14 Aralık 2016 Çarşamba

DAILY WARS

 
Bu akşam ölüm hakkında yazmayacağım... ONUN YERİNE DOLUNAYIN BANA GETİRDİĞİ GÜNÜN, TADINI ÇIKARTMAYA DEVAM EDECEĞİM. KAYIPLARIMI DEĞİL KAZANCIMI, ÜZÜNTÜMÜ DEĞİL SEVİNCİMİ YAZACAĞIM. Yaşamdan, günlük salınımlardan bahsedeceğim.
 
Sabah sabah pasaportumu bulamayarak panikledim. Bir önceki seyahatimde giydiğim ceketin cebinde kalmış olduğunu hatırlamam on dakikamı aldı! Ardından kargo şirketinin serzenişimi "geri bildirim!!!" olarak algılayıp teşekkür etmesine şoke olup, kendi kendime uzun etme Elvan, hadi diyerek Sarışın'a doğru yola çıktım. Bugünümü ona adamıştım. Ona ve Darth Vader'a!
 
( Star Wars benim için çok önemlidir. İlk izlediğimde dokuz yaşındaydım. Sonrasında, aradan neredeyse 15 yıl geçti ve Van'da kazıdayken, Star Wars için ölüp biten değerli hocam Selim Pullu ile az eğlenmedik Uratu kaplarının arasında! Birimiz evli, diğeri nişanlı iki kazık kadar insan gündüz eşşek gibi çalışıp, akşamları yüzümüzü alüminyum folyo ile kaplayıp, elimize de lazer kalemlerimizi alıp, Genç Luke ve Yoga oluyorduk. Ankesörlü telefondan arayan sevgililerimize nefes nefese yetişince, durumu açıklamak pek kolay olmuyordu! Bir düşün, sevgilini kazıya yollamışsın ve O, mesai arkadaşıyla akşamın köründe bahçede oyun oynamakta!! Telefonun diğer ucundaki insana manasız gelebilir ancak yorgunluktan ve gerginlikten delirmiş bir bedeni alıp yatağa koysan da uyutamazsın. Gevşemeden girilen yatak adeta çivili gibidir.  Açıkçası  kazıevi kafası, dışarıdan birine kolay kolay anlatılmaz... Hey gidi Selim Hoca'm, güzel insan, andım sizi akşam akşam, ne eğlenmiştik! )
 
Neyse, Sarışın ve ben şahane mesaimize güzel bir kahve eşliğinde evcil hayvanlardan, erkeklerden, ülkenin halinden bahsederek başladık! Kış güneşinin güzelliğini, Sarışın'ın yeni ve inanılmaz seksi sabahlığını konuştuk.
Sonrası havuç rendelemek; ki ben hunu bir tür meditasyona dönüştürdüğümden beri acayip zevk almaya başladım, üstelik artık tam bir farkındalıkla yaptığım için elimi kolumu rendelemiyorum!
 
Badem unudur, fındık unudur derken, Star Wars kurabiyeleri için kalıplar çıkmaz mı?
 
 
 
Tanrım Yoda'ya bakın! Nasıl da tatlı! Onları fırına yollayıp, kendimize harika bir yemek hazırladık. Ancak fazla yemiş olmaktan mıdır nedir, birkaç dakika sonra kımıldayamaz hale geldim! Türk Kahvesi sakinleştirir dedik ancak o arada bir hata yapıp iki dakika uzandım. Ve elbette bu pozisyon Püskül'ün nicedir beklediği an olduğundan, aşağıdaki sahneden kaçamadım. Gerçi tamam, bende ona karşı boş değilim ama tüyleri fena halde gıdıklıyor ve kaşındırıyor. Yine de tıka basa dolu karnımın üzerinde oturmasına, hatta kalbime yaptığı baskıya dayanacak kadar seviyorum kendisini. Şuursuz kedi!
 
 
 
 
Doğrulmayı başardığımda kahveleri yaptım. Son birkaç haftadır Sarışın'la içilen her kahveyle bir sigara sarmak fena bir alışkanlığa döndü ancak ne yalan söyleyeyim yılda on, on beş adet sigaranın vereceği zarara razıyım. Zira sigara ile gelen muhabbet başka oluyor:) Sarışın'ın gençlik maceralarını ve elbette güncel maceralarını dinlemeyi seviyorum!
 
 
 
İşte Yıldız Savaşları'nın tepsideki son hali. Az sonra boyanmış ve hazırlanmış olacaklar ama ben göremeyeceğim. Acil bir telefonla apar topar çıkıyorum... Anneme gitmeliyim. Yine de merak edenler için son durumun fotoğrafını yolluyorum. Bu acayip serinin tadını merak edenler yarın no:7 Coffee House'da olsunlar. Sanırım hızlıca tükenecektir.
 
 
 
 
Nihayetinde günü özetlersek: Dustin Hoffman'la Venedik'de evlenip, nikah şekeri yerine Yoda kurabiyesi dağıtmak, gelin buketi yerine Püskül'ü taşımak ve ışın kılıcımla San Marco Meydanı'nda Star Warsçuluk oynamak istiyorum!

Hiç yorum yok: