25 Şubat 2017 Cumartesi

BAHAR VE YİĞİT OKUR

 
 
Geldi geldi. Kesin bilgi, zira cemre düştü, mine çiçekleri açtı. Şu an itibariyle önümüzdeki üç ayı mevsime methiyeler düzerek geçireceğiz. Ha, aranızda daha iyi işi olanlar varsa onu bilemem. Kendi adıma,  her bulduğum fırsatta kıra bayıra çıkacağım. Bol bol okuyacağım. Elimdeki işleri bitireceğim ve yüzme sezonunu gün sayacağım.
 
Elbette o arada ülkede yer yerinden oynayacak. Güneş tutulacak, akıllar tutulacak, ardından kim bilir nasıl bir macera selinde hangimiz nereye savrulacağız? Bilmiyorum. Hiçbir şeyi önceden bilmek, henüz gelmemiş bir an için endişelenmek istemiyorum... Doğmamış çocuğuna okul arayan annelere benzemek istemiyorum. Bi doğsun, biraz oynasın, büyüsün, okul buluruz. Olmadı gitsin mahalle mektebine!
 
Dün arkadaş tavsiyesiyle ilk Yiğit Okur romanımı bitirdim; Hulki Bey ve Arkadaşları. Gerçekten beğendim. Yazarın bağıra bağıra veya sessizce kendini ortaya koyduğu, satırları bazen mürekkeple, çoğu zaman da okkasını anılara daldırıp, bizzat  et ve kanla yazmasını seviyorum. İşte o zaman yazar ve okur arasında bir tür kan kardeşliği, adını bulamadığım bir akit imzalanıyor.
Hiç yüz yüze gelmediğiniz biriyle bağ kurmak sanırım böyle bir şey.. Hele ki anlattıkları mekan, zaman ve konu olarak sizi yakalamışsa, işte orası sözün bittiği yer oluyor.
 
6-7 Eylül farklı kişilerden dinleme ayrıcalığına eriştiğim bir tarihtir... Duyduklarım karşısında hissettiğim mahcubiyeti belki başka bir zaman anlatırım... Birilerinin sebepsiz yere ölmesinin ardında yine başkalarının politik ve ekonomik çıkarlarının olması ne kadar tanıdık değil mi? Vah bizi "insan sosyal canlıdır" diye tanımlayan antropologlara!
 
Sanırım Yiğit Okur'un başka romanlarını da okuyacağım. Geçen yıl vefat etmiş olmasına üzüldüm... Bana üç biraya patlamasıysa ayrı bir güzellik! Söz sözdür Ege, biralarını alacağız :)
 
 

Hiç yorum yok: