Yıllar önce, 2008 senesinde Konya'ya ilk gidişimdi. Zor bir yolculuktu. Neye gittiğimin pek bilincinde değildim. Zaten bilincim de pek yerinde değildi. Bütün ashram halkı gidiyordu işte, biz de onlara takıldık ve atladık trene, düştük yollara. Sevgili Sir ile güzel bir tren yolculuğu yaptık. Zaten O olmasaydı, ölümüne geziyor olmasaydık acaba ben bugün burada olabilir miydim?
Konya'ya inişimiz bile başka güzeldi. Çok tatlı bir teyze, bavullarını taşımasına yardım ettik diye bize şeker verdi! Bayram çocukları gibi sevindik!
Üç gün boyunca- ki uyuyamadık!- sevincimiz hiç azalmadı. Dergahta izlediğim sema - rüyamdakinin bire bir aynısıydı...-, tennurelerin yüzüme çarpan rüzgarı, gezdiğim tekkeler, içtiğim çorba... Her şey ama her şey sanki başka türlü işliyordu ruhuma. Hakkı Baba'nın anlattıkları günlerce kulaklarımda çınladı..
Ne içtiğim gazozun tadı, ne de yeni tanıştığım insanların sohbeti daha öncekilere benzemiyordu. Burada bir şey vardı, bilemediğim bir şey...
Önceleri, Leyla'dan geçtim, kıçımın üzerine oturdum diye mi büyüledi beni Mevla dedim ama sonra sonra anladım ki, bu bambaşka bir hikayeydi...
O ilk seyahatten dönerken, biri, beni son dakikada uyarmıştı "niyaz ettin mi?" "Ne ettim mi?" "Yani arzunu, dileğini söyledin mi?" "Yooo, kime ki?" "Hazreti Mevlana'nın niyaz penceresine. Bak, tam şurada." Pencereye baktım, sonra içime baktım. Bomboştu. Ve aniden niyaz ettim: "Bir şey doğurmak istiyorum, bana yardım et!İçimi doldurmama yardım et!"
O niyazdan bir iş, o işten aş ve aşk doğdu! Yepyeni bir kapı açıldı önümde, hem de çabucak. O kapının eşiğinde uzun süre durmadım, eğdim başımı girdim içeri. Burası küçük insanın dünyasıydı. Öyle hemen kabul görmediysem de, bir süre sonra anladım ki, hiçbir sancı boşuna değilmiş...
O gün, o pencere bana çok şey anlattı. İçime bakıp, boşluğa saklananı görmeyi, gördüğüme yaşam hakkı vermeyi öğrendim. Şansıma, göklere güvenmeyi öğrendim. Yüzüme kapanan kapılar karşısında paniğe kapılmamayı öğrendim.
Sonra mı?
Uçurtmalar uçurdum, çocuk kitapları çevirirken Agi'ye yardım edip, öğrencilerimin onları nasıl bayıla bayıla okuduklarını seyrederek havalara zıpladım. Bitti sandığım yaşam enerjimin ben gaza bastıkça nasıl arttığını anladım. O hep vardı, sadece ben kullanmıyordum. Bittiğini sanmış ve de fena halde yanılmıştım.
Şimdiki zamanı, o yılla kıyaslarsak asla bir Berdül'acz değil yaşadığım, olsa olsa çiçek fırtınası. Hepsi bu.
Öyleyse niye duruyorum ki? Tekrar niyaz ediyorum: fırtınanın ortasında, cemrenin düşmesine gün sayarken bir kez daha doğurmak istiyorum! Bir kez daha içimi inançla, güzellikle, cennetle doldurmak için yardım istiyorum...
Bugün dileğimi mümkün kılmak için yollardaydım. Uzun bir serüvenin ilk adımını attım. Korktum. Korkuyorum. Korkacağım da. Ama hep bütünün gücüne, olması gerekenin olacağına inanacağım. Elimden geleni yapıp, usul usul bekleyeceğim. Şansıma, bu hayattaki varlık sebebime güveneceğim:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder