Bugün mutlu olmayı beklemiyordum. Oysa mutluluk, tıpkı üzüntü gibi gafil avlıyor insanı:) Pazar sabahı evden çıkarken telaşlıydım. Aslında içimden balkona bakmak gelmişti ama nasıl olsa Tatlım Zişan'a* su verdim, laleler, sümbüller ve de nergisler henüz uykudalar diye düşündüm. Yanılmışım!!
Nergislerim açmış. Üstelik sümbülümde de bir kıpırtı başlamış. Tatlım Zişan mı? Oh, o kim bilir bu yeni arkadaşlarıyla nasıl mutlu!!
Baksanıza kızlarımın keyfine:
Sol üsttekiler lale soğanlarım. Onun hemen yanındaki ve altındaki iki küçük yuvarlak kapta sümbüller var. Sol ortadaki elbette nergislerim ve sağ alttaki de tatlım Zişan:)
Kendime bitki konusunda hiç güvenmiyordum. Bir canlıyı hakkıyla bakabileceğime dair kuşkularım vardı. Bu eve taşındığımda içeriye benden başka bakıma muhtaç veya ilgi bekleyen canlı almayacağım diye söz vermiştim. Neden yaptım bunu gerçekten bilmiyorum. Sanırım bambaşka bir haksızlığın faturasını yine kendime kesmiştim. Zira insanlar o kadar akıllı ki, giderken arkalarında nasıl bir duygu kaldığıyla pek ilgilenmiyorlar. Herkeste bir can telaşı... O canı nereye taşıyorsa artık... Ne diyelim, ayaklarına bir taş takılmasa bari..
Neyse, bugün konumuz güzellikler, hediyeler.
Masmavi köyümün gidip öpemediğim nergislerine, teyzemin mandalina bahçesini mis gibi kokutan sümbüllere benzemeseler de, küçücük bir kasada dünya güzeli bitkilerim var. Hele Zişan... Onun bana ifade ettiği şey öyle büyük ki...
Ölümsüzlük ağacı tatlım Zişan:)
Kendisi Thassos' dan buraya gelmiş dünyalar güzeli bir zeytinciktir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder