8 Şubat 2016 Pazartesi

PAZARTESİ'NİN CUMARTESİ HALLERİ

 
Her Pazar akşamı olduğu gibi yatakta çırpınıp çırpınıp, sonunda pes ederek az ilerideki camiinin müezzini ile namaza durdum! Şaka falan yapmıyorum. Tamam namaza durmadım ama serdim matı oturdum üzerine. Adı lazım diil, şimdilerde hoca olan bir yoga eğitmeni arkadaşım tavsiye etti de, o sebeple meditasyon yapmaya başladım:)) Sonra  saat altı oldu. Uykumu alamamış ve Pazartesi hakkında hiç iyi şeyler hissetmeyerek kahve makinasına yaklaştım. Bol bol kahvem var şükür derken, sütün dibinde azıcık kalmış!
 
Pazartesi adam gibi bişi olsa dolapta süt olurdu, peh!
 
Okula çok istekli gitmediğimi itiraf ediyorum. Hatta yöneticimiz olan hanımla "bu benim son çeyrek dönemim, kaçıyorum" gibi bir konuşma yapmaya hazırdım. Olmadı! Püskürttü beni. Nasıl mı? Aynen şöyle: Sınıf ısıtılmış ve havalandırılmış. Matlar pırıl pırıl ve her ders arasına on dakika mola! Ne mi yaptım, öfkemi paketleyip sınıfıma girdim.
 
Çocukları inanılmaz özlemişim... Dersin sonunda dinlenmek için uzandıklarında her birinin yanağını, saçını uzun uzun sevdim. Bazen onlara nasıl sinirlendiğimi, enerjileri karşısında nasıl da çaresizleştiğimi anımsayarak okşadım saçlarını. Biliyorum, isteseler bile duramıyorlar... Enerjileri sonsuz... Zaten ben de durdurmak istemiyorum ki, sadece birlikte oynamak istiyorum. Birbirlerine nezaketle, özenle davransınlar diye bütün çabam. Ancak bazen sesimi ayarlayamadığımda bütün o nezaket nereye kaçıyor acaba!!?
 
Çocuklarla çalışmak çok zor... İnanılmaz yoruluyorum. Yine de yanımdaki matta oturan küçük insan gelip usulca sokulmuyor mu, işte o anlar için katlanıyorum. Senede birkaç resim, üç beş mektup, bir iki demet çiçek ve yüzlerce öpücük..
 
Bugün kendi kendime daha az yüksek sesle konuşmak için bir yöntem buldum. Onları severken aklıma geldi. Çok yorulup, tahammülsüzleşmeye başladığımda beni bu duyguya taşıyan çocuğu kucaklayacağım. Veya en azından gidip saçını okşayacağım. Bir an için onu gözünden sakınan anne ve babasını düşüneceğim. Gerçekten benim çocuğum olsaydı ona nasıl davranılsın isterdim diye kendime soracağım. Disiplinsiz ve alıp başını gitmiş bir sınıf değil olacak olan, eminim bu yeni deneme bizi daha iyi bir yere taşıyacak.
 
Çok bağlanıyorum bu insan yavrularına, sonra da mezun olup gittiklerinde özlüyorum...
 
Gerçi bu akşam ayın halinden midir bilinmez yetişkin sınıfım da pek keyifliydi. uzun zamandır yapmadığımız kadar dinamik bir ders yaptık. Pek adetim olmamasına rağmen mantra söyledik. Mantra ve zikir arasındaki yakınlıktan bahsettik.
 
 
Daha da güzeli bir çember yapıp söyledik mantrayı. Onlardan aile geçmişlerindeki tanıdıkları ve tanışma fırsatı bulamadıkları, yaşayan ve artık yaşamayan "tüm kadınları" çemberde hissetmelerini istedim. Orada yedi kadın değil, onlarca, belki yüzlerce olduğumuzu düşünüp, bütün o insanların varlığını hissetmeye açık kalmalarını söyledim.
Bunu niçin yaptım gerçekten bilmiyorum. Belki Kurtlarla Koşan Kadınlar' ı yeniden okumak beni etkiliyor. Açıkçası en içeride ne var görmek istiyorum. Her zaman olduğu gibi hocamın sözünü dinliyor ve tam olarak neyi öğrenmem ve deneyimlemem gerekiyorsa, sınıfa da onu öğretiyor ve olabildiğince kapıları aralıyorum.
 
Yaptığım şeyi inanarak ve severek yapıyorum. İşe yaradığını görmek bana çok iyi geliyor. Kendimi tam anlamıyla verdiğimde her şey öylesine anlamlanıyor ki, bazen gerçekten avuçlarımın yandığını hissediyorum. Neyse.
 
Pazartesi, hala  favorim değilsin ancak bugün seni affediyorum, bir kereye mahsus sana Cumartesi muamelesi yapacağım :)

Hiç yorum yok: