18 Ocak 2017 Çarşamba

BİRKAÇ PLAK, BİRAZ MANDALİNA & ANNE HİKAYELERİ...

 
Aylardır bir arpa boyu yol almayan ve ilk görüşmeden itibaren ne hikmetse hiç ama hiç içime sinmeyen bir işi, bu sabah nihayet reddettikten sonra epeyce hafiflemiş olarak anamın evine gittim. Her zaman şahane anlaşamasak da insanın kuyruğunu eline alıp gidecek bir anne evi olması güzel...
Gücümü toplamaya, başka bir zaman diliminde kalmaya ihtiyacım vardı. Canım hiç bir işle ilgilenmek istemedi. Sanki önüne geçemediğim bir tuhaflık vardı da, her şey benim dışımda yavaşladı... İstesem de çalışamıyorum, okuduğumu da anlamıyorum. Öyle bir durmak hali geldi...
Son buluşmamızda anneme, ona daha önce hiç anlatmadığım bir hikayeden bahsetmiştim... Bu defa o, şimdiye kadar konuşmadığımız, bilmediğim, kendi özelinden anlattı....
Anne kız olduğumuzu unutup, iki kadın olarak konuşmayı özlemişiz...Plaklara baktık, düzelttik. Dinledik. Kahve içtik... Daha iyi ne olabilir ki bu yağmurlu havada derken, annem Ada'nın ona nasıl öpücük verdiğini gösterdi! Ada'nın ne kadar da çirkin bir kedi olduğuna baktık, güldük. Boşuna demiyorlar Allah çirkin talihi versin diye:)
 
Sonra teyzemin yolladığı mandalina kolisi geldi. Oley! Nasıl güzel bir kokudur bu...
Sırtımda mandalinalarla evime doğru yürürken aklımda doğum hikayemi yazmak vardı. Mesela şöyle başlayabilirim.
 
Bir varmış bir yokmuş... Elindeki son kibritle ısınmaya çalışan Kibritçi Kız, tesadüfen kapısının önünden geçmekte olan Kurşun Askeri görünce, telaştan ayağı kaymış. Ve elindeki ateş zavallı adamın gözlerini kamaştırmış! Dokuz ay on gün sonra havuç rengi saçları olan bir kız bebek dünyaya getirmişler!
Mandalina bahçesinin ortasındaki yeşil perdeli odada büyüyen  bu bebek, evin önündeki havuzda bir o yana bir bu yana yüzen Japon balıklarını seyredip,  Rapunzel masalı plağını dinleyerek uzatmış saçlarını. Kendini Behrengi'nin masalındaki Kırmızı Balık sandığından, gerçeklik duygusu hiç gelişemeyen küçük kız, aslında benden başkası değilmiş!
 
Çok güzelsin yağmur, söylemiş miydim?

Hiç yorum yok: