16 Şubat 2017 Perşembe

CEBİNDEKİ DELİĞE DİKKAT ET; UMUT DÜŞMESİN!

 
 
 
 
Şehrin gürültüsünden epeyce sıyrılmış bir evde yaşamama rağmen Sağır Bahçe'yi özlüyorum... Çünkü içimi duymak istiyorum. Balkonumun önündeki bahçeye bakıyorum da eğer ona bir isim vermek isteseydim sanırım Yalnız Bahçe derdim. Etraftaki apartmanlar ve fazlasıyla yeni binalar arasında o kadar yalnız görünüyor ki palmiyeler, bin dokuz yüz yetmişlerden gelen köhnelikleriyle bana umut esinlemiyorlar. Umutsuzluk iç sesimi perdeliyor. Duyamıyorum.
 
Oysa hayat bu umutsuzlukla yaşamak için çok kısa.
 
Victor her sabah soğuk suyla yıkanırdı. Yıkanacak zamanı yoksa soğuk suyu yüzüne kollarına çarpar, sonra havlu ile masaj yapardı. Önce bedeni canlandırırdı. O zamanlar kapı aralığından bakardım ona ve gülerdim. Hem aynı kafadaydık, hem de benim zihinsel etkinliklere ve entelektüel birikime verdiğim değer bizi farklı kılıyordu. Yine de içsel olarak onun yaptığı her şey bana doğru gelirdi. Ye dediğini yer, iç dediğini içerdim. Uygulamaya hazır değildim ama  ardında yürüdüğü hayatı izlemekten çok hoşlanıyordum. Yolunu kaybettiğim yuvamdan biriydi o. Tanışıklık hissi başka nasıl anlatılır bilmem..
 
Neyse, şimdi bunca yıldan sonra aynı şeyleri yapıyorum. Güzel bir kahvaltı, harika bir duş. Bütün bedeni fırçala ve  ardından yoga matına zıpla!
 
Zihnin ileri geri salınımlarının bedene ve ruha verdiği hasardan birkaç dakikalığına sıyrılmanın ödülü ışıldayan bir cilt ve neşeli bakışlar. Çocuklarla yoga yaptığım günlerde eğer ders çıkışı birileriyle buluşursam benden taşan ışığı mutlaka görüyorlar. Bütün bunların mesajı çok açık: Kımılda, neşelen, koş, coş, dans et, yoga yap. Hımbıl hımbıl oturma!
 
Umut, kafasını kuma gömen, olumsuzu çok lazım bir haltmış gibi durmadan tekrarlayan, döngüyü kırmak, hiç olmazsa esnetmek için hiç hamlesi olmayanlara gelmeyecek. Umut, ona inanan, onun varlığını arzulayanlara gelecek. Hiç mi derin kuyulara düşülmeyecek? Elbette düşülecek. Küfürler, acıklı şarkılar, lanet okumalar olacak. Soru şu ne kadar sürecek bu hal? Oraya yapışacak mısın yoksa zıplayıp çıkacak mısın o kuyudan?
 
İşte tam burada akıla ihtiyaç var. Söke'ye gittiğimizde Mürsel çamura girmişti. Ege ona baktı ve hiç sesini çıkartmadı. Mürsel de işi abartmadı, yanlış hamleyi görünce hemen oradan çıktı. Evet, çamura bulanmıştı ama sadece bacakları. Ege ilk bulduğumuz suyla onu sakince yıkadı. Sonra biraz güneşte koşturdu ve bataklık ardımızda kaldı.
Sonra anlattı. Başka bir arkadaşının köpeği de aynı şeyi yapmıştı. Ama o çamurdan hemen çıkmamış, kendini iyice bulamıştı... İki köpek,  aynı durum ve iki farklı seçim!
 
Umudu beslemek ve umutlu kalmakla, karanlığa sarılmak arasındaki fark da bu kadar basit aslında. Bulduğun ilk suyla yıkanıyor musun? Çözüm ararken neşene sahip çıkıyor musun? Negatif insanlardan uzaklaşırken bile onlara şefkat beslemeye özen gösteriyor musun? Dans ediyor musun dans? Yoga? Neşeli müziklerden bir liste yap kendine dostum! Ah bir de severek ve sevilerek sarılıp sarmalansan bi şeyin kalmayacak bak gör:)
 
 
 
 

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Ellerine sağlık :)

Fortunata dedi ki...

:)