Baban ölmüş. Ne demeliyim bilemedim. Kurtuldun belki de manevi bir yükten... Anlattıkların doğruysa eğer.. Bakalım bu kayıp senin üzerinde nasıl bir etki yapacak? Hayata bağlılığın, madde dünyasıyla ilişkin ve maneviyatın bu deneyimden nasıl bir evrilmişlikle çıkacak?
Sonuçta adettendir, bir masal yazar ve sabır dilerim. Ama sana değil, çocukluğuna...
Bir varmış bir yokmuş, masal bu ya, bütün kedilerin okula gittiği, insanların okuma yazma bilmediği, hatta çoğunun kör olduğu bir ülke varmış. Bu ülkenin yönetiminden kuşlar sorumluymuş. Her yıl yönetim değişir ve en çok oyu alan kuş türü bir sene boyunca iktidarda kalırmış.
O yıl, yani bütün bu anlatacaklarımın gerçekleştiği yıl yönetim akbabalardaydı... Şimdi geri dönüp baktığımda, en az bundan etkilendiğimi anlıyorum... Çünkü inşaat sektörü yüzünden delik deşik olan caddeler, sokaklar öylesine kalabalıklaşmıştı ki, neredeyse insan sayısı kadar fare ve yılan vardı kaldırımlarda.... farelerden korkuyordum..
Fazlasıyla sessiz bir sonbahar sabahında, caddenin kaldırımlarına dökülmüş yüzlerce yaprak arasından patilerini son bir gayetle sürüyerek Sonbaharı Sevmeyen Kadın'ın evine gitmeye çalışan Tekir, onun eve geç geleceğini hatırladı. Yapacak fazla bir şey yoktu. Apartmanın altındaki pidecide bekledi. Pideci amcalar iyi kalpli insanlardı, onların sadece gözleri kördü, henüz kalpleri körleşmemişti. Tekir i öyle ıslanmış ve yorgun görünce hemen bir çorba hazırladılar. Sağa sola dökmesin diye kasenin altına da bir gazete yaydılar. Tekir, çorbasını içerken, gazeteyi okumaya başladı: Merhuma şu, merhum bu oğlunu, adaletli bir kadın eşini, mağdur bir oğul babasını, umursamaz bir gelin ve bir o kadar dünyadan habersiz torun da dedelerini kaybetmişlerdi.
İyi de bütün bunlardan Tekir'e neydi?
Çorbasını içti, o sırada Sonbaharı sevmeyen Kadın da geldi. Bütün gün, düşen yapraklarını yerine yapıştırmaktan bitap düşmüştü. Zar zor gülümsedi, Tekir i kucakladı ve yukarı çıktılar.
O akşam üzeri gökyüzünde hayalleri eriten bir asit yağmuru vardı. Birazı Tekir'in yüzüne yağmıştı ama o hemen gidip suratını yıkadı.
Akşam boyunca bin bir türlü tatlı pişirdiler. Elmalardan, armutlardan kuleler, çikolatalardan yapay göller yarattılar. Tekir hiç gülümseyemedi. Okuduğu cenaze haberine takılmıştı aklı...
Uzun yıllar sonra garip bir tesadüfle önüne çıkan haber onu akbabalar hakkında düşünmeye zorlamıştı... Gazetedeki haber bir akbaba ailesine aitti. Tekir yüzlerce insanın kalbini yiyerek beslenen bu aileye merhamet hissedemedi... Patilerini yüzünde gezdirip gözyaşlarını sildi ve ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder