19 Ekim 2016 Çarşamba

OKULDA MANDALA

 
 
 
 
 
 
 
Her şey dün oldu, kabul ediyorum. Fakat zaman bulup yazamadım. Zira okuldan eve döndüğümde beni bekleyen mutfak işlerim ve ev ödevlerim vardı. Aylardır, önce belimin hassasiyetinden, ardından yoga çalışmaları sebebiyle evin mutfağına uğramamıştım. Ne yalan söyleyeyim, özlemişim.
Yaptığım pirinç unu muhallebisi anneminki gibi olmasa da yoğurt gayet başarılı. Eh, bu da fena bir başlangıç sayılmaz.
 
Neyse, konumuz benim hamaratlığım değil, dün okulda yaşadığımız güzellikler.
 
Küçük Kara Balık derslerim malumunuz Salı günleri yapılmakta. Dün mevsim dönümü sebebiyle nispeten çocuk sayımız azdı. Hava yağmurlu ve ısı da düşük olduğundan çocukları fazla hareket ettirip terletmemeye karar verdim. Zaten aklımda ne zamandır mandala boyamak vardı. Amma bizim yöntemlerimizle.
 
Malzemeler basit:
Dişçilerin kullandığı yassı ve geniş çubuklar ve keçeli kalem.
 
Bundan sonrası çok keyifli. Güzel bir müzik, köşkün pencerelerinden görülen muhteşem renkli yapraklar ve biz!
 
İlk grubu bu çalışmanın biraz dışında tuttum, zira yaşları epeyce küçük. Onlarla yoga pozlarıyla tanışma oyununu devam ettirdik. 
O da çok eğlenceli bir oyun. Gerekli olan tek şey "neşesi yerinde bir öğretmen ve yoga pozlarını gösteren resim veya fotoğraflar!"
Sonrası sizin drama ve seslendirme becerilerinize kalmış:)))
 
İkinci, üçüncü grupla mandalanın her zaman kağıt kullanılarak yapılması gerekmediğini konuştuk. Sonra da elimizdeki hazırlanmış çubuklarla mandala denemeleri yapmaya başladık.  ( Çubukları ben önceden evde boyamıştım. Tavsiye ederim, bir tür rehabilitasyon:))
 
Eğlencenin büyüğü son gruba kalmıştı. Zaten bu minicik adamların hemen hemen hepsi gülüp coşmaya hazır geldiklerinden işim pek zor olmadı.
 
Onlara da mandala meselesini bir kez daha anlattım. Senede iki kez bu çalışmayı yaptıkları için üçüncü yılın sonunda neden bahsettiğimi gayet iyi anladılar. Buradaki asıl sürpriz bu kez farklı bir malzemeyle çalışacaktık ve hep birlikte bir tek mandalaya odaklanacaktık.
 
Oldu!
 
Üstelik gayet de güzel oldu. Neredeyse tüm dikkatleriyle çalıştılar. Elbette E ve D  ve Z ile A arasındaki mırıltıları tam anlamıyla sıfırlayamadık ama bu durum çalışmamızın bütününü olumsuz etkilemedi.
 
Bakın çocuklar neler yaptı:
( Yukarıdan aşağıya doğru anlatıyorum)
 
A.  (kız çocuk, yeni abla oldu:)) : Burada günlük hayat var. Tartışmalar, neşeli dakikalar, okumayı öğrenmek, bebek ağlaması!
 
Z. Güzel bir günde luna park a gitmiş çocuk.
 
Ö. ( Bu yıl flört etmeye başladığımız, annesi de yoga öğretmeni olan yakışıklı ) : "Öğretmenim şuradaki kızı görüyor musunuz?" "Hangisi Ö. ?" "Şu işte, uzun saçlı. O sizsiniz ( Ö. burada çubukta sağdan ikinci figürü gösteriyor ) " "Hımmm" "Buradakiler ne yapıyorlar biliyor musunuz? Dans ediyorlar!"
 
D. ( Hassas ve özel ruhlardan biridir kendisi:)) : "Çalışmanda ne anlatmak istedin D.?" "Of, ev çok karışık! Annem bazen iki kitabı birlikte okuyor, bunu ona yaptım ikinciyi okurken, yerini kaybetmesin" "Ayraç mı oldu bu çubuk?" "Evet!"
 
İ. ( Kibar ve her daim uyumlu, hızlıca kavrayan bir peri kızı ) : "Ne kadar güzel görünüyor bu kalp siyahın ortasında" "Çünkü gece!"
 
Hayatımı anlamlandıran Küçük Kara Balıklar olmasaydı, her gece yattığımda küçük bir "kırmızı balık" olduğum için şükretmezdim! Zor günlerden geçtiğimizin farkındayım... Bu yüzden bana çok iyi gelen derslerimizi yazıp paylaşıyorum. Çünkü çocuk kafası bir tür "aydınlık ve temiz alan". Tavsiyem odur ki, etrafta çocuk bulduğunuz anda bir sohbet konusu açın ve bir süre dünyaya küçük insanın gözleriyle bakın. İnanın yüksek bir dağa çıkıp, ciğerlerinizi oksijenle doldurmuşçasına ferahlayacaksınız:))
 
 
 
 
 
 

Hiç yorum yok: