19 Nisan 2016 Salı

GÜLÜNDEN SORUMLUSUN...




 
 


Ekim ayından beri her P.tesi söylendiğimi yakın çevremdekiler çok iyi biliyorlar. Hatta C.tesi'den başlayan tedirginliğimin Pazar gecesi tavan yaptığı gerçeği şehir efsanesine dönüştü. Büyütmüyorum, gerçekten öyle oldu ve kırkımdan sonra P.tesi sendromu denilen şeyi anladım! Hem de ne anlamak...
 
Okula vitamin hapı, ekstra kuruyemişler falan taşımaya başladım. Fiziksel enerjimin nasıl tükendiğini, okul yönetiminin beni anlamamak için nasıl direndiğini anlatarak kendimi tekrar tekrar üzmek istemiyorum... Fakat şu bir gerçek ki her P.tesi akşamı sanki bütün hafta taş taşımışım gibi sinirli, yorgun, benden geriye kalanları sürüyerek girdim yatağa.. Ne yaptıysam bu tüketici günle ve acımasız sistemle başa çıkamadım. Gücüm, enerjim ve  en sonunda tahammülüm beni yavaş yavaş terk etti.
 
Nihayetinde nasıl olduysa oldu, derste uyguladığım bir davranış değiştirme metodu ile yöneticilerin ilgisini çekmeyi başardım! Ama hemen sevinmeyin, olumlu bir anlamda değil....
 
Sonuç olarak bir toplantıya çağırıldım ve ard arda yedi ders yapmaya artık dayanamadığım konusunda anlaştık! Tabii onların idareci olarak bir suçu asla yok. Yedi ders ne ki? İyi bir öğretmen olsam on ders bile yapabilirdim di mi????
 
Yuh yahu! Gerçekten emek sömürüsü ne demekmiş bu yıl anladım. Kadrolu öğretmene nasıl bir şiddet uygulandığını da empati kurarak ve kısmen deneyimleyerek öğrendim. Dilerim son olur...
 
Tabii bu deneyimin çocuk ayağı var. Benim için asıl sancılı bölüm orada yaşandı. Üç dört yanlış planlamanın bedelini çocuklar ve ben ödedik. Evet, kabul ediyorum beni zorladılar, yoruldum, öfkemi, çaresizliğimi ve yorgunluğumu gizlemekte, kontrol etmekte epeyce zorlandım... Yine de istediğim bu değildi... Çünkü çocuklar ve ben henüz birbirimizi anlamaya başlamıştık... Hangisi nasıl sakinleşiyor, nasıl bir müzikle gevşiyor veya coşuyor yeni yeni görüyordum... Nasıl oturacaklarını, neden ayakkabılarını çıkarttıkları henüz keşfetmişlerdi.. Hangisi mandala seviyor, hangisi el mudralarına ilgi gösteriyor notlarım şimdi şimdi yerini bulmuştu...

Her ayrılık gibi zor oldu. mail adresleri alınıp verildi, fotoğraflar çekildi. Sizi unutmayacağım, özleyeceğim cümleleri havada savruldu. Alara gülümsedi... Hiç ama hiç konuşmayan, okulda dört yıldır kimsenin sesini duymadığı bu kız çocuğu üç dönemdir yoga dersini seçiyor, usul usul gelip gidiyordu. Dün vedalaşırken gülümsedi... İçim gülümsedi.


Hepsini özleyeceğim. İhsan'ın dediği gibi koridorda karşılaşırız tabii.

Bağ kurmakta ne kadar zorlandığımı, ama asıl sancıyı o bağı kopartırken çektiğimi bir defa daha gördüm. Bunca zorlandığım derslerin yükü omuzlarımdan kalktı diye sevinç içinde olmalıydım.. Sevindim, karşılığında on katı üzüldüm.. Ve bitti. Başlangıçlar ve bitişler konusunda kendimi eğitmem gerekiyor. Hyogayatın dersleri bitmiyor!
 

Hiç yorum yok: