"... Bu nedenle yaşamında gerçekleşen her şey için şükretmeyi ihmal etme. Yüreğinin kapılarını açık tut ve zihninde de olumsuz düşüncelerin kargaşa oluşturmasına izin verme. Çünkü, yeninin oluşumunu engelleyecek eski düşünce kalıplarını temizlemek için kaybedecek zamanın yok. Daima şunu hatırla: Sadelik benim işaretim ve damgamdır. O yüzden yaşam senin için çok karmaşık hale geldiğinde bil ki, sen yanlış yöne doğru gidiyorsun ve bir an evvel doğru yöne dönmen gerekiyor. Küçük bir çocuk gibi ol: basit ve yalın. Ve hayatı dolu dolu yaşa."
İçimizdeki Kapıları Açmak, Eileen Caddy
"İyileşme bazen kabukta başlar, tıpkı çürümenin zihinde veya ruhta başlaması gibi..." demişti ustam.
Yoga da bazen matta başlarmış. Bunu yazıyor olduğuma çok şaşırıyorum, ama insan kabuller ve inkarlar arasında gidip gelen bir yarım akıllı değil mi? Ancak idrak ettim diyelim. Bu sebeple olsa gerek mat üzerinde güçlenmenin garip büyüsüne tekrar teslim oldum. Asana içinde rahatça oturur veya uzanır gibi kalabildiğinde başlayan ve her gün biraz daha içeriye doğru sızan tanımsız bir hazdan bahsediyorum. Daha çok saadet sanki.
Tarifi zor, deneyimlediğim başka bir şeye benzemiyor. Belki tam anlamıyla baştan sona anda katıldığınız bir sevişme, deli gibi tepine tepine dans etmek, fırtına ortasında şarkı söyleyerek dalgalara gülümsemek, öleceksek böyle ölelim demek gibi. Yine de emin değilim. Daha başka, daha fazla sanki. Bence bu yüzden insanlar hocalarına tapıyorlar, kendi içlerindeki eğlencenin, bedendeki lunaparkın tadına varmayı öğreten birine ilgisiz kalamazsın.. Hayat bol ekşili, pul biberin ölümüne basıldığı bir çorbayken, ağzında elma şekeri varmışçasına coşmayı öğreten, her iki duygunun da tam içeriden geldiğin ayrımına ışık tutan bir hoca yoksa yoga yolculuğunda adımlar yavaşlar.
Yıllar önce Külkedisi ile otururken haftada üç akşam ashramda yoga yapar, sonra eve dönüp bir kase pekmezli yoğurt yerdik. Basit hayatlarımızda kısacık da olsa huzur bulduğumuz aylardı. İşe git, eve dön, alışveriş, yemek, oku, yaz, yoga, banyo, temizlik, sohbet, ütü...
Bugün Muse'la konuşunca aklıma geldi. O karanlık, saklanmalı ama bir o kadar da huzurlu günlerde beni bir gece müzik dinlemeye davet etmişti. Yoga dersinden çıkıp koşa koşa Caddebostan'a gitmiştim. Muse yüzüme bakıp, "sana ne oldu?" demişti. Yanaklarımdaki renk, gözlerimdeki gülümseme, omuzlarımdaki gevşemişlikle sanki yere basmıyor, uçuyordum. Hadi gel Taksim'e koşalım deseler, koşabilecek kadar artmış bir enerji! Hocam sanki bizi büyülüyordu. Bazı dersler diğerlerinden daha da fazla etkiliyordu enerjimi. Ben ne kadar dersteysem, ders o kadar bendeydi.
Biz birlikte değildik, tektik!
Biz birlikte değildik, tektik!
Hep aynı şey oldu, ben kendimi yogaya verdiğimde, yoğunlaştığımda hayatım çiçek açtı. Öfkeme, ileriye yada geriye takıldığımda içime sonbahar geldi. Anahtar her daim elimde olmasına rağmen bazen kapıyı açmak yerinde, önünde ağlayıp inlemeyi seçtim. Neden? Gerçekten bilmiyorum...
Hep söylüyorum ya bize bizden gayrı düşman yok...
Hep söylüyorum ya bize bizden gayrı düşman yok...
Sanırım tüm sihir ritim tutturmakta. Bir de düşüp düşüp ayağa kalkabilmekte, yani geçen gün veledin dediği gibi "cesur olmakta!"
Yoga içerisi ve dışarısı ayrımını ortadan kaldırıp, sen ve beni siliyor. Öteki diye bir şey olmadığını, kendinin de en az öteki sandığın kişiler kadar kötü, zor, iyi.. her şey olduğumu anlıyorsun. Bu anlarda bakışlarının yumuşadığını, olan bitene yaklaşımının epeyce "eyvallah" kıvamına geldiğini görüyorsun. Orada sürekli kalmak kolay mıdır dersen? Zor dostum... Hep bir çalışmak, hep bir özen istiyor...
Hani evini temizler ve bir daha kirlenmemesini beklersin ya, tam öyle işte. Nasıl bir evi belli aralıklarla temizlemek gerekiyorsa, insanın kendine de aynı şekilde çeki düzen vermesi gerekiyor. Birazcık askıya alsan, iyilik hali hoop diye kayıp gidiyor avuçlarından... Emek ve pratik istiyor iç huzur. Üç ay yoga yapma bağlar, kaslar bambaşka bir yere kaçıyorlar... İçine sıkıntı doluyor. Savaşacak, halden anlayacak, kendine ve çevrene şefkat gösterecek mecalin kalmıyor...
Bu zor günlerden bir elin parmağı kadar dost ve yogaya tutunarak geçiyorum. Başka yol bilmiyorum... Diyeceğim odur ki, matım benim uçan halımdır ve hayatın sarkacına tutunmama yardım eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder