En sevdiğim ağaçlardan biridir erguvanlar. Sekiz yıl önce hayatla başım fena halde derde girmişken annemin bana aldığı erguvan fidesini hatırlıyorum da, sanki şahsıma koru bahşedilmiş gibi havalara uçmuştum. Büyümedi fidecik. Zaten iki yıl sonra o binadan taşındık. Muhtemelen benim kadar üzerine titreyen olmadığından tutunamadı, küsüp gitti.
Duygulu ağaçtır erguvan. Mevsime çabuk kanar. Yağmura hemen yenilir.. Çiçeklerini sadece ağaçta değil, toprağa ve asfalta döküldüğünde de çok seviyorum. Günlük hayatta pek tercih etmeyeceğim bu tuhaf pembe--mor renge Mart sonunda başka türlü yakınlık duyuyorum.
Sadece İstanbul'un değil Edirne ve Bursa'nın da erguvan mevsimi çok güzel olur. Edirne, birkaç hafta arkadan gelir ısı farkı nedeniyle. Bursa ise İstanbul'la eş zamanlıdır. Çok ilginç ama ilk erguvanlar güneyde açıyor sanırım, badem ağaçlarının hemen ardından. Mesela Sağır Bahçe'de bir erguvan var. Öyle güzel ve saf ki; bazen ılık sonbaharı da yaz zannedip açıveriyor!
İstanbul'un bana göre en güzel erguvan rotalarından biri Kuzguncuk'dan başlayarak Göksu'ya kadar, uzanan boğazın Anadolu yakasıdır. Mart sonu itibariyle başka türlü kokar deniz.. Laleler de açınca renklerden gözünüzü alamazsınız. Bütün hattı baştan sona gitmeye üşenirseniz en iyi manzaralardan birinin Kandilli'de Adile Sultan Sarayı'nda olduğunu söyleyebilirim.
Bu sarayın teraslarından izleyeceğiniz manzara gerçekten sultanlara layıktır. Kaldı ki Adile Sultan sıradan biri değildir. O da tıpkı kendisi gibi erguvan rengine tutkun ve iyiliksever bir insan olan Thedora gibi yaşamı boyunca insanlara, özellikle kadınlara ve çocuklara yardım etmiş ve kadın hakları için savaşmıştır. Sarayını ölmeden evvel okul olmak üzere bağışlamıştır. Uzun yıllar pek çok genç kızın eğitimine destek veren biz zamanların Kandilli Kız Lisesi onun hayırlı işlerinden yalnızca biridir.
Fakirlere yemek dağıtmak, imarethanelerde bizzat çalışmak dışında özellikle kocasından zulüm gören kadınlara destek olduğu bilinir. Hatta inancından ötürü sık sık Eyüp sultan Hazretlerinin ziyaret eden sultanın, bir gün bu rutin ziyaretleri sırasında tesadüfen kapısını çaldığı bir konakta kaptan-ı derya olan eşinin metresiyle nasıl burun buruna geldiğini anlatan şehir efsanesi çok yürek burkucudur.. İyilik her zaman iyilikle ödüllendirilmiyor..
Neyse, Kandilli'den erguvan seyredeceğiniz tek yer saray değil. Sadece sokaklara tırmanarak da boğazı süsleyen erguvanları seyredebilirsiniz. Hafta içi bir zaman seçme hakkınız varsa, Çengelköy ve Küçüksu bence atlanmaması gereken noktalar.
Çengelköy'de Thedora'yı anmayı unutmayın. Tarihin dedikodu sayfalarının bize yalan yanlış anlattığı bu güçlü kadın aslında Adile Sultan'dan hiç farklı değildir. Thedora, sıradan bir ailenin, hayatını erotik danslar sergileyerek kazanan kızlarındandır. Adının anlamı Tanrının hediyesi, lütfu. Dans ettikleri sokak dönemin Bizans sarayına çok yakındır ve onu seyretmeye gelenler arasında saraydan soylular da vardır. Daha sonra kocası olacak Jüstinyen ile burada tanışırlar. Thedora dans ettiği sokak yüzünden onu karalamaya çalışanlar tarafından fahişe olarak anılmıştır. Ancak tarih yazıcıları bize durumun bugün baktığımız yerden yorumlandığı gibi olmadığını ve Pornai sokağında erotik danslar sergileyen kadınların hepsi için fahişe diyemeyeceğimizi açıkça anlatır*
Çengelköy'de Thedora'nın artık dans edemeyecek kadar yaşlanmış olan dansçılar ve oyuncular için bir manastır yaptırdığını biliyoruz. Toplumda pek kabul görmeyen bu geçkin kadınları veya artık bu işi yapmak istemeyenleri kucaklayan bu manastırın izlerini görmek hala mümkündür.
Thedora da tıpkı Adile Sultan gibi erguvan renginin asaletine gönlünü kaptırmış bir kadındı. Bütün Bizans soyluları gibi erguvan renkli pelerinlere, değerli taşlara ayrı bir ilgi gösterirdi. Benim Thedora'ya asıl hayranlığımı onun Nika Ayaklanması sırasındaki tavrıdır. Ancak erguvanlarla bir ilgisi olmadığı için bunu ayrıca araştırmanızı tavsiye ederim.
Erguvan rengini boğaz dışında en çok yakıştırdığım yer Haliç kıyılarıdır. Cibali'den başlayıp Eyüp'e kadar uzaman hat boyunca özellikle tekne ile gezerseniz ( Perşembe Pazarı kıyısından kiralayabilirsiniz, ancak mutlaka pazarlık yapın:)) bu güzel ağacın kıyıyı nasıl süslediğine hayran kalacaksınız. Hele şimdi, Paskalya zamanı nasıl da güzel olur... Oralara kadar gitmişken Eyüp'de Adile Sultan'ın türbesine de uğrayabilirsiniz. Türbedarlık denilen kültür artık yaşamıyor olsa da Eyüp, gerçekten İstanbul'un en mistik alanlarından biridir. Gerek Cellat mezarları, gerek oyuncakçılar ve halkacılar hala çok etkileyici.. Tarihin ilk hayvan hastanesinden tutun, Bizans'ın en güzel ormanlarına kadar yüzlerce sırla doludur bu topraklar..
Tekrar boğaza dönersek, bu mevsimde Beylerbeyi Sarayı'da en popüler sezonuna giriş yapar. Güzel bahar günlerinde ve sıcak yaz zamanlarında sarayın püfür püfür esen rıhtımının tadını çıkartabilirsiniz. Fena sayılmayacak bir kahvaltı servisi bile var burada:)
Ve tabii en güzel minyatür kasırlardan biri de Küçüksu Kasrı'dır. Erguvan denilince bu güzel binayı geçmek olmaz. Bu bölge özellikle IV. Murat'ın en sevdiği has bahçelerden biriydi. Osmanlı ve öncesinde Bizans için her zaman çok sevilen bir mesire yeri olmuştur. Bugün hala bahar geldiğinde burada hayat aniden canlanıverir. Bu kadar çocuk nereden çıktı diye şaşırıp kalırsınız!
Küçüksu Kasrı'nı müze olarak gezebilirsiniz. Hazır buraya kadar gelmişken mutlaka Hasan Usta'nın Çömlek Atölyesi'ne uğrayın derim. Çiçekleriniz için güzel saksılar alabileceğiniz bu sevimli atölyede zaman zaman çömlek kursları da açılıyor. Çamurla oynamak, hem de geleneksel bir atmosfer solumak isteyenlere güzel bir fırsat olabilir. Ben atölyeden aldığım parçaları evimde de kullanıyorum ve gerçekten çok güzeller!
Erguvan rotasında yemek yenecek yerler hakkında özellikle bir şey yazmıyorum ancak elbette Kuzguncuk Çınaraltı' nda tost ve çay molası verebilir, Beykoz Korusu içindeki restauranta giderseniz gerçekten lezzetli yemekler yiyebilirsiniz. Aralarda birbirinden güzel seçenekler göreceksiniz. Bu civarda pek bayat yiyecek olmaz. Hele ki baharda içiniz rahat olsun.
Erguvanlar hakkında biraz daha anlatacaklarım var ama sonra:) Şimdi erguvan seyretmeye gidiyorum!
*Yunanca πορνογραφια (pornographos) sözcüğü, porne (fahişe) ve graphein (yazmak) sözcüklerinin birleşiminden oluşur ve "fahişelerle ilgili yazılar" anlamına gelir.
Çeşitli kaynaklarda ''fahişe'' olduğu bile söylenen Theodara aslında mükemmel bir dansöz olarak bilinir. Dans etmek ya da dansöz olarak bilinmek o dönemde de pek makbul sayılmayan bir özellik. Ama dönemin en iyi dansçısı olarak adını tarihe kazımış bir isimdir.
Bu gün kapalı salonlarda basket,voleybol maçları arasında yapılan pon pon kızlar gösterilerin kökeni o günlerden kalma olduğu düşünülür.
Çeşitli kaynaklarda ''fahişe'' olduğu bile söylenen Theodara aslında mükemmel bir dansöz olarak bilinir. Dans etmek ya da dansöz olarak bilinmek o dönemde de pek makbul sayılmayan bir özellik. Ama dönemin en iyi dansçısı olarak adını tarihe kazımış bir isimdir.
Bu gün kapalı salonlarda basket,voleybol maçları arasında yapılan pon pon kızlar gösterilerin kökeni o günlerden kalma olduğu düşünülür.
Theodora dansözlük ya da dans gösterisini nerede yapıyor? Pornai sokağında.Yani bu gün dünya dillerinde ortak kullanılan sözcüklerin başında gelen porno kelimesi,dansçı kıyafeti gereği yarı çıplak kadınların dans ettiği lokallerin bulunduğu bu sokaktan türetilmiş..
Bir zamanların eğlence bölgesi yani...Bu sokak halen burada Sultanahmet'te.,aradan binbeşyüz yıl geçmesine ve o günlerdeki fonksiyonunu yitirmesine karşın her gün binlerce insan bu sokaktan yürüyerek hiç bir şeyin farkında olmadan geçiyoruz.
Theodora (Teodora ya da Teo), İmparator Justinian'nın eşidir.
Bir zamanların eğlence bölgesi yani...Bu sokak halen burada Sultanahmet'te.,aradan binbeşyüz yıl geçmesine ve o günlerdeki fonksiyonunu yitirmesine karşın her gün binlerce insan bu sokaktan yürüyerek hiç bir şeyin farkında olmadan geçiyoruz.
Theodora (Teodora ya da Teo), İmparator Justinian'nın eşidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder