8 Aralık 2016 Perşembe




 
İklimin ılıman olduğu bir kentte, kaldırım kahvelerinde oturup kahvesini içerken dünyanın önünden geçip gitmesini seyretmeyi seven bir Yahudi genci vardı. Denizciler, yolcular, saçlarında kuğular saklayan kadınlar, daha bir sürü ilginç şey görürdü her gün.
Bir gün uçan bir kadın gördü. Kadının giysileri de arkasından uçuyordu.
Kadın güzeldi, bu genç de güzelliğin insanı iyiye yönelttiğini bildiğinden, onu kahvesini paylaşmaya davet etti.
"Kaçıyorum," dedi kadın.
"Kimden kaçıyorsun?"
"Kendimden."
Gene de  orada biraz oturmayı kabul etti, çünkü çok yalnızlık çekiyordu.
gencin adı Salvadore idi.
Sıradağlardan ve operadan söz ettiler. Soluk almak için kafalarını sudan çıkartmaya gerek görmeden bir ırmak boyunca yüzebilen metal zırhlı hayvanlardan söz ettiler. Herkesin sahip olduğu ama herkesin gizli tuttuğu en değerli, en harika şeyden söz ettiler.
"İşte," dedi Salvadore, "şuna bir bak," ve dışı emaye, içi kadife kaplı bir kutu çıkardı, kutunun içinde kalbi vardı.
"karşılığında seninkini bana ver, "dedi.
Ama kadın bunu yapamazdı, çünkü kalbiyle yolculuk etmiyordu, kalbi başka bir yerde çarpıyordu.
Gence teşekkür etti, kocasının yanına döndü. Vücudunda dolaşan birer yengeçti kocasının elleri.
genç adam sık sık düşünürdü o güneşli günde gördüğü, küpeleri rüzgarda uçuşan güzel kadını.

2 yorum:

guguk kuşu dedi ki...

elleri vücudunda dolaşan yengeç iyi bişey mi?

Fortunata dedi ki...

Bence pek değil, Kıskaçları olan bir hayvanı bedeninde dolaşırken hayal et. Huzur verdi mi?