5 Ekim 2024 Cumartesi

BAŞLANGIÇTA SÖZ VARDI...*

 
Annem söyler, dokuz aylıkken konuşmaya başlamışım. Hani konuşmak dediysem simültane tercüme yapacak akıcılıkta değil tabii ama konuşmuşum işte. Fazla sakin, yiyip içip uyuyan bir bebekmişim. Öyle gürültü patırtı yapan cinsten değil de daha ziyade karnı doyup uyku saati gelince başına bırakılan radyo ile uyuyan, oyuncakları önüne konunca "a neden kimse yok" demeden oyalanan bir çocuk. Çok konuşkan mıymışım? Pek sayılmaz. Resim yapmayı sevdiğimi hatırlıyorum. Durmadan herkese ve her konuda resimler yapıp hediye ettiğimi... Okumaya merak sarınca da resim meselesinin yavaş yavaş ilgi alanımdan çıkışını...
 
Okuma yazma işleri gündeme yerleşince kısa zamanda sözcüklerim kelimelere dönüştü. Yıllardır ister yazılı, isterse sözlü olsun her birinin hele ki bazılarının önünü, ardını, kökünü, ekini didik didik etmişliğim vardır. Ne geçti elime? Hiç bilemedim... Bilemediğim gibi önünü de alamadım..
 
Eşelenmek bir yaradılış meselesi, ben kendimi bildim bileli eşelerim; kelimeleri, davranışları, toprağı, tarihi, kitapları, gelmişi, geçmişi... Bir tür iç huzursuzluk belki. Doktora sormak lazım!
 
Tılsımlı hikayeleri, sembollerin dilini çok beğenmem yengeçliğimden midir acaba? Hani şu burç tanımlarında hedefe yan yan giden hayvancık! Kim bilir... Bir hedefim var mı ondan bile emin değilim. Yani mutlaka vardır, her birimizin şu alemdeki rolü bellidir de, ben henüz bana biçilen elbiseyi giymiş değilim. Hala ayaklarımı kime ait olduğu belirsiz bir cam pabuca sokuşturmaya çalışıyorum. Zaten tüm bu mızıldanmalar, bulup bulup yitirdim sanıp, feryat etmeler hep bundan değil mi? Hep yolda olmanın acısı... Hep eve dönmek istemek, fakat yolu uzatmak... Rehberi dışarıda aramakla geçen hayat!
 
*Yuhanna 1:1


09.03.2018
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Hiç yorum yok: