12 Kasım 2016 Cumartesi

BAŞLAMA YERİM NEREDESİN?

 
 
 
 
 
 
 
Başlama yeri sadece bir yanılgı.
Ya da tek gerçek, zaman gibi?
Hiç-bir-şeyi başlatan veya bitiren değiliz.
Ya da bunu sadece biz yapabiliriz?
Anıları saklayacak becerimiz olmadığı gibi olası geleceği kurgulama yetimiz de yoktur.
Acaba?
Sadece an vardır. Bize bin kez söylenen, nedense ısrarla anlamazdan geldiğimiz biricik var olma biçimi:
"şimdi",
"şimdi",
"şimdi!"
 
Dün, şimdiki zamanın içinde kalmak adına kendimi zorladım! Saçlarıma yapışan vıcık vıcık geçmişten, ayaklarıma dolanan gelecekten güç bela kurtulup, şehrin en sevdiğim semtlerinden birine gittim.
 
Çarşıda dolaştım. balıkçı tezgahlarındaki palamutlara baktım. ne almak istedim, ne de yemek. Yenilebilir bir şey gibi gelmedi bana.. Baharatçı kızı ziyaret ettim. Onun aşk hayatındaki gelişmeleri, birkaç ay sonra evleneceğini duymak çok hoşuma gitti. Geçmişi geçmişte bırakan insanlar vardı. Geleceği ilk kez, tam da o anda geldiğine inanarak, bilerek kucaklayanlar...
Bravo dedim içimden, biraz da imrenerek...
 
Kitapçıları gezdim. Birkaç kitap alıp, tekrar çarşıya girdim. Sonra acıktım. Kendime ödev teslim etme yemeği ısmarladım. Her zaman oturduğum masayı seçtim. Ama en sevdiğim garson yoktu; Fevzi Bey emekli olmuş. Galiba o yüzden yemeğim tuzluydu. Fevzi Bey'in tebessümü ile tatlandırılmamış yemeğimi ilk kez iştahsız yedim.
 
Şimdiki zaman yemeğimin adını değiştirdi; Elvan beğenmedi....
 
Kalkmadan önce etrafıma baktım. Son İstanbullular ve araya karışmış bir kaç yabancı ruh... Sanki bir gizli tapınaktaydım. tatlı dolabına hiç ilgi göstermeden lokantadan çıktım.
 
Zorsun şimdiki zaman.
 
Düşündüğümden kısa sürdü gezim, ağır geldi zaman. Kaçıp evime saklandım, o da kesmedi bir kitabın içine gömdüm kafamı. Kendi dünyamı yavan bulduğum her an yaptığım gibi okuyarak uzlaşmaya çalıştım hayatla. İnanır mısın, onu bile beceremedim...
 
Şimdiki zaman, sadece ve sadece burada olma hali... Tek yapmamız gereken, en büyük hediyemiz. Karşısında suçlu,  zavallı kaldığımız gerçekliğimiz.
 
Sembollere sığınmak, mesela saçları kestirmek? İşe yarar mıydı merak ettim. Veya önümüzdeki Noel için vaad edilen hediyem, bir Noel Şehri! İçimi neşelendirir miydi?
 
Neden takılıp kalmıştım yine? Akmayan, neşemin önüne baraj kurup, sinsi sinsi sırıtan yüzü neden yırtıp atamamıştım? Kusura bakmalar bu kez yetmemişti işte... Kucağıma dökülen gözyaşlarını biriktirmedim, damlaları saymadım. 
 
Bir kez daha kalbimden parkelere yuvarlandılar. Şimdi ve burada olamadım...
 
 
 
 

Hiç yorum yok: