E.S'a itaf edilmiştir.
Dostluk pek çok şey üzerine kurulabilir ama onu üç ayaklı bir tören kabına benzetirsek, içinde her ne kaynarsa kaynasın, öncelikle sağlam üç ayağı olmalıdır diye düşünüyorum. Benim kitabımda bu ayaklardan biri güven, diğeri koşulsuz sevgi ve sonuncusu ruh tanışıklığıdır. Bunların sağlam olmadığını gördüğümüzde ise o, dünyanın en görkemli kazanında ne kaynatırsak kaynatalım, içerken sorular takılacaktır boğazımıza. Kalbimiz asla huzur bulmayacaktır dostumuzun gözlerinde.
Dostum ol demek, sevgilim ol demekten daha zor olmalıdır. Ancak bir densiz güvenini kazanamadığı sevgilisinin dostluğuna talip olur. Ancak bir densiz kaybettiği oyunda kırdığı oyuncakların parçaları arasında kazanç kırıntıları arayarak teselli bulmaya çalışır. Ve ancak bir densiz ayrılığa değil, kendi tutunamayışına içerler. Ve son olarak ancak bir densiz ayrılık* mektubuna dostluk gibi kutsal kelimeleri yama yapar.
Kendi çamurunu yoğuramamış insanlardan uzak bir hayat diliyorum tüm dostlarıma. Ve "Geçmiş olsun bana!"
*Birlikte olanlar ayrılır, hiç birlikte olmamışların ayrılık mektubu yazması da ayrıca ilginçtir ve bi tabii komiktir:))
27 Temmuz 2008 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
eyyy Rapunzel,sen o cömert sevginle dolu o kocaman kalbinle ,kırmızı halat gibi örgülerini, kalbine ulaşmak için merdiven yapan ve ağırlığıyla asılmaktan ve tüm ağırlığına bir de kişilik zaaflarının kum torbalarını da ekleyip iyice ağırlaşan bir takım prens olma azmindeki ama kimse için asla gerçek prens olamadığının zavallılığındaki kişilere şans tanırken bu şansı kullanamayanlar, silkeleyip onları kırmızı örgülerinden atsan bile avuçlarında kalmış birkaç teli koklaya koklaya ve rüzgarda onları da ellerinden kaçırmamak için sımsıkı tuta tuta, hala seni ellerinde tuttuklarını sanabilme hatasından ne yazık uyanamıyorlar. O birkaç telin kökünün olmadığını görmüyorlar. Dostluğun anlamının sevgiden aşkdan da derin ve devamlı olabileceğini bilmiyorlar ki, o yoksa bari bu olsun diyerek, senden daha da büyüğünü dileyebiliyorlar ise, bence sen gerçekten sabrınla eşsiz bir meleksin
sevgili rapunzel,
ruhunda bataklık olan adamlar'dan girecektim konuya, ama pamuk prenses ve yedi cüceler masalını anımsatmak geldi içimden.
cücelerden hiçbiri, pamuk prensesin sevgilisi olmanın hayalini bile kurmamıştır sanırım. kurdularsa bile bu düşlerini kendilerinden bile gizlemişlerdir. cüceler, masal boyunca pamuk prensesle birliktedirler. onunla gezer, onunla yaşar, onun pişirdiği yemeklerden yerler. ama pamuk prensesin sevgilisi olmaya talip olmanın belki onları komik duruma düşüreceğini bildiklerinden/sandıklarından, onun dostu olmak, onun etrafında yaşamak onlara masalları boyunca yeter. bu cücelerinin her birinin bir adı vardır, ama hiçbiri tek başına masala adını yazdıramaz. masalın adı, pamuk prenses ve yedi cücelerdir. ha, ayrıca, pamuk prenses onlara masal boyunca, cüce olduklarını hissettirmez. onlarla yaşar, paylaşır. ama onlar, aynaya baktıklarında, cüce olduklarını bilirler. bildikleri davranışlarını belirler, davranışları da kaderlerini...
insanlar, rollerini kendileri biçerler. bu hem bir güç kılıcıdır, hem de zehirli bir elma...nasıl kullanacağımız bize bağlı. ben buna inanıyorum.
masalın sonuna polyanna bakışı atacak olursak...zehirli elmayla uykuya dalan, prensin öpücüğüyle uyanır.
Sevgili Külkedisi, eğer cüce cüceliğini bilmemiş ise masalda burada kusur Pamuk Prenses kardeşimizde olmasın:))?
Ama yuttu elmayı bir kere, çaresiz bekleyecek artık:)))
Selam Rapunzel...,
Dostluk adına söylediğin kutsal gönül kitabındaki kriterlerine aynen katılıyorum...
Ve yine aynen katılıyorum, birine sevgilim ol demek daha kolaydır,.dost olarak hayatına almaktan....
Ancak...bu " bazı " insanlar için geçerli olsa gerek, kelimelerin ve gözlerin gücünü bilen insanlar için ....
Bırak.. her kimse, enkazdan hala kazanç kırıntıları
arasın...bulduklarıyla mutlu olduğunu sansın...
yer kalır, yol gider hep.....
Yok ki ne yol, hiç bir yere varamayanından:))
Yorum Gönder