8 Eylül 2021 Çarşamba

SEÇİMLER



Hayatımın hiç bir döneminde uzun uzun yatak keyfi yapan, yedi sekiz saat uyuyan bir insan olmadım. Daha ziyade erken kalkayım, insanlar tarafından fazla mıncıklanmadan sabah saatlerinden nasibimi alayım kafasıyla yaşadım. Bu biraz biyolojik saatimle ilgiliydi, azıcık da babamın erken uyanan bir adam olmasıyla ve benim onunla yarım kalan hikayemle.

Zamansız terk edilen çocukların vaktiyle karşılanmayan, bazen de karşılanamayan güvenlik ve sevgi ihtiyaçları ne yazık ki ilerleyen yıllarda pek telafi edilemiyor. Ben de o çocuklardan biri olduğumdan bu bilgiyi içeriden veriyorum.

Sabah saat yedi sularında uyandığımda daha evvel pek yapmadığım bir şekilde sabahlığımı giyip, perdeleri ve balkon kapısını açıp yatağa döndüm. Kulağımdaki tıpaları çıkartmadım. Henüz seslere hazır hissetmedim. Semra Abla'nın ördüğü güzeller güzeli battaniyeyi üstüme çektim ve yattığım yerden ıhlamur ağacını seyretmeye başladım. Daha önce ondan bahsetmiş olmalıyım, hani şu bana çiçek bırakan ıhlamur. Hatırladınız mı?

Çok güzeldi. Güneş ve rüzgarla yakaladığı uyum, sabah serinindeki tazeliği... Ona öylece ne kadar baktım emin değilim. Sonra aklıma geldi ve sevindim, çünkü aynı ağacı yoga yaptığım odadan da görebiliyordum. Dün sabah matımı ona doğru çevirmiş ve sabah yogamı hiç dillendirmeden ona, ikimizin arkadaşlığına ithaf etmiştim.

Bir ağaca, bir kediye bu kadar kolay bağlanabilen ben, nasıl bir hasar almış olmalıyım ki aynı şeyi insanlarla yaşayamıyorum... Ihlamur ağacının yapraklarında parlayan sabah ışığında aklımdan geçen tam olarak buydu; zamansız terkedilen çocukların ruhları hadımdır dedi iç sesim.

Ne fena di mi? Ama gerçek bu. Neyse ki karşılanmamış ihtiyaçların paralize ettiği parçama rağmen aydınlık tarafta kalabildim. Bende eksik olanı tamamlamanın derdine düşebildim. Evet, derin duygular yaşamakta zorlanıyorum bu gerçek, ama işin güzel tarafı zor diye kaçmıyorum. Yani artık kaçmıyorum. Zaten ömrün kocaman bir parçası geride kalmışken ve sevilesi şeyler an be an azalırken kimden ve neden kaçacağım ki? Aksine, kovalamak, yakalanmak istiyorum.

Bilmem ifade edebildim mi? Kesinlikle hüzünlü bir sabah değildi, Aksine, farkındalığımın beni yeni bir noktaya taşıdığı umutlu bir sabahtı. İnsan her gördüğü gerçekle keyiflenmiyorsa da görmeyi reddettiği hakikat daha büyük bir yük ruha. 

Dün öğleden sonra gelen öğrenci adayım günlük pratiğini rutin olarak gerçekleştiremediğinden bahsediyordu. Emin misin diye sordum. benim durduğum yerden engelin bu olmadığı o kadar açıktı ki. Sonra kısaca, dilim döndüğünce penceresini genişletmeye çalıştım. Bu sabah yaşadığım, ıhlamur ağacının bana yaptığı da buydu; o da benim penceremin kanatlarını ardına dek açmıştı. Baktığım yerden gördüğüm şey hüzünlüydü belki fakat aynı zamanda umut  vericiydi. Çünkü ben ısrarla pratiğimi yapıyor, yaşama bağlı kalmanın yollarını araştırıyordum. İnsan olarak bedenlenmemim şekilde kalmaması adına ruhumun da yücelmesini arzulayarak  emek harcıyordum. Doğru, bir sıfır yenik başlamıştım ama bu iki bir galip gelme ihtimalimi ortadan kaldırmazdı di mi? Hala oyundaydım ve hayat devam ediyordu. Ben olasılıklara tutunmayı çok seviyorum:)

Hiç yorum yok: