21 Eylül 2021 Salı

EKiNOKS HİKAYELERİ -II-

 

                                                        KURTULUŞ

Burası Kurtuluş. Yedi katlı apartmanın beşinci katındayım. Salonun ışıklarını söndürdüm. Tül perdeyi çektim. Karanlıkta oturmuş, çokoprens yiyorum. Karşı apartmanda bizimle aynı hizada bütün ışıkları yanan bir daire var.  Mutfak, salon ve koridoru rahatça görüyorum. Belki bu kadar net göründüğünden, büsbütün dikkatimi çekiyor. İçerideki ayrıntılarda göz gezdiriyorum. Akşam yemeğinden kalan kirli tabaklar hala masada. Altı yedi yaşlarında bir erkek çocuk, başını kollarının arasında saklayarak, koltukların arasındaki sehpaya kapanmış resim yapıyor. Pencerelerimiz birbirine o kadar yakın ki, neredeyse çizdiğini görebilirim ama görmüyorum.

Anne olduğunu tahmin ettiğim kadının saçları topuz; renkli, geometrik desenli eşarbını saç bandı yapmış. Karşısındaki adam oldukça yakışıklı, uzun boylu. Kollarını havada savurarak durmadan bir şeyler anlatıyor kadına. Göz göze değiller, kadının bakışları hep önünde, masayı toplamaya devam ediyor. Elbette onları duymuyorum. İşin ilginç tarafı çocuk da duymuyor gibi, dikkati önündeki kağıtta. Adam evin babası bence. Ağzının ve yüzünün aldığı şekillerden yüksek sesle konuştuğunu anlayabiliyorum. Ellerini hızla masaya vuruyor. Kadının yüzündeki ifade hiç değişmiyor, kayıtsız. Elindeki bardaklarla mutfağa doğru yürüyor. Adam arkasından gelip mutfak kapısında devam ediyor sözlerine.

Bir süre daha sessiz sinema izler gibi gözlüyorum karşı daireyi. Ben baktıkça, tuhaf bir şey oluyor; kadının an be an gerilen yüzü ve adamın her saniye biraz daha yükselen öfkesi evden taşıyor sanki. Onlara bakarken yüzümü ısınmış hissediyorum. Bir de köpek var, onu şimdi gördüm. Kadının etrafında dört dönüyor. Küçük bir bulut gibi bembeyaz. Evin annesi eğilip seviyor onu, bir an yüzünden geçen gülümsemeyi fark ediyorum. Sadece bir an.

Kadın köpeği besledikten sonra lavaboya dönüp, bardakları çalkalamaya devam ediyor. Adam kocaman kelimeleriyle kadına iyice yaklaşıyor, tam ensesinde nefesi, kadında tepki yok. Adam hızla geri dönüyor ve yerdeki köpeği kaptığı gibi salonun penceresinden fırlatıyor!

Gözlerim kocaman. Nefes alamıyorum. Kadın çığlık çığlığa pencereye koşuyor, beline kadar sarkıyor boşluğa. Haykırışı sokaktaki bütün binalara çarpıyor. Çok geç. Adam kapıyı vurup gidiyor. Apartman kapısından çıkışını görüyorum, ayakkabısının ucuyla dürtüyor asfalttaki köpeği.

Kan var adımlarında.

Kadın sokağa fırlıyor. Köpeğin minicik kafası avuçlarında. Komşular feryadına toplanıyorlar. Birilerinin kollarına yığılıyor kadın. Su serpiyorlar yüzüne. Saçları dağılmış, elleri deterjanlı.

Perdenin arkasındayım hala, kımıldamadan seyrediyorum. Çocuk oturduğu yerden kalkıp, pencereye yaklaşıyor.  Beni görmesin diye bir adım geri çekiliyorum. Pervaza dayıyor çenesini. Gözyaşları yanaklarından süzülüyor. Her damlanın tuzu doluyor ağzıma, banyoya koşup yutamadığım çokoprensi tükürüyorum.

Yıllar sonra, boğazımıza takılmış geçmişlerimizle Rumeli Hisarı’na çıkmamıza henüz on beş yıl var.

Adı Naci. Cehennemden kurtulan.

Hiç yorum yok: