17 Temmuz 2008 Perşembe

Gidememek?


Adamın biri *- ya da kadın bilemedim:)))- bologuna güzel bir fotoğraf koymuş, masal gibi bir fotoğraf. Durduğu bölümün adı ise "Serbest Düşüş". Beni çok etkiledi. O eşşiz sandığım kaygılarımı, içimi hüzünlendiren biricik kareleri başka bir gözle görmek içimi rahatlattı. Hele bir de zahmet edip bana kısa da olsa bir yorum yollamasına pek bir mutlu oldum. Malumunuz blog denilen şey eş, dost ve röntgenci sevgillilerce okunur genellikle. Yani benimkinin kaderi bu oldu desem gülmeyin lütfen.
Amaçları çoğu zaman satır aralarında kendilerini ya da sizi yakalayıp, hesap sormaktır. Tıpkı ucuz magazinciler gibi olmadık yerlerinden keserler yazınızı ya da fotoğrafınızı... Hesap sormalarını tercih eder hale gelirsiniz bazen, çünkü kafalarında kurup kurup sonra olmadık anlarda kusmalarından çok çok daha iyidir. Hatta çoğu kez yazarken "ulen bakalım şimdi ne olacak" diye, bir kriz yaratmanın hazzını da iliklerinizde hissedersiniz. Ama kalem böyle birşey; duramazsınız!
Kızmam ben onlara, çünkü çok konuşup aslında laf kalabalığı yaparak ve aslında bir şey anlatmayarak, kelimelerden örülmüş kulemde yaşarken bu insanlar ne yapsın?? Haklılar. Ve aslında aptallar! Afedersiniz...
Ama baksanıza fotoğrafa, sadece benim içim acımıyor değil mi? Hadi isim bulalım bu güzel işe;
Anların kıyısında, Hayatın Ucunda, Zorunlu Elveda, Gidememek, Geçmişte Kalmak.. Bilemedim.
Ama seyrettiğim en güzel filmlerden olan "Aşkın Gücü" nde buna çok benzeyen bir sahne vardı. Adam ölmüştü, aklını kaçırmış karısı hayatta kaldığı için inanılmaz endişeliydi ve baktığı şeyler ona çok perişan, rezil ve kötü bir duygu veriyordu. Ölü ya da diri onunla olmak istiyordu. Taa ki yardımcı meleği ona aklını başına toplayıp bakış açısını değiştirmesi gerektiğini söyleyene kadar. Ve başardı! Gücünü topladı ve genel geçer tüm kuralları yok etti.
Size saçma sapık gelebilir ama o fantastik filmde pek çok belgeselde bulamadığım bir gerçeklik vardı: Gerçek aşk! Gerçek güç! Hadi seyredin de saçmalamaya bir süre sonra beraber devam edelim:))
*kim ve neler yazmış diye bakmak isterseniz: http://www.skoer.com/?paged=2

3 yorum:

pilatescadisi-pilateswitch dedi ki...

Bu resmi ben de az önce arkadaşın bloğuna tıklayınca gördüm. İlginç geldi. Bana hüzün ile beraber verdiği duygu hücreslleşmiş yalnızlık içinde hala dünyamızın yıklımaya devam etmesi.. Yani aslında öyle deeğil ama sanki bu resimdeki kişi için böyle. İçine dönmüş, küçülmüş de küçülmüş, kendine fanustan bir dünya yaratmış, öçok da romantik ve hoş. Ama dünyası hala yıkılmaya devam ediyor. Çünkü iç gücünü bulamamış.. Çünkü kendini zarar görmemek için fanusa sokup kendi alemini kursa da içinde dışarıya sığmayacak kadar büyük bir dünya var ve bu dünya hala umutlarla dolu ve bu zavallı malesef o umutlara bile karamsar baktığından yıkım devam ediyor. Elinde hiç bir şey kalmamışın aczinde , uçurum kenarına oturmuş sanki, yıkılanlarla beraber , oradan yıkımla düşmek için. Atlamaya bile cesareti yok. Yıkımı bile bekliyor ve umutsuz.. Daraltıcı.. Anlamı yoğun ve bence çok umutsuz.. Onun yerine kupkuru kalmış çöl gibi kuru bir alanda kökleri bile dipte su olmadığı için suyu aramaya yüzeye çıkmış korkunç pençeler halinde olan bir kuru ağacın en üst dalında, inadına umutla fışkıran bir fıstık yeşili yaprakçık ve tomurcuk çiçek beyazının yanına konmuş yuva yapan kuşu tercih ederim...

Fortunata dedi ki...

Çok haklısın, içini acıtıyor insanın gercekten... Daha fazla bakamam gibi geldi ama diğer yandan duvarkağıdı yapıp seyretmek de istiyorum. Ne manyagız yahu!

skoer dedi ki...

duvarkağıdı yapan arkadaşlara manyak dedik gibi oldu ama. bu benim için sorun değil.

sanki içinde bir yerlerde bir huzur var. sonunda kaybetmiş bir insan olacak olsak bile huzuru barındırabiliriz umudu veriyor bana. evet evet hala umut var. zaten en son umut terkmez mi insanı...