Uzun süredir ilham perileri böylesine etrafımı sarmamış, böylesine parlak sohbetler içine yuvarlanmamıştım. Sis dağılıp, güneş yeniden göründüğünde, aslında bunun bir yanlış anlaşılma olduğunu fark ettim. Çok güldüm. Gözlüğümün camı tavuk suyu çorbasının buharıyla buğulanmış! Aslında Güneş her daim orada!
İnsan aşık olmak istiyor. İnanmak ve güvenmek istiyor. Bunun için atmayacağımız takla yok. Sevilmek, kollanmak, hayallerimiz için desteklenmek istiyoruz. Öpücüklerle uyanıp, tatlı sohbetlerle başlasın günler diye dualar ediyoruz.
Sonra bir gün dualar gerçekleşir gibi oluyor. Beklemekten vazgeçtiğimizde, öylesine yaptığımız bir hamle tüm dualara karşılıkmışçasına güzelleştiriyor hayatı. Kısa bir an için bile olsa, umut kımıldanmaya başlıyor kutunun içinde. Kumsallar açılıyor önümüzde... Hayatın herkes için kolay ve zor günleri var ya, "işte şimdi benim kolay günlerim, zira artık iki kişiyiz!" diye seviniyor insan.
Sonra, kendi güzelleşen hayatıyla yetinmeyip, yanındakine de sarmaya başlıyor insan evladı... Zaten iyi dönemin son günü, o sarma anıyla geliyor...
Suat "Sana ne kızım yanındaki ayıdan. Bak balıklar geçiyor önünden, avlan sen. Doyur karnını, ruhunu. İstersen, içinden gelirse ver ona da. Ama bırak, ister avlanır, ister avlanmaz. Sen ona balık tutmayı öğretemezsin, tutamıyor diye hırpalayamazsın. Buna hakkın yok...." dedi.
Haklıydı. Hakkım yok. Kimim ki ben ve neyim ki birinin hayatını güzelleştireceğim. Elim kolum yetse yetse kendi bahçeme uzanır.. Ah ego, ah içimizdeki anneyle birlikte dolaplar çeviren sen!
Yine de umut ettiğim bu değildi.. Şimdilerde için için gülüp komik bir hayal kuruyorum:
Kiruna' dayım. Ormanda bir iglo var. İçinde bir insan var. Beni bekliyor. "Geldim" diyorum.
Kafasını kaldırıp yüzüme bakıyor. "Nihayet!" diyor.
Gülümsüyorum: "nihayet!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder