29 Ağustos 2009 Cumartesi

ASHRAM I

Külkedisi okyanusun ötesinden döndüğünde onunla yarım kalan rastlaşmamızın devamını yaşamak üzere buluşmuştuk. Hatta Kadıköy'de yediğimiz yemeği dün gibi hatırlarım. Bütün bu olumlu gelişmelere yani bizim birbirimizin varlığını keşfetmemize ise şimdi Boston'da yaşayan ve benim için pek kıymetli olan Küçük İnsan sebeptir. Ona ayrıca teşekkür etmek ve "seni çok özledim" demek isterim.
Neyse, Külkedisi ve ben hafiften sarpa sarmış, azıcık da inanç sorunu yaşayan hayatlarımıza çeki düzen vermek için ne yapsak diye düşünürken, aklını suyla bozmuş biri olarak havuza gitmeyi teklif ettim. Bu teklif onu havalara uçurmadı ama itiraz da etmedi. Civardaki havuz fiyatlarına bakmaya başladık. Ya çok pahalıydı ya da yüzülemeyecek kadar küçük! Sonunda bu işin yaş olduğuna karar verdik.
İşte tam o sırada "yoga yapalım" dedi Külkedisi. Yoga?
"Nasıl yani? Hani şu sosyetik ve enteldantel kadınların bir araya gelip abukladığı aktivite mi? Yo yo yo, bunu isteme benden" demedim:)) Ama aklımdan geçen tam olarak buydu. Yoga benim için çok satan ve artık okuma isteğimi köreltmiş bir kitap gibiydi. Ne kadar kafayı yemiş, hayatın gerçeğinden kopmuş insan tanıyorsam hepsi en iyi ihtimalle sadece vejeteryandı. Çoğu da Hindistan'a gitmiş, sandalatlerle dolaşan, özgür sekse inanan vs vs vatandaşlardı. Hem ben bu hikayeyi yıllar öncesinden biliyordum. O zaman da bana uymamıştı... Ama Victor'la yaşadığım yıllar ayrı bir blog yazısı:))
Neyse, bir teklif vardı ve onu da diğeri gibi araştırmak gerekiyordu. Nihayetinde öyle de yaptık ve bu işten ben epeyce karlı çıktım. Tam arka apartmanda bir yoga okulu varmış meğer! Eh bu durumda "ben gitmem" diyebilecek hal kalmamıştı. Elbette başlayacaktık.
Aklım havuzda, bedenim yoga sınıfında, ayağımda Pippi Uzunçorap'ın çizgili çoraplarıyla ilk derse girdim. Yaramaz çocuklar gibi sağa sola bakıp, anlamaya çalışıyordum neler olduğunu. Bir süre sonra anlamaya çalışmayı bıraktım. Derslere koşarak gitmeye başladım. Uyku problemim kalmamıştı, ayrıca ne zamandır istediğim bir şeyi yapmaya başlamıştım. Yazmıştım! İlk yazdığım masal, yoga derslerine başladıktan üç ay sonra ortaya çıkmıştı. Eda Liza'nın birinci doğumgünü için bir hediye. Onu takip eden ise eski kocama yazdığım mektup olmuştu...
Nazmi Hocam her dersin sonunda beşten geriye saydırırken nedense "kendimi ve geçmişi sevgiyle kucaklıyor ve affediyorum" diyemiyordum. Mühürlü gibiydi dudaklarım. Çok zorluyordum küçücük bir kımıltı için ama bu aylarca olamadı... Sonra bir gün oturup o mektubu yazdım. Aslında mektup kendimeydi. Özetlersek, onu seçtiğim ve kendimi mutsuz ettiğim için kendi kendimi affediyordum! Denemeseydim bilemezdim. Görünürde dört dörtlük olan bir ilişkide başka neler aramam gerektiğini bilmiyordum. Pek çok insan gibi içimdeki tek gerçeği gözardı ederek seçmiştim onu. Kendime bir kez bile "ben bu adamı seviyor muyum? "diye sormamıştım. Oysa bunu ona defalarca hiç huzursuzluk duymadan söylemiştim! Ve üç yıl sonra nihayet "affettim kendimi".
Sırf bu iki gelişim için bile yoga sınıfına gelmeye değerdi. Her derste içimin yıkandığını hissediyordum. Sanki tüm iç organlarım köpük köpük yıkanıyor, sonra ılık bir rüzgarda kurutulup yerine bırakılıyordu. Huzurluydum. Yoga beni huzurlu yapmıştı. Esnekliğim artmıştı. Bedenim esnedikçe, ruhum da esniyordu sanki.
Yoga Külkedisi ile aramda çok sağlam bir köprü inşa etmişti. Yan yana uzanıp, hayata ve kendimize teslim olurken, bir kaç saniye göz göze gelip gülümsemek altı ay içinde mucizeler yaratmıştı. Bizim bile hiç ummadığımız garip ve güçlü bir bağımız vardı artık. J. Winterson'dan sonra Küçük Prens'le devam eden tanışıklığımız yogayla olgunlaşmıştı. Konuşmadan derinleşen bir bağımız vardı. Sohbete çoook sonra başladık.
Ve ben buna inandım; enerjilerin uyumlanması için, evrenle bağ kurulabilmesi için en güvenilir, en geleneksel metodlardan birisi kesinlikle yoga. Elbette sema yapabilir, yelkene çıkabilir, namaz kılabilir ve hatta farklı sporlarla rahatlayabilirsiniz. Kişisel çözümleriniz de olabilir. Dünyanın size vermediklerinin intikamını alırcasına bedeninizi ve ruhunuzu ucuzlaştıracak türlü çözüm arayışına girebilirsiniz.... Sonuç? Bilmem. Herkes kendi deneyiminden mesul.
Hocam Nazmi Hoca değil, bir başkası olsaydı acaba yoga beni buralara taşır mıydı diye bazen merak ediyorum. Bence taşıyamazdı. Benim alaycı ve bir o kadar da şüpheci yapıma ancak o boyun eğdirebilirdi. Ben ancak onun bilgisi ve sevgisi ile hizaya gelebilirdim. Onun her olaya etrafında daireler çizerek bakışı, bize iyi geleni bulmamız için ısrar edişi, tam yerlerde sürünürken cevaba ulaşmamız için anahtar kelimeyi fısıldayışı paha biçilmez.
Benim gibi huysuz ve haylaz bir öğrenciyle bunca yıldır uğraşması ve zaman zaman geriye düşerek asanaların hakkını veremediğim dönemlerde bile asla benden vazgeçmeyişi unutulmaz. Ödenmez...
Dürüst olmak gerekirse meditasyon konusunda şu zamana kadar fazla yol alamadım. Teslim olamayı bilmeyen karakterim hep beni engelledi. Belki de hayatımın tam bu noktasında ilk kez inanmayı seçiyorum. Sorgulamaktan, sorulardan ve akıllı cevaplardan bir halt olmadığını, şu sezgi denilen şeye artık biraz inanmak gerektiğini anladım.
Dün akşam ilk kez meditasyon sınıfında kendimi bıraktım. Hala tam bir teslimiyet değildi ama kendimi kasmadığımı gördüm. Bana çok iyi geldi doğrusu. ve karar verdim bundan sonra blogda daha fazla yazacağım yoga hakkında. Önyargılarımın nasıl kırıldığını, aslında çiftlerin birlikte yoga yapmasına ne kadar inandığımı anlatacağım. Yıllarca aşılamayacak mesafelerin o yan yana uzanılan matlar üzerinde ne kadar azaldığını kendimce paylaşacağım. Sık sık bizim ashramın "pay günlerini" haber vereceğim. Aranızdan isteyen olursa deneme derslerine davet edeceğim. Eğer ben bu şansa sahip olmuşsam etrafımdaki her insanı bu güzel yoldan haberdar edeceğim.
Son bir şey, şu an yogaya zamanım yok, param yok- bunu hocam asla mazeret olarak kabul etmez:))- veya hazır değilim diyorsanız hiç olmazsa "Tibet Egzersizleri"ni ( özellikle ayin demiyorum, çünkü bu kelime bambaşka çağrışımlar yapıyor ne yazık ki ) yapmanızı öneririm. Hepsini değilse de birinci ayini yapmak için bir dakika sadece...

5 yorum:

kelebeklerözgürdür dedi ki...

dün akşam yanyana oturmuşken matlarımızın üzerinde - uzun bir aradan sonra - kaç yıldır böyle yanyana oturduğumuzu düşündüm. beş oldu galiba...sonra sana baktım...sonra sen "ben seni çok özlemişim ya" dedin uzandın sarıldın :)...içimde kelebekler uçuştu. krishnamurti der ki "zihin yalnızca sessiz olduğu zaman sevgiyi bilir"...bunu defalarca deneyimledik biz. halen zaman zaman bocalıyorsak, şaşkalozluğumuzdan...

sevdiğimiz, sevmediğimiz, gıcık olduğumuz, delirdiğimiz insanlarla böyle birkaç saat yanyana o sessizlikte oturma şansımız olsa, kimseyi sevmeme şansımız olur muydu diye de düşündüm. çözülemeyecek hiçbir şey kalmazdı o yanyanalıkta...çözülecek birşey kalmazdı daha doğrusu :)

ve düşünsene...insanların birbirinden kolayca vazgeçebildiği bir dünyada, daha da vahimi, insanların kendilerinden kolayca vazgeçebildiği bir dünyada...bizden vazgeçmeyenlerle öğreniyoruz vazgeçmemeyi kendimizden. dediğin gibi eğer nazmi hoca sırt çevirseydi bir noktada, bence bugün ama aylakça ama bazen ittire kaktıra, yoga yapıyor olur muyduk :) onu da geç...bugün durduğumuz yerde olur muyduk? ben kendi adıma bunun cevabını çok net verebiliyorum: hiç sanmıyorum.

ya sen hep cadı kıvamındaydın da...şimdi acaip birşey oldun. gözlerindeki o kıvılcımla...:) rapunzel o gemide ben de olacağım, tibet mibet anlamam. ben durunca ittir beni :))))

öperim seni en güzel zuzaylı dostum :)

Fortunata dedi ki...

"Zihin yalnızca sessiz olduğu zaman sevgiyi bilir" çok güzel cümleymiş Külkedisi.
Gerçekten çok özlemişim seni. Ashramdakiler manyak bunlar demeyecek olsa daha çok sarılıp öperdim. Muse'la çıktığımız akşam da adamın kolundan çıkmadım biliyor musun? Kısmetini bağladım yine:))

Dün ben de uzun uzun düşündüm yanyana susmanın tılsımını. Elbette kelimer çok güçlü ama susmak daha güçlü. Bir dostlukta ya da sevgililikte en değerli şey "huzurlu sessizlik".

Nazmi Hoca'ya ve benden vazgeçmeyen herkese aklıma geldikçe teşekkür ediyorum. Hatta benden vazgeçenlere de teşekkür ediyorum. Aslında her şey tam da olması gerektiği gibi oluyor. Olmamız gereken yere doğru düşe kalka gidiyoruz.

Önemli NOT: Seni almadan gitmeyeceğim sevgili dostum:)))

zafer dedi ki...

ilginç.. :))

http://tr.wikipedia.org/wiki/Yoga

zafer dedi ki...

Hımmmm.. :)

http://alternatifkarma.com/yoga-hayattir-hayat-yogadir/

zafer dedi ki...

..doğru söze ne denir...Kabullenir tabii..Doğu Kültürünün üstünlüğünü her zaman savunmuşumdur !..