2 Ağustos 2011 Salı

MEKTUP


* bu mektup, benimle aynı kıtada yaşamayan ve son aylarda "neler oluyor orada?" diye soran veya sormayıp, merak eden dostlarıma cevaptır.
Sevgili...
Aslında hem çok şey olmakta, hem de zaman bir yavaş, bir hızlı kafasına göre tıngır mıngır işlemekte. Ha, tabii artık umurumda olmayarak. Geçen ve kaybolan zamanı eskisi kadar takmıyorum kafama. Geçiyor işte, ne yapayım!?
Senin de hava durumu haberlerinde açıkca göreceğin gibi İstanbul yanıyor. Sokağa genellikle sabahın erken saatinde çıkıyorum. Okullarımın ders saatini öğleden çnce tercih etmek benim için hayatı birazcık bile olsa kolaylaştırdı. Okullarım diyorum çünkü artık birden fazla okulum var. Dolayısıyla da sayıları yüzü aşmış çocuğum. Bu seninle paylaşabileceğim en güzel gelişme aslında.
Şimdilerde heyecanla sonbahar ders programım üzerine çalışıyorum ve bir yandan da eğitmenliği uluslararası boyuta taşımaya çalışıyorum ki, gün ola canım İzlanda'da ders vermek isterse işsiz kalmadan yaşayabileyim diye. (Sahi, Özgür, biz kuzey ışıklarını seyredeceğiz di mi?)
Biraz şişmanladım. Sanırım iç huzurumu tam anlamıyla bulamadım. Hala içime çökmüş bazı tortular var eski zamanlardan. Ama onların "eski zamanlar" olduğunu ve içlerinde bir hayat kurulamayacağını, eğer kurmaya kalkarsam Efes veya Troya gibi bir antik kentin içine son model beyaz eşyalarımla yerleşmeye benzeyeceğini idrak ettim:) Hayal et bak, ne manyak manzara!
Bu arada bulamadım dediysem, aramaya tam gaz devam etmiyorum anlamı çıkmasın lütfen. Arıyorum ve ölene dek arayanlardan olacağım. Hayatım boyunca dayatılana boyun eğmedim, eğmem de. Bak bu hiç değişmiyor.
Mart'da Victor öldü. Hatırlarsın. Benim çoook eski dostumdur. Nasıl diye sorma... Önemi yok. Onun için akıttığım gözyaşıyla bir havuz doldu inan. Ne zamandır gözümün yaşı pabucuma düşmemişti. Ama bu ölüm, başka doğumlar getirdi... Bir insanın gidişi bile görkemli mi olur dersen, olur. Oldu.
Sonra en yakın dostlarımdan biri, Süper Prenses hastalandı. Ama ne hastalanmak! Haftalarca hayatım felç oldu. Şimdi şimdi ikimizde iyiyiz. İkimiz de iyi olma kararında sabitiz. ( öyleyiz di mi? 2012 yılında Hindistan'a gideceğiz diye ayakkabı bile almaz oldum! )
A, eski sevgilime mektup yazdım. Bak bu önemli. Ona olanı biteni bildiği ve bilmediği herşeyi anlattım. İçim rahatladı. O zaman bu zaman rüyalarım kurtuldu. Bilinçaltım sakinleşti sanki. Ve işin güzel tarafı onu yıllarca kelimelerle uğurladıktan sonra nihayet tüm içtenliğimle yolcu ettiğimde kapımın önünde yeni misafirler belirmeye başladı. Yakında seni şaşırtacak bir zarf alabilirsin. Hani şu süslü olanlardan:)
Bu süreçte aşktan ne anladığımı ve ne beklediğimi iyice öğrendim. kendi payıma düşeni yaşamanın ne demek olduğunu da anladım. Aşk, avcuna düşen kalbi görmekmiş, ona bakıp hayal kurmak değil. Bu konuda hala geri kafalıyım. Daha azına ne dün evet dedim, ne de gelecekte diyeceğim. İçime sinen, büyük bir hikaye bekliyorum. Ve biliyorum ki hikaye de benim onu yazmamı bekliyor nicedir...
Kitap işleri de yoluna girdi sayılır. İyi bir yayınevi için güzel bir proje ürettik iyi kalpli bir dostumla. 2012 bir kitap kapağında adımı göreceğimiz ilk yıl olacak. Yani kıyamet kopmadan, bir rüyam gerçek oluyor! Sonrasında Victor'la ilgili bir yazı denemem var. Bakalım, istediğim gibi ifade edebilecek miyim? Zira okumaktan yazmaya pek zaman kalmıyor...
Dedem vefat etti bu arada... Neyse ki gidip gördüm bir kaç gün önce. Henüz ağlayamadım. Sanırım ilk kez içime sıkıştırmadan, kalbimi ezip büzmeden yolcu edebildim gideni. Kolay değildi.. Ama ne kolay ki? Aşk zor, ölüm zor, yaratmak zor... Yarattığını büyütmek zor!
Ne mi yapıyorum? Nefes almaya çalışıyorum. Dün Nazmi Hocamı ziyaret ettim. Ona da söyledim, "hocam nefes egzersizi yapalım" dedim. Sonbahara başlıyoruz. Nefes değişirse, her şey değişir diyor Tibetli kardeşler. Bakarsın değişir.... Bakarsın hücrelerim daha sağlıklı ve akıllı olurlar?
Gündelik sıkıntılara gelince.. Onlar var tabii. Etrafımdaki yarım akıllı davranışlar, kalbimi kıran düşüncesiz cümleler... var. Tek farkla, artık her okun hedefi değilim. Her zavallının kahramanı da değilim. İçimden üzülme durumu eski şiddetinde değil. Canımı sıkandan uzak, gönlüme iyi gelene yakın yaşıyorum. Zamanın kıymetini kırkıma gün sayarken ne kadar iyi anlıyorum bir bilsen...
Eylül'de Bodrum'da olacağım. Gelsene. Yüzeriz, limanda otururuz. Seni Suat'la, Filiz'le tanıştırırım. Belki İstanköy'e bile gideriz.
Anlatmayı unuttuğum bir şey kalmadı muhtemelen. A evet, ufak tefek sağlık problemlerim oldu son yıllarda ama onlara sebep olan şeyi anladığım anda iyileşmeye başladım. Bazen ilacımız, zehirimiz olabiliyor hayatta. İlacı kestim, hayat daha güzel :)
Tabii yokluğun hissediliyor. Ama bol seyahatli bir yıl olacak. Nasıl olsa görüşeceğiz di mi? İyi tarafından bakalım, geçen yıl seyahat planlayacak gücüm, isteğim yokken bu yıl var. Demek ki umut hep var:)
Öperim yanaklarından. Çok iyi bak kendine lütfen.

Hiç yorum yok: