31 Mayıs 2016 Salı

RUHUN İZİNİ SÜRMEK



Ardımda kalan herkese ve her şeye, onlarla yaşadığım tüm duygulara yabancılaşmak isterdim. Pişirip yediğim yemeğin kalanı gibi; yediğini ye, kalanını kedilere ver! Sakın buzdolabına koyma, saklama!
 
Anılarımı hatırladığım zamanlar da bir vakitler seyredip beğendiğim eski bir film gibi olsunlar mesela. A şu sahneyi çok sevmiştim diyerek gülümseyebileyim. Olur mu?
 
Eğer özgür irade duygu ve düşüncelerimize rağmen davranışlarımızı seçebilmekse, içim kazan kaldırmışken, yerler o özgür iradeyi! Harika davransam ne olacak?

 
 
 
Venedik için gün saymaya başladım. Uçağa binmeden inanmam. Gerçi binsem, insem, sarayların, evlerin önünden geçsem de inanmam. İnsan uzun yıllar hayal ettiği bir şeye kavuşunca onu hayalden, erişilmezden gerçekliğe, elde edilebilirliğe ha dediğinde taşıyabilir mi ki? Sanmam...
 
Sabah uykusuzluğumu belki en çok o bilmediğim ülkenin meydanlarında severim? Oh iyi ki erken kalkmışım derim! Yürek sıkışıklığım geçer belki? Kimbilir, şansım yaver giderse omuzlarım gevşer, saç diplerim rahatlar?
 
Dün akşam yoga dersini bir öğrenciyle yaptım. Yeni bir öğrenci. Biliyorum komik, hatta yazarken de komik ama onun yoga ile kurduğu ilişki bana kendi yolculuğumu anımsatıyor. Adım adım ilerleyişimi, radarlarımı açık tutarak anlamaya çalışıyor oluşumu, bedenimle gün be gün tanışmamı... Duygu ve düşüncelerimi birbirinden ayırıp, sonra tekrar kavuşturmalarımı...
İşte dün akşam onun başına gelenin - esaretten özgürlüğe meyletmenin- İtalya'da benim başıma gelmesini diliyorum; zihnimden kurtulup, ruhumun izini sürmek!
Çocukluktaki gibi şen olmak! Ya da çocukluktaki gibi içten üzülmek. Kontrollü ve bilinen gerçekliğin dışında birkaç saniye... Ertelenmiş, itelenip ötelenmiş işlerden, gözyaşlarından, kahkahalardan ve akla hayale gelebilecek her duygu ve düşünceden ayrı, uçup gidilecek, hafiflenecek birkaç kısa dakika.
 
Bunu kendime verebilirsem İtalya benim için pek anlamlı olacak:)

Hiç yorum yok: