FENERBAHÇE
Saçma sapan bir kış sabahında kulaklarıma ceza
oluyor satıcı kadının sesi: “misss gibi şimdiki zaman satıyorum, taptaze
şimdiki zamanım vaaaaaaar!!!” Bağırması yetmez gibi tezgahın arkasından
kaldırıma uzanarak, elindeki şekilsiz nesneyi burnuma dayıyor “ almaz mısınız
biraz, günün ilk kahvesiyle iyi gider?”
Hooop bir adım geri çekiliyorum, tersleniyorum
kadına “yok, istemem, teşekkür ederim. Siz bana azıcık geçmiş zaman verin, üzerine
de gelip gelmeyeceği bilinmez gelecekten serpin!”
Her sabah işe giderken önünden geçtiğim eski bir
dükkan burası. Nedense bir kez bile şimdiki zaman almadım şu kadından. Niçin?
Çünkü bizim evde nadiren şimdiki zaman pişerdi, o da annem yanlışlıkla geçmişi
unutursa! Benim annem, kendi büyüklerinden gördüğü geleneğe uygun olarak bizi her
sabah taze taze ısıttığı geçmiş zaman çörekleriyle beslerdi. Isıtılıp ısıtılıp
önünüze konan geçmiş zaman çörekleri… Günlük mönü derseniz, hayatın akışına
uygun olarak belirlenirdi. Annem gece nasıl kabuslar görmüş, sabah neyin
endişesiyle uyanmışsa biz okul dönüşü beş çayında onu yerdik. Mesela korku
soslu gelecek keki. Veya buram buram endişe kokan üzerinde cheddar eritilmiş
ekmekler.
Eve gelir gelmez, ilk iş önlüğümün alçıpana
benzeyen sert yakalığını gevşetir, geri kalanını çıkartmadan hemen sofradan payımı
alırdım. Henüz beş yaşına girmiş kardeşimle antredeki gaz sobasının yanına
sokulur, bir taraftan tadı epeyce yavan
olan geçmişi kemirir, diğer yandan radyoda
arkası yarın dinlerdik.
Arkası yarın!
Bizim evde hiç şimdiki zaman olmadı.
Adım Elvan. Rengarenk demek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder