29 Kasım 2016 Salı

ANILARDAN....



 
 
 
 
 
Vaktiyle zeki ve güzel bir prenses vardı, öyle hassastı ki bir güvenin ölümü bile ona haftalarca ıstırap çektirirdi. Ailesi buna çare bulamadı. Danışmanlar ellerini ovuşturdu, bilgeler boynunu büktü, cesur krallar muratlarına nail olamadan dönüp gittiler. Bu böylece yıllar boyu sürdü, ta ki bir gün ormanda yürüyüşe çıkan prenses sihrin sırlarına vakıf, yaşlı kambur bir kadının kulübesine varana kadar. Kadim varlık, prensesin son derece enerjik ve becerikli bir kadın olduğunu idrak etti.
“Yavrum,” dedi, “Sen kendi alevinle yanma tehlikesiyle karşı karşıyasın.”
Kambur kadın prensese artık çok yaşlandığını ve ölmek istediğini, fakat birçok sorumluluğu nedeniyle ölemediğini söyledi. Basit insanların yaşadığı küçük bir köyden sorumluydu, köylülerin danışmanı ve dostuydu. Acaba prenses onun yerini almak ister miydi? Görevleri şunlar olacaktı:
(1) Keçileri sağmak
(2) Halkı eğitmek
(3) Festivalleri için şarkı bestelemek
Görevlerini yerine getirmesinde yardımcı olsun diye üç bacaklı bir tabure ile kamburun bütün kitapları da onun olacaktı. Hepsi bir yana yaşlı kadının harmonyumu da hesaba dahildi, pek eski ve dört oktavlı bir çalgı. Prenses kalmayı kabul etti, sarayla güveleri aklından çıkardı. Yaşlı kadın ona teşekkür etti ve ânında öldü.
 
j.w.

Hiç yorum yok: