Hava limanındayım. Yaklaşık bir saat sonra İsveç'e doğru yol almaya başlayacağız. Böylece son on yılın hayaline doğru bir adım daha atılmış olacak. Heyecanlıyım. Mutluyum. Daha da mutlu olabilirdim fikrini kendimden uzaklaştırmayı başardıkça düzenli nefes alabiliyorum. Pasaportum, kahvem, çantam.. Hazırım. Evet, kesinlikle hazırım!
Saat 10.55, on beş dakika içinde havalanmış olacağız.
Hakan halime çok gülüyor, onun kırk dört yıldır göremediği ışıkları, sadece üç gün içinde üstelik bulutlu bir havada görmeyi beklemek ona göre hayal. Haklı, bana göre de hayal:)) Ama asıl olan maceranın kendisi değil mi?
Havalandık! Ve uçsuz bucaksız bir bulut tarlası var altımızda! "Merhaba bulutlar, annemin size selamı var"
Bilmem ki annem neden bulutlara selam söyledi? ( bunu eve dönünce anlıyorum.. Anneme "bulutlara selamını söyledim anne, ama ilginç bir şey oldu biliyor musun? Sanki sırf senin selamını ileteyim diye yol boyu bulut tarlaları üzerindeydik" dedim.
Annem " Yıllar önce İstanbul'dan Rize'ye uçuyorduk amcamla. Hayatımda ilk kez uçağa biniyordum ve bulutlara bakakalmıştım. Amcam "bak babanın pamuklarına benziyor değil mi? " dedi. Evet, bulutlar babamın pamuklarına benziyordu....)
Babalarımızla yarım kalan hesaplarımız mı vardı?
Vardı tabii..
Ne tuhaf, annemin hayallerini hiç bilmiyorum... Oysa tüm çocukluğum ve gençliğim onun hayal kırıklıkları arasında geçti..
Oysa bir insanı tanımanın en kestirme ve en güvenilir yollarından biri değil midir düşlerini dinlemek?
Her yolculuk bir içsel keşif nihayetinde...
Geliyorum Laponya!
Uçuşumuzu tamamlamak üzereyiz.
Aynı gün akşam Sundsvall'da bir hosteldeyiz. Sabah sekizde yola çıkacağız. Yatak fazla yumuşak. Ama kimin umurunda?
14 Mart sabahı! Geliyoruz Laponya!
Dün akşam pek etrafı görememiştim. Kaldığımız yer de fena değilmiş. Etraf ağaçlarla çevrili ve kentin içinde sayılırız. Yol boyunca kar, buz ve ağaca doydu gözlerim. Elif bir geyik görmeyi başardı. Biz o kadar şanslı değildik. Rotamız Kiruna değil, aynı hizaya denk gelen daha batıda Norveç'e yakın bir noktaya gidiyoruz.
Saat on 12.07 ve Kutup dairesi içindeyiz artık! Forsvik tabelasını az evvel geçtik. Yolda fazlasıyla çikolata yediğim için midem bulanmaya başladı. Çocuk gibi sağa sola bakarsam olacağı buydu:))
Nihayet Hemavan'a ulaştık. Burası Avrupa'da yaşayan ünlü kayakçıların sık sık antreman için geldikleri kayak pistleriyle ünlü bir bölge. Etrafta oteller ve dağ evleri var. Samilere çok yakınız ancak henüz bir Sami görmedim.
Çok yorgunuz ve hemen odalarımıza yerleştik. Ben Atlas'la kalıyorum. Buraya gelirken yakışıklı bir İsveçli fena olmaz diye düşünmüştüm ama yaşı konusunda belli bir cümle kurmamıştım. E bu durumda şansıma on iki yaşında bir İsveçli düşünce şikayet etmeye hakkım yok değil mi? Üstelik kendisi önümüzdeki günlerde anlaşılacağı üzere gerçek bir centilmen ve soylu bir kan!
An an kulağımda müzik....
Gabriel Faure Pavan ve Pachelbell'den Canon sonrası sanırım en çok bu besteyi seviyorum... Doğrudan içimde bir yere dokunuyor...
Akşam yemeğine indiğimizde bizi ne beklediğini bilmiyordum. Karlarla kaplı bir ülkede üç kişilik bir aile ile bu kadar keyifli ve lezzetli bir yemek yediğim için şanslıyım. Mantarlar, geyik eti ve eşsiz bir şarap şöleni. Yeryüzündeki cennetin kuzeyde bir yerlerde olduğunu sezmiştim ancak kapıların bu kadar hızlı açılmasını beklemiyordum!
Kuzey Işıklarını şu an için göremiyor olmamız canımı sıkmıyor. Burada olmak başlı başına güzel! Kutup Dairesi içindeyim! Bu kadar yakınındayken ve aslında bulutlar kenara çekilse göz göze gelebilecekken hala bana görünmüyorlarsa mutlaka bir zamanı vardır değil mi?
İçim sakin. Duş, yemek ve sohbet, hepsi çok iyi geldi. Gün aydınlandığında etrafa bakmak için heyecanlıyım:) Az evvel Kardelen ve Burhan'la konuştum. İstanbul'da da hayat yolunda.. Aklımı başıma devşirdiğimde şansıma şükrediyorum.
Unutma Dersleri'nden " anası olmayanların da yarası tarafından büyütüldüğünü biliyordu..."
Kuzeyde ilk uyku....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder