"böyle koşmakzızın durduğumda aklıma düşünme şeyleri geliyo. ama sevinçli düşünsem bir anda yine koşmak isdiyorum, hüzünçlü düşünsem ozoman da ağlamaklı oluyorum hemen sümüğüm akıyo. nebicim ruh halim var... belki de ruh ve sümük hastalıklarına yatırılmam gerekiyodur..."
Üzüm ve Diğer Şeyler
Şehre sığamadım. Sabahın köründe kendimi sokaklara attıysam da ne Üsküdar kesti, ne Ayvansaray... Kuledibi de yalandı, Şişhane'de. Hatta Kadıköy bile.
Ne oldu bilmiyorum. Kendime kızgınlığımı bir kenara bırakamayışım, bir kez daha başıma iş açmak üzereyken ipten dönmek, sanırım sinirlerimi yıprattı. Dikkatimi dağıtmak için her yolu denedim. Olur olmaz insanları aradım; sırf kafam dağılsın da kendime sataşmayayım diye.
Nedense, sadece ben üzülüyormuşum da geri kalan herkes zevk içinde yaşıyormuşçasına gerim gerim gerildim. Oysa gün, bana vaziyetin hiç öyle olmadığını, ben kendi çözümsüzlüğümle cebelleşirken, haberleşemediğim dostlarımın da başına gelmedik iş kalmadığını anlattı. Üzüldüm... Bu defa da pireyi deve yapıp, asıl olmam gereken yerde bulunamadım diye hayıflandım. Acaba ne sanıyorum kendimi??? Beş kollu, on gözlü, sonsuz zamanı olan ve de büyük bişi mi?
İstanbul'un erguvan zamanına da sığamadıysam, ben bu şehirde kalamam artık. Ya gideceğim, ya da ruh ve sümük hastalıklarına yatacağım:) Zira koştum olmadı, durdum olmadı, aradım belamı buldum, aramadım huzursuzluktan tükendim. Ne ettiysem, kuyruğunu yakalamaya çalışan kediden bir adım öteye pençemi takamadım!
Kurtuluş'a gidip kapıyı çalmak ve sen ne çirkinmişsin yahu, ben bununla yenişemedim demek istiyorum. Ne kendini beğenmişliktir bu, neyine güveniyorsun diye sormak istiyorum. Zayıflığın, pisliğin bana koktu, sen bu kokuda nasıl yaşıyor, kendini nasıl aklıyorsun demek istiyorum. Ne mi yapıyorum? Egom incindi üstadım ve hala olan bitenin kahramanı sanıyorum kendimi! Acaba niye tam bu noktada patinaj çekiyorum yarebbim??
Yok yok, belki de ruh ve sümük hastalıklarına yatırılmam gerekiyodur sadece.
Bilinmez sabahın şafağındayım kısmetse!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder