5 Şubat 2016 Cuma

RENKLER, YÜZLER, KAHKAHALAR



Kardeşimle:

-Ablam, senin bi sabahlığın vardı, hani ayı postu diyordun ya, yuva yıkan. Onu mu giydin yoksa:)?
-Yok, onu diil, bu defa timsahlı pijamamı giydim:))

- Eee konuşmak istiyorum diyordun, Allah önüne çıkartmış niye sustun:)?
- Biraz acelem vardı. Hem şaşırdım. Bir sonrakine cebimde kağıtla gezicem:))

Başka bir genç kadınla:

- ...... dedim.
- Basbayağı ağır konuşmuşsun. Hani hakaret etmeyecektin?
- Ama küfür etmedim. Sesim de öfkeli değildi ki! Zaten öfkeli değildim.
- İyi de, biri bunları bana söylese, bulduğum ilk yerden atlar, ardımda da sorumlusu " ..... diye" not bırakırdım!
- Hımm demek öyle.
- Öyle. Ama bak şimdi, sen anlatınca ben niye bunun gibi bişi demedim .... diye pek eksiklendim:))
( karşılıklı kahkaha atılır )


- Şiddet hakkında ne düşünüyorsun?
- Ben mi? Sıcak bakıyorum.
( ... gülmekten dağılır )
- Senden hiç beklemezdim.
- Vallahi bayağı sıcak bakıyorum. Uygulamışlığın var mı dersen bana göre yok. Ama .... sorsan ağır şiddete maruz kaldı zavallım. İncindi:))
 ( kahkaha )

Arkadaşım, ne eğlenceli, bereketli, sevgi dolu geçti bugün. Ayrılığı, ölümü, halleşmesi, dertleşmesiyle, yepisyeni iş teklifleri alan dostların coşkusu, hatta duble doğum günleriyle pek şahaneydi. Yatak yorgan, çay kahve, yoga, kuzen derken fırtına takvimini unuttum. Açıkçası aklıma bile gelmedi. Ne zaman yatağa yattım, ancak o an duydum dışarıda uğuldayan rüzgarın sesini.
 
Canım Çanakkale'de daha doğrusu Tavşantepe' de olmak istedi.. Bizim oradaki çam ağaçlarına sıkı sıkı sarılmak geldi içimden. Öyle güzel bir ses çıkartıyorlar ki rüzgarda, insan iyice kulak kabartıp konuştukları dili anlamak istiyor.
 
Hayatın hediyeleri paket paket. Sesler, kokular, renkler...
 
Günün bir başka güzelliği apartmanımdaki başsağlığı ziyareti oldu. Ev sahibimin annesi vefat etti geçtiğimiz günlerde. Ben köye giderken hastalanmıştı. Dönüşüme iyi olur diye umutluydum ancak olaylar öyle gelişmemiş.
 
Uzun uzun anlattılar geçen hafta olan biteni. Bugün de onlara uğradım. Giden dünya tatlısı insan hakkında konuştuk, sabır diledik sevenlerine. Her defasında beni kahveye davet eden, evde pişenden veren halinden bahsettik. Gülen yüzünden, inançlı ancak yargılamayan yapısından.. Sevecenliğinden.
 
Sonra çaylar bitti. Tam kalkmaya yakın, komşu teyzelerden biri şekerliğe baktı. Kamile Hanım, "Elvan o" dedi. Elvan?
"Annem o kasede Elvan acı sos getirdi diye adını Elvan koydu, sonra da şeker gibi kız Elvan, buna şeker dolduralım dedi" demez mi! Ve başladı anlatmaya, "ardındaki çiçeğin adı Osman, içerideki gül fidesi Figen..."
Meğer kim ne verirse, o eşyayı veya bitkiyi veren kişinin adıyla kullanırmış evde... İlginç bir kadındı Hanım. Son altı ayın karmaşasından pek çok kez kahve teklifini geri çevirdim. Altı ayda iki kahve sadece... Oysa tanımaya değerdi. Şansımı kaçırdım. Oysa her P.tesi sütümü alırken ne tatlı halimi hatırımı sorardı... Güzel bir renk idi günümün içinde... Umarım gittiği yerde huzur bulur.


05.02.2016



Hiç yorum yok: