26 Nisan 2016 Salı

ÇOCUKSUZLUK, ÇOCUKLAR VE ÇOCUKLUK...


 
Salı günleri okula gitmek bir zevk.. Sadece, mezuniyet yaklaştıkça ayrılık anını  düşünmeden edemiyorum. Belki bu yüzden uzun uzun bakıyorum çocukların yüzlerine, sanki son kez göz göze geliyormuşuz gibi gözlerimi ayırmak istemiyorum hiçbirinden. Az mı öptüm, yeteri kadar öğretemedim mi, yoksa fazla mı ciddi ders yaptım diye içim içimi kemiriyor. Gelecek yıl okul açıldığında hiçbir şeyin dikkatimi dağıtmasına izin vermeyeceğime dair yeminler ediyorum usul usul.
 
Bugün nereden aklıma geliyorsa, kontrolü sağlamakta çaresiz kaldığımda, işler istediğimiz gibi gitmediğinde nasıl davranmamı isterler diye  soruyorum. Ve görüyorum ki uzun uzun konuşulsun istiyorlar...Bir daha anlatılsın. Bir daha ve bir daha.
 
Bir adım geri çekilip ikili ilişkilerimde ne yaptığımı hatırlamaya çalışıyorum, hani karşımda "koca adam" varken. Uzun uzun konuşmadım mı? Konuştum. Anlatmadım mı? Anlattım. Ne oldu? Duymazdan gelindim! Tıpkı zaman zaman kendini coşkuya, oyuna kaptıran öğrencilerimin yaptığı gibi...
 
Çocuklar dürüstler. İstedikleri bir şeyin neden gerçekleşmediğini anlattığımda, anlıyorlar. Bir sonraki ders için sözleşip, uzlaşıyoruz.
 
Yetişkin kisvesi altında saklanan çocuk ne yapıyor? Hani o koca adam olan? Vaadlerini az sonra hangi rüzgara kapılacağı belli olmayan balonlara bağlayarak gökyüzüne salıveriyor.
Ne kadar korkutucu...
 
Bugün eski mezunlarımızdan Ozan geldi. Bize ilkokul nasıl bir şey onu anlattı. Derse katıldı. Güldük, eğlendik. Beklenmedik olan, dersin sonunda anlattığım masal*, ne  güzeldir ki yağmur yağıyordu, bütün çocukların ve sanırım özellikle Ozan'ın çok hoşuna gitti ki ve derin bir uykuya daldı. Bu yüzden, O uyanmasın diye çılgın dans yapmadan, yalnızca selamlaşarak bitirdik çalışmamızı.

Ozan'ın uyuyakaldığını gören Berk ve Ayda da dinlenmek istediler. Çocuklar matlarında dinlenirken, birbirinden güzel yüzlerini seyrettim. Bir kez daha şansıma şükrettim. Hem çocuklarla çalıştığım ve hayatın bu inanılmaz mucizesini ucundan da olsa yakaladığım için, hem de olmadık bir adamdan, henüz kendini doğuramamış bir adamdan, çocuk yapmaya kalkacak kadar delirmediğim için.
 
İzmir'de bir meyhane:
Haftalardır çimi kemiren soruyu soruyorum.  
- bana bir şey olsa çocuğuma bakabilir misin?
Ses yok...
 
Tam o dakika terkedilmesi gereken adamı ne halt etmeye iki ay daha tuttum hayatımda?  Akılsızlıktan!
İnanmak istedim, nasıl çocuklar peri masallarına inanmak isterse, aynı duyguyla gözlerimi kapatıp sihirli değneğin karşımda oturan korkağı cesur bir şövalyeye dönüştürmesini bekledim.
Çok beklersin diyen iç sesimi susturup, bekledim...
Bekledikçe öfkem arttı.
Öfkem arttıkça umudum kırıldı...
 
Ozan uyanır. Ayda ve Berk'in de saçlarını okşayınca yavaş yavaş kalkarlar. Yüzlerindeki dinlenmiş, huzurlu ifade ömre bedeldir. İçimden dua ediyorum, umut ediyorum ki bu küçük dinlenmeleri daima hatırlasınlar ve ihtiyaç duyduklarında kullansınlar..
Ayda dersin sonunda matları toparlamama yardım etti ve gidip minderleri de yerine dizdi. Daha çok eğlenmeli dedim içimden. Ayda çok daha fazla eğlenmeli. Şimdi, bu akşamdan başlayarak Ayda ve diğer çocukların çok ama çok eğleneceği bir ders düşüneceğim.
 
 
Bu akşamdan başlayarak bir sonraki seçimimi kendiyle barışmış, korkularıyla yüzleşmekten korkmayan, düştüğümde ve canım yandığında kaçmak yerine elimi tutacak bir adamdan, adam gibi bir adamdan yana yapacağım. Hem çocuğumu, hem de çocukluğumu korkmadan emanet edebileceğim bir adamdan yana...
 
* ANLATTIĞIM MASALI BU GECE YAZACAĞIM...
 
 

Hiç yorum yok: