Çocukken Burhan Uygur'un resim ve şiirlerinden oluşan bir kitapta okumuştum, aşağı yukarı şöyle diyordu: "sevdiği işi yapan insan mutlu insandır."
İş ve mutluluk? Hadi bakalım demiştim içimden. Oysa babam da deli gibi çalışan bir adamdı. Sabah beş gibi uyanır ve işine giderdi! O zamanlar niçin bu kadar erken kalktığını anlamazdım... Çünkü uykusuzluk, iç huzursuzluğu ve benzeri onlarca şey hakkında ne bir fikrim, ne de deneyimim vardı... Doğanın boşlukları sevmediğini bilmiyordum... Şükür, zaman içinde hepsi tastamam oldu!
Uzun yıllar boyunca arkeoloji dışında hiçbir konu ilgimi çekmedi. Belki biraz edebiyat. Sonra yoga maceram başladı. Bin defa anlatmış olduğum için bu bölümü pas geçiyorum. Zaten şimdi geriye dönüp baktığımda anlıyorum, asıl hikayem çocuk yogası olmuş...
Bir yetişkin olarak üç yıl neredeyse haftada üç gün yoga çalıştıktan sonra bir seri tesadüfle başladı çocuk yogası eğitimim. İlk zamanlarda altına girdiğim sorumluluktan çok korktum. Acaba başarabilir miydim? Çocuk sevmek ve yoga sevmek yetecek miydi?
Hocam yapabileceğime inanıyordu, beni de inandırdı. Ve her şey ben gözümü açıp kapayana kadar olup bitti. Sevgililer Günü'nde tamamladım eğitimimi. Binlerce sevgili için bir kağıdım olmuştu elimde! Bir de çikolata vermişti Aylin Hoca, kalp şeklinde!
Avucumda çikolatam, yan koltukta cefakar dostum Sir ile birlikte eve dönerken, yelkenimi dolduran rüzgar ve rotam konusunda hiç bir fikrim yoktu. Dümendeki ben değildim sanki!
Ardı sıra gelen ders denemeleri vesaire derken işler değişmeye başladı. Önce korktum, deneyimine güvendiğim insanların her öğüdünü hiç sorgulamadan, ard niyet aramadan dinledim. Bocaladım. Yoruldum. Yoganın içinde "ben, bir ve bütün" olmanın yollarını araştırmaktan bitkin düştüm... Ve nihayetinde olacak olanın yolunu açtım, inatlaşmayı bıraktım...
Söylemek istediklerimi yoga felsefesi içinde dillendirebilmeyi öğrenmek yıllarımı aldı.....
Son iki senedir içimdeki "usta çocuğa" teslim oldum. Onun zamanında yeteri kadar oyun oynamadığını bildiğimden, sınıftaki çocuklarla kaynaşmasına izin veriyorum. Elbette yetişkin/öğreten rolümü kaçırmamaya çok dikkat ediyorum. Ancak bu her daim mümkün değil ki:) İyi ki de değil! Oyun kadar güzel şey var mı yahu!
Bugün anlatmak istediğim, çocuk yogası hikayemin ikili duruşlar bölümüdür.
Bence ikili duruşlar çalıştırmaya başlamadan önce çocukların en az birkaç duruşta kendilerini yeterli hissetmelerini beklemek çok önemlidir. "Hey öğretmenim bak yapabiliyorum!" sesleri uğultuya ve gürültüye dönüşmüşse işte o vakit yeni bir bölüme hazırız demektir:)
Ben derslerimde bir ara geçiş uygulamadan ikili duruşlara başlamıyorum. Mesela bir masaj seansı iyi olabilir. Neden mi? Birbirlerine içinde hoyratlık ve kabalık olmayacak şekilde dokunmayı deneyimlemeleri için. Burası önemli, çünkü toplumda verilen mesaj "sen kendini kurtar, önce sen!" olduğundan ne yazık ki birlikte bir "şey" yapma becerilerimizi geliştirmek çok zorlaştı...
Eğer bu bölümü de geçebildiyseniz ( şimdi fark ediyorum, belki masaj konusunu da ayrıca yazmalıyım... ) artık kartları ortaya koyma vaktidir.
Boyu size en yakın öğrencinizle duruşları göstermeye başlamadan evvel bırakın biraz incelesinler. Kendi aralarında konuşsunlar. tartışsınlar. Görsel olarak duruş belleklerine yerleşsin... Aceleye gerek yok.
Sonra duruşları denemeleri için birer tane kart seçmelerini isteyebilirsiniz. Ve her çocuk elindeki kartı yine kendi seçimi olan bir arkadaşıyla uygulayabilir. Tabii diğer çocuğun da rızası varsa...
Böylelikle oyun başlar. Çocuklar farklı ikili duruşların bedenlerinde, zihinlerinde ve ruhlarında bıraktığı mesajları okumaya başlarlar. Onların iç okumasını izlemek bir çocuk yogası öğretmeninin zafer çığlıkları atmamak için dudaklarını ısırdığı "an"dır! Dünyalara değişmem!
İkili duruşlar sadece bedeni rahatlatmaz. Birlikte hareket etme becerisi kazandırır. Başka birinin varlığını hissederek gevşemenin olasılığına dair fikir verir. Beden yükümüzü bir an için bırakmanın yarattığı gevşeme tüm hücrelerimiz tarafından şükranla karşılanırken, yüzümüze memnuniyetimizi gösteren bir gülümseme yayılır. Yanaklar, dudaklar ve hatta el parmakları bile yumuşar...
Enerjisin kontrol etmekte zorlanan çocukla, bunu kolayca başaranın nasıl ortak bir paydada buluştuğunu gördüğünüzde büyü başlamıştır!
Enerjisin kontrol etmekte zorlanan çocukla, bunu kolayca başaranın nasıl ortak bir paydada buluştuğunu gördüğünüzde büyü başlamıştır!
Çocuk gücünü hisseder ve aynı zamanda gücün içindeki şefkati. Yükünü bırakmayı deneyimler ve birisi kendi yükünü bırakmak istediğinde destek olmayı... Kendini koruması gerektiğini kavrar. Bunu bencilleşmeden de yapabilmenin yollarını araştırır.
Yüzlerce cümleyle söyleyemeyeceğiniz, gelecekte hayatlarına kolaylık getirebilecek her şeyi duruşları anlatırken verdiğiniz olumlama mesajlarıyla kolayca anlatabilirsiniz:
Arkadaşının bileklerini tuttuğunda kendini güçlü hissediyor musun? Sanki böyle daha kolay, ne dersin? Sırtını bir koltuğa yaslamaktan çok daha güzel değil mi arkadaşının sıcaklığını hissetmek? Bir taşa uzansan sence bedenin bu kadar memnun olur muydu?
Yoga tüm zamanları iyileştirebilir... Aynı anda şimdi, geçmiş ve gelecekte olabilir.. Bir büyü müdür? Evet! Kesinlikle "dönüşüm gücüne sahip bir büyüdür!" Yoga öğretmeni, ister çocukla çalışsın, ister yetişkinle her daim elindeki sihirli asanalar, pranayamalar, mandala, mudra ve kucaklaşmalarla dönüşüme destek veren, büyüyü başlatan, esinleyendir. Her ders hem öğretmeni, hem öğrenciyi değiştirir, dönüştürür... O an fark etmeseler bile her ikisi de Baudelair'in Albatros şiirindeki gibi havalanmışlardır!
Bence "insan her an olmakta olan, devinimi doğumdan ölüme, kimbilir belki daha da ötelere, devam eden bir canlıdır..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder