilmediğim bir diyarda dinlenen tüm sevdiklerime Kahpe Dünya'dan selam ederim.
 
 

 

8 Mayıs 2013 Çarşamba

KAHPE DÜNYA - VOL I

 
 
Kendimi fazla dinliyorum. Ve duyduklarımın çoğundan hoşlanmıyorum. İçeriye konuşmaktan kafam kazan gibi oldu. Susmaktan yoruldum. Gördüklerim ve hissettiklerim karşısında, sadece ve sadece olgun davranmak adına susmaktan çok yoruldum. Belki pek çok insan büyüdüm, olgunlaştım diye seviniyor. Oysa içimde bana hayat veren, can veren ırmaklar kurudu! Dudaklarım öfkeden taş kesildi. Yaşam sevincimin, hayata inancımın yerini derin bir anlamsızlık aldı. İnsan olma yolculuğunda seçtiğim derslere, dostlara bakıyorum da birbirimizi getirdiğimiz viraj öyle pek kolay direksiyon kıvırabileceğim bir yer değil.
 
Ya arabadan inip tek başıma yürüyeceğim, ya da "sıkı tutunun!" bile demeden gaza basacağım. Tutunan ve dayananlarla devam edip, yola savurduklarıma veda bile etmeyeceğim... Peki ben bu muyum?
Bilmem, belki de tam olarak buyum!
 
Başkalarının davranışları artık umrumda değil. Asıl umursadığım bu davranışları sergileyen insanları neden seçtiğim ve beğenmiyorsam neden hala hayatımda tuttuğum? İnsanın varlık sebebine kavuşması, gerçek yolculuğuna çıkması ne zormuş.. Valizime ne koymalıyım ben?
Bunca şeytanlık arasından, şeytana bulaşmadan kendimi sıyırabilecek kadar şanslı olabilir miyim? Sevdiğim adamın gözlerinde şeytanla tanışıp, dostlarımın bakışlarındaki ikiliği görüp sağ kalabilir  miyim?
Bilmem, belki başarırım.
 
 
Çocukluğumu çok özlüyorum... Bütün hayatımı bir tek koşul öne sürmeksizin ellerine bırakabileceğim birine tutunamamanın acısını çekiyorum. Omuzlarımdaki gerginlik, kalbimdeki sıkışma hep bu teslimiyetten uzak, direnen ruhumun şansızlığı...
Şans nedir?
 
 

6 Mayıs 2013 Pazartesi

KARAMÜRSEL SEPETİMİZ DOLU DOLU!

Bunca yıldır sepet severim, fakat Karamürsel Sepeti ile tanışmak ancak bir yanlışlık sonucu mümkün oldu. Zira asıl gitmemiz gereken, hedefteki yer İznik idi. Sözde çini atölyelerini gezecek, Roma kenti kalıntılarına bakacaktık. Nerdeeee..... Kendimizi Karamürsel Bey'in anıtmezarı önünde bulduk!
 
Neyse canım, iyi de oldu aslında. Yoksa kendi kararımızla Karamürsel'e gideceğimiz ve orada ne var, ne yok diye bakacağımız yoktu. Oysa İstanbul'a yakın, sevimli, kendi halinde güzel mi güzel bir yer keşfetmiş olduk. 
Karamürsel, sahili, tarihi hikayeleri (ilk Osmanlı donanmasının burada kurulduğunu biliyor muydunuz?), yelken kulübü, pazarı, çarşısı, sepetçisi ve misafirperverliğiyle bizi mest etti.
Ne alaka bu fotoğraf dediğinizi duyar gibiyim ama herkesin çocukluğundan getirdiği görüntüler var hafızasında. Bunlar da benimkilerin bir kısmı. Ne mi?  Mesela plastik terlikler. Bana, her yaz Bodrum Pazarı'ndan alınan plastik terlikleri inanın şu an bulsam, bir çift Gucci ayakkabıya değişmem. Ki yakın dostlarım ayakkabı tutkumu bilirler.))) O mavili, morlu terlikler benim için çok özeldi. Bahçe süpürgesi ile verdiğim mücadele de öyle. Evin önünü süpürmek altı yaşında bir çocuk için, süpürge neredeyse boyu kadarken ne kadar zordur bileniniz var mı acaba?
Tabii manav kültürünü atlamamak lazım. Manav amca ile sohbet ederek alışveriş en az pazara gitmek kadar zevklidir. Tabii Karamürsel Çarşısı içindeki bu manav amcada kirazın kilosu mevsim itibariyle azıcık pahalı olmasaydı daha da memnun olurduk ama ne yapalım, en büyük derdimiz bu olsun:)
Buradan gördüğünüz manzara İzmit Körfezi. Dediğim gibi amaç İznik Gölü manzarası izlemekti ya, bakın karşımıza ne çıktı. Bu özel evin sahipleri hiç ummadığımız bir şekilde karşıladılar bizi. Sanki onlara misafir olarak gitmişiz gibi; çay ve börekle!
Sonrasında da elimize anahtar tutuşturup kaçmadılar. Tatlı tatlı sohbet ettiler, bahçeyi ve evi tanıttılar. Kümesten yumurta almayı, bahçeden soğan, nane ve melisa toplamayı önermeyi de atlamadılar. Bir süre sonra da izin isteyip, ertesi gün haberleşmek üzere ayrıldılar.
Ve biz çok özel bir paylaşımla baş başa kaldık. Ev, kelimenin tam anlamıyla içinde yaşayanları yansıtan, birbirinden keyifli eşyalarla, özellikle de onlar için bir anlamı olan objelerle doluydu. Önce bir müze gezer gibi şaşkınlıkla bir manzaraya, bir eve bakakaldık. Örtüler, perdeler, duvarlardaki objeler kimbilir kaç yılın birikimiydi? Üstelik malzemelerin doğada atık olmamasına özen gösteren birbirinden güzel ayrıntılar vardı. Mesela bir çay kutusu nasıl güzel bir maviye boyanıp kuş yuvası yapılır? 
Bu heyecan dolu keşif sonrasında şaraplar açıldı ve önce yemek, sonra da müzik ziyafeti yaptık.
Piri Altuğ Reis ve değerli eşi Lady Agi şahane bir konser verdiler. Agi, iki yıldır gitar dersi alıyor ama açıkçası bu kadar ilerlettiğinin farkında değildim. Hem ilk gece, hem de ertesi gün bahçede onun çaldığı güzel parçalarla uyumak çok dinlendirici oldu. Altuğ Reis, saksafonda çok yeni, daha doğrusu yoğunluktan antreman yapacak zaman bulamıyor ama ben inanıyorum ki 11 Haziran'daki konsere kadar müthiş işler çıkartacaklar. Tanıdığım, tanımadığım yolu tesadüfen bloğuma düşen bütün ailelere çocuklarıyla birlikte müzik yapmalarını şiddetle tavsiye ederim. Zira onlarla konuşamayacağınız, ters düşeceğiniz zamanlar gelirse, ortak bir diliniz daha olması bence işe yarayabilir.


Şu gördüğünüz güzel ayrıntı değerli ev sahibemiz Gül Hanım'ın yaratıcılığının eseri. Onlarca detay var ama bir tanesini paylaşmak istedim. Keşke yastıklardan gelen muhteşem sabun kokusunu da paylaşabilseydim.... Ya da sabah uyandığımda göz göze geldiğim filbahrilerin güzelliğini ve kahvaltı soframızın lezzetini!
Ve işte tatilin eve gelen parçası:) Bunlar organik yumurtalarımız ve mini mini Karamürsel sepetlerimiz. Bu sepetleri satan bir tek dükkan bulabildik, o da çarşıdaydı. Fakat ne üzücü ki, satılan sepetlerin çoğu başka ülkelerin imalatıydı. Açıkçası Karamürsel Sepeti'ni de yakında koruma altına almak zorunda kalabilirler...
 
İstanbul'a bu kadar yakın ve duygusu, havası, kokusu şehirden bunca farklı bir yer. Üstelik Gül hanım ve Ali Bey ile tanışacak kadar şanslıysanız, bizim gibi otel tatilindense yerel hayata karışmayı seviyorsanız muhteşem ikramlar, özel üretim rakılar, cura dinletisi, Atatürk'ün silah arkadaşının battaniyesine sarınıp yıldızları seyretmek ve erik bahçesinde gezinti bonus! Birbirinden güzel kuş seslerini unutmayayım:)
 
Karamürsel'i görmenizi tavsiye ederim. Özellikle de Gül Hanım ve Ali Bey'i ikna edip, size evlerini ödünç vermelerini sağlayabilirseniz muhteşem olur. Dinlenmek, üretmek ve sohbet için çok özel bir adres!
 
 
 
 
 



3 Mayıs 2013 Cuma

BEBEK HANIM VE PRENSES

Dün adadaydık. Benim biricik prensesim ve sevgili dostum P. Ö. 'in şiir kadar güzel kızı İdil yani nam-ı diğer Bebek Hanım tanıştılar!
Prensesler sanırım birbirlerini kokularından tanıyorlar. Ya da başka bir yöntemleri var ve bilemiyoruz. Nasıl oluyor bilinmez, bakınız hooop diye mayaları tutuyor.
 
Bebek Hanım dün pek keyifliydi. Anneciğini epeyce yormuştu ama maşallah yüzünde güller açıyordu. Bir kere daha düşündüm ve anladım ki bu dünyalar güzeli yaratık babasının tüm müzik çalışmalarından ve annesinin yazdığı en güzel şiirlerden bile öteydi. İyi ki yapmışlar dedim içimden:) İyi ki yapmışlar, ben de teyzesi olmuşum:)
Çocuklar süratle büyüyor. Onların büyümesini izlemesek yaşlandığımızın farkına bile varmayacağız. Oysa Mübi ( büyük prenses ) ben onu tanıdığımda üç yaşındaydı. Oysa şimdi karşımda bana hayallerini anlatan, sevgilisinden bahseden genç ve çok tatlı bir kadın var. Olgun, sevecen, akıllı. Bir annenin isteyebileceği en mükemmel evlat!
Mübi ve Bebek Hanım'la geçen muhteşem ada günü için talihime şükrediyorum.
Şimdi izninizle diğer iki prensesle gideceğim İznik tatiline hazırlanmalıyım:)