"The opposite of the past is the present."
Fran
Kiss
Stein
J.W.
Zihnim bu cümleye en yakışan müziği* hemen buldu. Her ne kadar kendisini pek güvenilir bulmasam da arşivciliğini severim.
Dünya hayatında en sevdiğim şeyleri düşünüyorum Winterson okurken. Bunu ister istemez yapıyorum çünkü Winterson aşk veya seks romanları yazan bir eşcinselden çok daha fazlasıdır, düşündürür. Benim için öncelikle çağdaş edebiyatın aydınlık yüzü ve tabii kutsal kitabım Tutku'nun biricik yazarıdır. Yazarı? Kahramanı?
Winterson, dili en iyi şekilde kullanır ve aslında bize şunu anlatır; İnsan, zamanla sınırlanmış Dünya hayatında gerçek aşka ve onun aracılığıyla da kendi özüne ulaşmak isterse, bu ancak masaya ruhunu koyarak mümkündür. Daha azıyla değil. Ha yazar olarak mı? Ah, Winterson İngilizce okunmalı. Onun kadar kim hakim olabilir ki şiirli bir düzyazı edebine!
Bu nefis Pazar akşamını Winterson'a güzelleme yaparak geçirmeyeceğim elbette. Bi kere şarabımı aldım. Rüzgar mis. Size anlatacaklarım var. Yavaş yavaş yoga derslerini bırakıyorum. Artık sadece özel ders vereceğim. Neden mi? Beslenme şeklimi değiştirdim. Artık sadece, eğer aynı anda bedenim, zihnim ve ruhum beslenecekse kabul ediyorum bir yemeği veya bir işi veya bir insanı!
Nasıl? Sıkı değişiklik di mi? He he:)) Bence de. On beş yıl olmuş az değil. Yeter. Artık zamanım çok değerli. Gerçekten ızdırabı olmayan şımarık insanlara ders vermek ve onların hayran bakışlarıyla avunmak istemiyorum. Yol arkadaşım olamayacak kişilere ders vermeyeceğim.
Ha, yemek diyorduk. Yeme bozukluğum vardı benim. Duygusal bişi. Bitti çok şükür. İnsan eğer niyet ederse kendini tamir edebiliyormuş. Hayatım boyunca hep kalbimle uğraştım. Olmadı. Tamir edemedim. Bozuldukça bozuldu... Sonunda daha kolay yerlere yöneldim. Bacaklarıma, saçıma, mideme, karaciğerime özen göstermeye başladım. Bir yerden kımıldanmış, hatırlamaya başlamıştım sağlıklı olmak nedir. Elbet bir gün kalbim de iyi olacaktı. Buna fazla takılmamalıydım. Baskı kimseye iyi gelmezdi. Ben de öyle yaptım. Dünya hayatında en zevk aldığım şeylere yönelmeye karar verdim.
Yüzmeyi çok seviyorum. Ama öyle kulaçla koşa koşa değil. Suyun içinde abuk subuk yuvarlanarak. Deniz kenarında olmayı, kumla oynamayı, okumayı, sabah saatlerinde tek başıma kahvemi içip yazı yazmayı seviyorum. İstanbul'u seviyorum. Kedimi. Çocukları. Gerçi hormon seviyem değişiyor sanırım, çocuk sahibi olmak konusunda hiç isteğim kalmadı. Ne ilginç, bu konu beni her zaman incitecek sanırdım, yanılmışım.
Evdeki eşyaları tamir ettirmeyi seviyorum. Antik kent gezmeyi. Kendi kendime yoga yapıp, mat üzerinde saçmalamayı. Eylül sabahlarını çok ama çok seviyorum bunu söylemiş miydim? Sanki bir gün bana büyük, koskocaman bir mucize tam da böyle bir Eylül sabahında gelecekmiş gibi hızlı hızlı atıyor kalbim yazarken.
Viski seviyorum. Ama hepsini değil. Sadece Islay Adası'ndan gelenleri. Ha bu arada yeri gelmişken ekşi ve asitli kahve de sevmem. En sevdiğim yemek hünkar beğendi ve patatesli omlet.
Kırtasiye seviyorum. Defter almaya bayılıyorum. Hediye paketlemeyi, mektup yazmayı çok seviyorum. Meyve, sebze yıkamaya, mutfakta zaman geçirmeye de ayrı bir zaafım var. Hep mis gibi kokan bir bahçem olsun istiyorum. Seher vakti yataktan çıkıp ağaçların arasında gezebilmek ne güzel olurdu. Bir tulumba da olsaydı. Buz gibi su!
Ortancaları çok seviyorum. Özellikle mavi ve mor olanları. Mavi yaseminleri, nergisleri, anemonları ve erguvanları... Valide Atik Camii'ye ve avlusuna ayrı bir zaafım var. Nuru Osmaniye'de sabah erken saatlerde kahve içmeye, deniz feneri fotoğraflarına bakmaya, Mahmut Paşa'da Alice olup, yedi mahalleye ıvır zıvır almaya da aşığım. İnsan birkaç yüz lira ile nasıl bu kadar mutlu olur ki???
Tünel'i seviyorum. Kandilli'yi. Beykoz'daki Nadir Çay Bahçesi'ni. Dünya hayatında ve bu bedende olmaktan mutluyum. Zaman zaman çuvallasam, uyuyakalsam ve zekamın, yeteneklerimin hakkını benden beklendiği gibi karşılayamamış olsam da mutluyum.
İyi bir arkeolog oldum. Akademik olarak kariyerimi yönetemedim doğru ama hala pek çoğundan iyi olduğumu bilen biliyor. İyi de bir yoga öğretmeni oldum. İspatı birbirinden güzel notlar, mesajlar... İyi bir evlat mıydım, iyi bir abla oldum mu bilemem. Onu aileme sormalı. Sanırım fena değildim:)
Fakat iyi bir eş değildim. Kocamı yeteri kadar sevmedim. Ona hiç yakın hissetmedim. Zaten boşadım. Şimdi evli ve mutlu olduğu için o hatamı telafi edilmiş sayıyorum.
İyi bir dost muyum? Kesinlikle evet. Bence bu konuda hep iyiydim . Vefalı, merhametli ve anlayışlı olmak için çok emek harcadım. Anlamak ve anlatmaktan hiç vazgeçmedim. Karşılığında hayat bana müthiş cömert davrandı. En hırçın anlarımda bile benden vazgeçmeyen, ne kadar korktuğumu anlayan olağanüstü insanlar koydu yanıma.
Akşam akşam neden bunları yazmak istedim bilmiyorum. Zamanda gezinmek istedim belki... Efes'de, Rumeli Hisarı'nda soluklanmak, kendime bakmak istedim. Zalpa'ya gitmek, eski bir batığa dalmak, Zap suyunda ayaklarımı yıkamak istedim. Bu da böyle olsun, kendi saçlarımı okşadığım, zamanda gezindiğim bir Eylül akşamı.
Olmaz mı?
*https://www.youtube.com/watch?v=pFS4zYWxzNA