11 Eylül 2021 Cumartesi

YAPRAK DÖKÜMÜ ZAMANI



Reklam ajansında çalışırken, beni yamacından ayırmayan çok iyi anlaştığım bir patronum vardı, Hakan. Orta halli bir ailenin çocuğu olarak doğmuş ama şansı yaver gidince Nişantaşı'nın göbeğine yerleşmiş, tatlı bir adamdı. Ne yalan söyleyeyim karısı epeyce eski bir arkadaşım olmasına rağmen adamı daha çok severdim. 

Günlerden birgün Anadolu erenlerinden, ozanlardan şurdan burdan konuşurken, ki iyi de bir şairdi kendisi, "elbette bir hırka, bir lokma yahu" dedi. Ve ekledi "hırka Armani'den, lokma Divan'dan ama!" Çok güldük. Hatta aklımıza geldikçe "bi lokma bi hırka" dedik dedik güldük.

Sonra ajans iflas etti, Hakan ve Meltem boşandılar. Hakan bir şans daha verdi kendine. Bilmem şimdilerde hırkası Armani, lokması Divan'dan mı ama içimden bir ses çok daha kendine yakışan bir hayat yaşadığını söylüyor. Çünkü Nişantaşı günlerinde mutsuzdu...

Neden aklıma geldi bilmem. Geçen hafta bir öğrencime küçük ev sevmediğimi söylüyordum, belki de o çağrışım yaptı. Yoga eğitmeni olunca sanki ufacık bir evde kıt kanaat geçinmem ve yeşil çay içmem gerekiyormuş gibi bir durum var:)) Ya da kusursuz fiziğim ve nefis taytlarım, sütyenlerimle poz poz fotoğraflarımla sosyal medyayı sallamalıyım? Niye? Mecbur muyum? Bana biçilen elbiseyi giymek zorunda mıyım?

Servet düşmanı değilim ben. Aksine varlıklı bir eve doğduğumdan ufak tefek lüks tüketimlerim olduğu bile söylenebilir. Sadece bildik şeylere tapmam. Arabadır, evdir, mücevherdir beni hiç çekmez. Konu şu ki, maddi dünyanın illüzyonuna çok erken uyandım. Hedefim zenginlik olmadı hiçbir zaman. Evet, Hakan'ın Armani hırkaya sıcak bakması gibi ben de hep deniz kenarında, hatta Boğaz kıyısında oturmak istedim ama bunu elde etmek için ödemem beklenen bedele hiç yanaşmadım. Değmezdi.

Bu sabah matta ıhlamur ağacını seyrederken ve bir tel beyaz saçım mata düşmüşken zaten çok da vaktim kalmadığını, işin güzel tarafı buna pek de dertlenmediğimi gördüm. Seçimlerim olmuştu ve sonuçlarını yaşamıştım. Matta otururken dileğim bir yalı değildi, manada çoğalmayı, halden hale geçebilmeyi, şu an gördüğüm güzellikleri kaçırmamayı diledim. Şimdiki zamanın kıymetinde ve şükürde kalmaktı arzum.

Müthiş anılar biriktirmiştim. Birkaç hayatlık macera, imrendirecek tatiller ve dostluklar. Bedel ödemiş, bazen kazanmış, bazen de kaybetmiştim. Şimdilerde ne var ne yok derseniz, kar ve zarar hesabının çok ötesindeyim; payıma düşen zamanı içimdeki neşeyi arttırarak geçirmek, severek ve sevilerek yaşamak istiyorum. Tıpkı dün belgeselde kedilere yemek dağıtan adam gibi... Hayat bana versin, ben etrafıma saçayım istiyorum. Bolca aldığım, bolca verdiğim şenlikli bir elbise seçiyorum kendime. 

Peki siz? 

Siz ne seçiyorsunuz bugün?




Hiç yorum yok: