Bu sabah bahar havasında uyandım. Belki günler sonra yüzünü gösteren güneşin etkisi, belki de bugün evde temizlik yapılacak diye içten içe seviniyorumdur? Ne bileyim yahu, insan kendine de yabancı ya bazen!
Neyse konumuz bu değil aslında. Şu ki, göz çevremdeki kırışıklıklar anneminkilerden fazla! Ağzımın iki yanındaki çizgiler de öyle! Neden??? Durmadan gülüyorum ondan mı? Of ya, gülmemek için işimi değiştirmem lazım. Zira küçük insan komik!
Daha doğrusu komik değil, doğal. Ancak biz yetişkinler doğallığımızı her nerede kaybettiysek, tekrar onunla karşılaşınca ister istemez gülümsüyoruz. Çünkü çok acayip bişi!
Sınıfta efsane sahneler dönüyor. Son olanlardan birkaç örnek veriyorum, sonra tekrar kaz ayaklarıma döneceğim. Önce sebebini anlatayım da, bi anlaşılayım.
Şimdi bahsi geçen ikizler, ki ablaları da öğrencimdi yani düşünün bu işi uzun zamandır yapıyorum ve bu gidişle kaz ayakları yazısı ile kalmam, ellerimin üzerindeki yaşlılık lekelerini de yazarım:) Hey hat!, inanılmaz bir aileden geliyorlar. Dolayısıyla kendilerini ifade etmekle ilgili zerre kadar sıkıntıları yok.
Mesela kız, sınıfın kapısından girer girmez doğruca üzerime atlayıp, ardından "ben senin matına geçiyorum" diyor. Hani, geçebilir miyim falan gibi saçma sapan girizgahlar yok. Bodoslama! Bazen "tamam" diyorum, bazen de "yanımdaki de boş, oraya geç de rahat çalışalım istersen" diyorum.
Anlatıyorum ama siz yüzü göremiyorsunuz tabii. Üstelik bu hafta giyilen akıllara zarar eteği de görmediniz!!! Efsane bir tütü! "Baksana Elvan Öğretmen, beğendin mi?"
"Beğendim tabii, çok yakışmış"
Burada kocaman bir gülümseme karşılıklı! Öyle güzel gülüyor ki pencereden taşıp, caddelere sıçrıyor ışıltısı!
Oğlan daha sakin. Onun da yüzünde kocaman bir gülümseme var. Nasıl oluyor bilmiyorum, bir soru soruyorum ve kız atlıyor "biz aynı evde yaşıyoruz, ikiziz ya!"
Hadi ya, demek aynı evde yaşıyorsunuz!!!! Gel de kopma:)))
Sonra dans başlıyor. Kızlar el ele tutuşup dönerken, erkek adam solo! Ama ne solo! Müzik bedeninde okunuyor, o kadar!
Bu arada bir hanım kızımız daha var ki, kendisi gerçek bir Tomurcuk ve Sevecen hayranı. Konu nasıl oluyorsa oluyor, mutlaka oraya geliyor. İ., nefis bir yaratık, onun da ağabeyi öğrencimdi. Belki hatırlarsınız, önce beni sevme diyen ve sonra gizlice "seni seviyorum" notları yazan ve şimdilerde Fide'nin bahçesinde belime sarılan M.! Ah ya, bunlar koca kadınlar ve adamlar olacaklar ve ben onlara sarılmak için parmak uçlarımda yükseleceğim değil mi?
İ. ye dönersek, kıyafet on numara. Artık anne nasıl seçiyor bilmem çok zevkli. "Beğendin mi?" diyor. Ben de "beğendim tabii, bugün çok şıksın" diyorum. Bize gittiği tiyatro oyunlarını anlatıyor. Belli ki çok etkilenmiş. Sınıftan çıkarken bağırıyor "seni doğum günüme davet edeceğim" Ben de bağırıyorum "olur, mutlaka geleceğim!"
Ardından diğer sınıfla birlikte Ö. geliyor, boynunda bir kağıt: Ö. 5,5 Yaşında!
"Tatlım bu nedir?"
"Yarın 6 oluyorum ya, onun için"
"Aaa ne güzelmiş!"
O gün konumuz sevgi, zira sevgililer günü kutluyoruz. Bu sebeple çocuklara tek tek notlar yazdım. Küçük Prensler ve renkli mandallarla süsledim. Sevgi sözcükleri söylemek ve sarılmak üzerine uygulamalı bir ders yaptık. Elimde öyle sevimli videolar var ki, kaşlarımı çattığımda bir tanesini açıyorum ve işte o zaman da kaz ayaklarım çıkıyor! Ne var bu kadar gülecek demeyin, öyle içtenler ki...
Tanrım güneş yüzünden iki kaşımın ortasında bir çizgi, küçük insan sebebiyle de kaz ayakları verdin ya bana, vallahi bilemiyorum ne desem? Şansıma şükretmek galiba en iyisi:))