Keşke bu sabah sokaklarda işim olmasaydı da, uzun uzun bir zamanlar bu topraklarda - zira diğer toprakların tarihi hakkında pek bir fikrim yok - kadın olmak ne anlama geliyormuş bildiğim kadarını yazabilseydim...
Bugün, "ne tuhaf bir heykel" diye baktığımız Kybele'nin o bir sürü memeyle ne anlatmak istediğini, Çatalhöyük' deki koca popolu tanrıçanın gizemini, Anadolu'nun kuzey kıyılarındaki Amazonları, Orta Anadolu'nun bacılarını, dergahlarda kadın olmanın incelikli halini, başka bir inanışın tekelindeymiş gibi sözü edilmeyen, şehrimin koruyucusu Meryem Ana'yı uzun uzun konuşmak gerektiğini yazabilseydim.
Erkeklerin Lilith'den nasıl ve neden korktuklarını söyleseydim de gülseydik:) Mezopotamya'nın biricik kraliçesi İstar'dan hikayeler anlatıp, baharın gelişini kutlasaydık. Mısır'ın İsis tapınakları ile Yunanistan ve Anadolu topraklarındaki Hera tapınakları arasındaki bağlantıyı inceleyip, ocak ve ev kavramlarını hatırlasaydık.
Sonra benim sevdiklerime dönüp mitolojideki kadınlara göz gezdirip, Hera ve Metis arasındaki farklılıkları, erkeklerin bu açmazdaki kaypaklıklarını konuşsaydık.
Böylece, sanki bir lütufmuşcasına bize sunulan "Kadınlar Gününü" gizli -yoksa bastırılmış mı demeliydim?- gücümüzü hissederek yaşasaydık. Aslında bu belirli tarihe sıkıştırılan, samimiyeti tartışmaya açık, onlarca cümleye hiç ihtiyacımız olmadığına, ardımızda ve elbette içimizde dağ gibi bir birikim olduğuna aysaydık!
Keşke..
ÖNEMLİ NOT. Unuttuğum pek çok değerli kadın var tabii, sabah telaşına kurban giden... Affetsinler.
Heykel grubu, Camille Claudel 19.yy. Paris
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder