12 Mayıs 2016 Perşembe





İnsan bazen okuduğu kitapların* fazlasıyla etkisinde kalıyor sanırım. Zira dün gece uykuya daldığımda ne rüya göreceğime dair endişelerim vardı. Ve gerçekten de sabaha karşı gözümü açtığımda yüzümü buruşturmuştum. Çünkü senden bir mektup geldi! Küçücük bir zarf. Üzerinde ismini görüyorum. Ve bir cümle. Fakat ne yazık ki sabah cümleyi hatırlamıyordum. Bu minicik zarfın postada kaybolmadan gelmiş olmasına şaşırıyorum. Elime alınca da içindeki mini minnacık defteri fark ediyorum. Sonra "bunu bana niçin gösteriyorsunuz?" diyerek fırlatıp atıyorum.
 
Kitap, korkularınızdan kaçamazsınız; kaçsanız bile rüyalarınıza gelirler der gibi başladı.
Galiba benim en eski korkularımı tetiklediğin için rüyamda böyle bir sembolle karşılaştım. Gerçi artık beni ne korkutuyor, ne de öfkelendiriyorsun. Her şey nasıl da hızla eskiyor ve eskiye karışıyor... Hayret!
 
Çok değil birkaç ay geriye baktığımda, umudumun sıcaklığına, tazeliğine şaşırıyorum... Sonra azıcık şimdiki zamana yaklaşıp öfkemin, kırgınlığımın beni nasıl ele geçirdiğine baka kalıyorum..
Duygular da eskiyor, tıpkı kelimeler ve daha pek çok şey gibi... Ama neye seviniyorum biliyor musun, bulutlar eskimiyor mesela; ne zaman baksam pırıl pırıl, pamuk gibiler. Deniz eskimiyor. Güneş ve Ay eskimiyorlar. Etimiz eskiyor, saçlarımız eskiyor. İnancımız eskiyor. Buna ihtiyarlamak diyoruz değil mi? Eskidik artık dersi Fatma Teyze, rahmet istedi...



*gece

Hiç yorum yok: