3 Nisan 2016 Pazar

MORRISSEY NE DEĞİŞTİ ARAMIZDA?

 
 
1 Nisan sabahı Agi ile buluşmak için deniz otobüsüne giderken önümden geçen arabada Let Me Kiss You çalıyordu. Araba kırmızı ışıklarda durdu, ben de adımlarımı yavaşlattım. Bahardan mıdır nedir, müziksiz yürümek anlamsız geldi.
Ah bahar... İnsanı umutlandıran, yenildiği meydanlara çağıran bir kokun var. Morrissey kardeşimin hissettirdiği de bu olsa gerek!
 
Eskiden sonbaharı severdim. Sahi sever miydim? Yoksa edebiyattaki yeri, hüzünlü çağrışımları mı etkilerdi beni? Çok etkilendiğim için sevdiğimi mi düşünürdüm? Hatırlayamıyorum.. Yıllar sonra geriye dönüp baktığımda, dilerim bir gün önüme bakmayı öğrenirim, asıl sevdiğim mevsimin ilkbahar olduğunu anladım.
 
Şimdilerde hayat bana güzel. Şehrimde erguvanlar, mor salkımlar ve leylaklar açtı! Hatta laleler. İstanbul'un en güzel günleri başladı.
 
Keşke patlayan sadece bahar tomurcukları olsaydı...
 
U2 konseri istedim birden.. Zıplaya zıplaya şarkılar söylesek. Ah ya, bak şimdi ne düşürdüm aklıma!
 
 
Bahar serbest çağrışım yapıyor. Aklım bir kırda bayırda, bir kentte. Aslında beni, tası tarağı toplayıp gitmekten alıkoyan korkularımdan, sözde sorumluluklarımdan bir kurtarsam kafamı, topuklarım popoma vura vura kaçacağım İstanbul'dan. İnsanın sevdiği hakkında böyle kaçacağım senden falan demesi güzel değil ancak bana yaşama şansı bırakmadın İstanbul. Önce sen terk ettin. Şimdilerde kocasından dayak yediği halde evden çıkıp gidemeyen bir kadın gibiyim. Bana hissettirdiğin tam olarak buna benzer bir şey...
 
Mutfaktaki arapsaçına baktım. Solup gitti diye üzülmüştüm. Bingül, düzelir demişti. Gerçekten de düzeldi.. Nasıl mutlu mesut güneşe doğru uzanmaya çalışıyor. Çok seviyorum onu.  Böyle şeylere tanık olmak içinde bulunduğum ana inancımı arttırıyor.
Evet, önümüzdeki Haziran benim bir yıl önce hayal ettiğim gibi olmayacak.. Peki ya daha iyi olursa?
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Hiç yorum yok: