3 Ekim 2024 Perşembe

ROMA

Geç bir günaydın benden. Erken uyanmadığımdan değil, klavyeme henüz kavuştuğumdan. 

Bizim balkonda güzel bir sabah; esintili, sakin. Tüm gerekli ritüellerimizi tamamladık. Kahve içildi, Theodora ve İsis'in bakımı yapıldı. Balkondaki bebek erguvan, biber ve domateslere su verildi. Bulaşık makinesi iki günün sonunda nihayet boşaltıldı ve inanmazsınız çamaşırlar yıkandı ve asıldı!

Geriye duş almak ve Kadıköy'e inmek kaldı, ki onlar öğleden sonra planına dahil. Neyse, emekli öğretmen tadındaki sabah saatlerimin son uğrama noktasındayım, buradayım, ekranın önünde. Ama size sıkıcı sayılabilecek gündelik işlerimden veya depresyona girmemek adına frene basan ruh durumumdan daha fazla bahsedecek değilim. Bugün bambaşka birinin başarı öyküsünü anlatmak istiyorum. Kahramanın adını söylemeyeceğim, çünkü ünlü.

Çok eski tanıdığım değil kendisi ama bir şekilde hayatıma sızmış, tüm farklılıklarımıza rağmen kendini sevdirmiş biri. Sevilmek için taklalar attığı falan da yok. Zor bir ilişki sürdürme tarzı var ama iyi kalpli. Niye zor, zira ikizler.

İşinde başarılı, okuma yazması ve dünyalar güzeli bir evladı olan kırklarının başında akıllı bir kadın. Mutsuzluktan, öğrenilmiş çaresizlikten şişmanlamış, dengesini zar zor sağlayan ama sonunda ha gayret diyerek tüm olumsuzlukları ardında bırakacak kadar da güçlü.

Aylar önce başlayan değişim mücadelesinin meyvelerini toplamak için bir ay içinde ikinci kez Roma'ya uçuyor bugün. Neden? Çünkü akşam bir randevusu var!

Üstelik fazlasıyla hakkı! Zira yirmi yıla yakın aynı adamı sevip, ona inanıp, güvenip kıçının üzerine oturan bir kızkardeşimiz kendisi. Ve son üç yılı bu ihanetler silsilesini sindirmeye çalışarak geçirmiş. Neden mi boşanmamış? Boşanmak insanların düşündüğü kadar kolay bir hamle değil. Bakmayın ben zırt diye boşandım ama genellikle o iş pek öyle olmuyor. İnsan bir süre sonra sadece karısını, kocasını değil, ailesini, inançlarını, ezberleri de boşamak zorunda kalıyor. Boşanmak bir başarısızlık. Öncelikle başarı takıntısı olanlar adına aşırı zor. Sonra toplumdaki statü meselesi var. Ah o statü!

Kahramanımız da o çatallı yollardan yürümüş, elini kolunu vaktiyle fazlasıyla kanatmış biri. Şimdi mi? Şu an yirmi kilo vermiş, mini elbisesini çekmiş ve uçağa binmeden evvel saçlarını yaptıran bir hatun kişi!

Herkes kenara çekilsin bence, birileri hakkı olan hayatı almaya gidiyor. 

Peki bu arkadaşımızı gazlarken ve alkışlarla uğurlarken aynı gaz kendime neden yok? Ben neyi bekliyorum hayata geri dönmek için? Ne olacak ve ben yeniden nefes alacağım. Herkesi yaşamaya teşvik eden ben, niçin inatla hayatı seçmiyorum? Kimden, neden saklanıyorum?

Bilmiyorum...

Hiç yorum yok: