5 Ekim 2024 Cumartesi

ÖLÜM, TERK EDİLMEK & KUYULAR

 
Herkesin kendince kocaman kocaman yükleri var; bırakabildiği, bırakamadığı, farkına varmadan beslediği, beslendiği, unuttum sandığı.. Benim de var. Her ayrılıkla, her cenazeyle tetiklenen derin bir terkedilme korkum var. Zamansız gidenlere karşı dinmeyen bir serzenişim var; gitmelerini için için istemiş, hatta dilemiş olsam bile...
 
Farkındalığım her daim işe yaramıyor. Gafil avlandığım, kendimi kuyunun başında değil de, çoğu kez dibinde bulduğum öyle fazla an var ki..
 
Beni hayatta tutan, o en dipte tek başıma otururken güçlü kılan şey ay ışığı ve ejderham. Eğer o ikisi olmasaydı, bütün bunların etimi kavurduğu anlarda her şeyin bir yanılsama olduğuna dair ayamazdım, içim serinlemeseydi yaşayamazdım. Birgün, tıpkı masallardan fırlamış bir ejderha gibi, kendi hikayemde sakince süzülebileceğime inanmasaydım devam edemezdim..
 
Benim mucizem "aramak" oldu; içimde kendimi, dışarıda seni aramak.
 
Bir yılın daha sonuna geldiğimde kuyulara düşmeyeceğimi söyleyemem. Büyüdüm diyemem. Elbette düşebilirim, insanım. Ama ay ışığı benimle olacak, ejderhalara inanmaya devam edecek ve nasıl olsa çıkacağımı bilmenin sükunetiyle içinden geçtiğim, içimden geçen zamanın boynuna dolayacağım kollarımı.
 
Kitaplar okuyacağım dipte, müzik dileyecek, uzun sahil yürüyüşleri yapacağım. Korku geldiğinde derin derin nefes alıp, tıpkı öğrencilerime yaptırdığım gibi kollarımı iki yana açıp, kendimi kucaklayacağım. "Aferim kızıma, bak nasıl da... " diyeceğim.
 
Öleceğim, terk edileceğim, tekrar öleceğim ve tekrar tekrar dirileceğim. Ölümün de doğum kadar yalan olduğunu, her kahkahanın içinde, o anı özleyeceğim ve belki de ardından gözyaşı dökeceğim saniyelerin gizlendiğini bileceğim. Bu da benim döngüm belki?

Hiç yorum yok: