İstanbul'a indiğimden beri yersiz yurtsuz, evsiz barksız hayatıma devam ediyorum... Diş fırçam teyzemde, terliklerim köyde, eşyalarımın bir kısmı Külkedisi'nin malikanesinde... Kimbilir aklımın bende olmayan yarısı nerede? İçimde garip bir boşluk ve o boşluğa inat tanımsız bir enerjiyle sakin sakin nefes alıyorum. Kah meditasyon sınıfında tepinip yeni kestirdiğim saçlarımın tadını çıkartıyorum, kah değişen mevsimin ağır ağır içime işleyen hüznüne ayak diriyorum.
Üç gündür "geldim" diye bağırıyor Sonbahar! C.tesi gecesi A.Er'in güzel kaktüslerini seyrederken yüzümü yalayıp geçtiğinde görmezden geldim ama dün akşam Muse için hazırladığım iftar sofrasında hırka giymek zorunda kalınca teslim oldum mevsime. Ve bugün P.Özer'le Heybeliada'yı tavaf ederken iyice kabullendim; Sonbahar geldi! Yaz bitti. Yarın bir Eylül... Düşünmeden giriyorum mevsime. Annemin aldığı yeşil kazağım dışında hiç bir hazırlığım yok. Babamın en sevdiği renk olduğunu söyledi. Koyu zümrüt yeşili...
Külkedisi "sana bir haller oldu" diyor. Olmuştur inşallah. Zuhal albüm yapmış ya Zuhal'in Halleri diye, ben de yapacağım bir öykü kitabı Elvan'ın Halleri diye. Satar mı bilmem, aslında umurumda mı? Değil.
P. Özer bugün adayı tavaf ederken hayatındaki bir kadının, kocasını boşadıktan sonra inanılmaz bir yaratıcı enerjiyle deliler gibi ürettiğini anlattı. Hatta o kadınla bu yönlerinin benzeştiğini söyledi. İster istemez düşündüm, ben boşandığımda ne olmuştu? Hiç! Ertesi gün yine güneş doğdu. Sonra gece oldu. Kilo almadım, kilo vermedim. Ağlamadım, gülmedim. Boşanmak canıma okumadı benim. Bana dünyaları bağışlamamıştı ki kocam. Ya da aşkımdan ölüp bittiğini de söylememişti. Gelmişti ve gitmişti. Kendimi ne terk etmiş, ne de terk edilmiş hissetmedim. Çünkü aslında evlenmiş bile hissetmemiştim. Sanki her şey kostümlü provaydı! Sertap'ın yıllar önce bir şarkısında dediği gibi "... çünkü ortalama bir aşktık, .... şiddeti vasatın altında, zora gelince kaçtık...."
Bugün, adanın arkasındaki Terk-i Diyar okunu takip ederek ulaştığımız minicik ahşap manastırda terasa dizilmiş kadife koltuklara bakarken - gerçekten göze garip geliyordu 1980'li yıllardan kalma kadife koltukları açık havada görmek - ve içeri girip mum yaktığımda ilk kez hiç kıvırmadan, açıkca, ismiyle dileğimi diledim! Terk - i Diyar Manastırı'nda kaypaklığımı, kendime söylediğim yalanları ve daha pek çok olumsuz özelliğimi sembolik olarak terk ettim; kimbilir kaçıncı kez! Sanki P. Özer, beni sırf bunun için götürdü adaya. Sanki Dubai Prensi sırf bu yüzden adı Heart olan bir parfüm getirdi bana... Ve sanki sırf bu yüzden hiç tanımadığım bir adam kalp çakramı açtı.
Mehmetus, söylesene Marduk ne zaman gelecek? O gelince ne olacak? Sirius'da yaşayanlar çilli mi? Tanrıların Arabaları'nı okumuş muydun sen?
31.08.2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder