Uzun sakin bir yürüyüş yaptım geçmişe doğru. Önünden geçtiğim sokaklar, duvarından atladığım bahçeler, annemin ardımdan attığı çığlıkları duymazdan gelerek üzerinde sek sek oynadığım pasarellalar... Hepsini tek tek anımsadım. Kafamda şapkam, elimde suyum başladım kuzeydoğu istikametinde kıyı boyunca yürümeye. Üstelik eski tersaneden geçerken, talaş ve boya kokusunu içime çekmeyi ihmal etmedim. Yol daraldı, daraldı ve neredeyse bir arabalık toprak yol dışında sadece o vardı. Ev! Yirmibeş yıl önce bıraktığım haliyle oradaydı. İşte o dakika Alice gibi küçüldüm küçüldüm ve öyle çok küçüldüm ki, tüm sevinçleri ve tüm kayıplarının tazeliğiyle onbir yaşıma döndüm! Bu bir mucizeydi.
Yirmibeş yıl evvel Yalıkavak'ın bu kıyısına araba gelmezdi. Daracık, eğri büğrü bir yolu vardı. Koskocaman dalgaları aşarak motorla ulaşırdık buraya. Son gelişimizde babam yoktu bizimle ama annemin kardeşimi ve beni kollarının altına saklayarak dalgalardan koruduğunu anımsıyorum. Serpinti bıçak gibi çarpıyordu yüzümüze. Sarıldığımız plaj havluları iyice ıslanmıştı. Yer yer çatlamış iskeleye, zar zor ama gülerek çıktığımızı hatırlıyorum.
Burası bir masal eviydi. İçinde Erdal Amca ve Sevinç Teyze'nin yaşadığı, yemyeşil bir ormana saklanmış ufacık ama gerçekten mini minnacık bir ev! Basit bir köy evi. Yüz yıllık ve hatta belki de daha eski olduğu için tescillenmiş. Küçücük nişleri, damını taşıyan dev okaliptüs ağacıyla, modern dünyanın değer verdiği her detayı hiçe sayan bir tapınak!
Merdivenlerden çıkınca koskocaman taş bir verandaya ulaşılıyor. Sol tarafta taş bir ocak, sağda eski bir kapıdan yapılmış harika bir masa var. Evin girişinde başımı eğiyorum çünkü gerçekten pervaz çok alçak. İksirin etkisi geçti ve büyüdüm diye geçiriyorum içimden. Gülüyorum. Sola dönüp, mutfaktan geçiyoruz ve Erdal Amca'nın deniz manzarası seyrettiği terasa ulaşıyoruz. "Bak Erdal kim geldi" diye sesleniyor Sevinç Teyze. Yıllardır görmediğim ama sanki dün ayrılmışız gibi yakın hissettiğim adama doğru hızlıca ilerleyip, sarılıyorum. Aynı sakal, aynı ses. Sadece azıcık daha büyümüş bir göbek! Ve sonra farkettiğim tahta bir baston...
İki saate bir kaç günlük sohbetin özetini sığdırıyor, üzerine de adada buluşmak için sözleşiyoruz... Taptaze, neşeli ve sarıp sarmalanmış hissediyorum. Basbayağı mutluyum işte!
5 yorum:
harika. gelmiş görmüş kadar oldum. iyi dinlenmeler.
Teşekkür ederim Aganti Aga, en kısa zamanda biraz Yalıkavak anlatayım o zaman:))Sevgiler..
fortunata, ne zor bir soru sormuşsun:) işin komiği, birinin öbürünün sonucu olması ihtimali de var:))
Hadi canım, yapma JoA :))
sen niyeti bozdun galiba:))
Yorum Gönder