16 Şubat 2016 Salı

LUGAT 365: HİSSİKABLELVUKU

 
 
Yerini çok sevdim. İçim de sızladı hani, zira oraya pek yakın bir evi vakti zamanında kaçırmışlığımız  var. Neyse, az zaman sonra, tam kulenin dibinde olmasa da pek yakınında ikamet edip, şehrin kalbinde kahve içme günlerim gelecek şükür. Tabii ömür yeter, hayat izin verirse.
 
Gerçi her şey dakikalar içinde değişirken geleceği belli olmayan zamanlara hayal ısmarlamak pek makul değil, bunun da farkındayım. Ona da bir şükür sabah sabah.
 
Lugat 360, işlerini ilgiyle takip ettiğim, hikayesini de Prusya Kralı'ndan öğrendiğim bir macera olup, yaratmak üzerine kafa patlatanın işin içinden nasıl alnının akıyla çıktığının en güzel örneklerinden biri.
 
Ben sevdim. Bir iş hem sırtına tarihini vurup*, hem de nasıl bu denli yalın, işlevsel ve estetik olur derseniz buyurun Lugat 360 dükkanını ziyaret edin. Gönlünüzün bir türlü dile getiremediği, sözcük dağarcığınızın inim inim inlediği duygularınıza tercümanlık eden bu minicik dükkan, vallahi de billahi de özel bir yer.
 
Seçtikleri malzemelerden tutun, yazı karakterine kadar her ayrıntının ince ince düşünüldüğü o kadar belli ki. Sahibini tanısam öpücem alnından dedirtiyor insana.
Gerçi, ben tanışma şerefine eriştim ancak, koskocaman adamı alnından öpemedim tabii, "elinize sağlık diyebildim :)
 
Orta okuldayken, Türkoloji okumuş bir edebiyat öğretmenimiz vardı. Onun heveslendirmesiyle Nihat Özön' un Osmanlıca-Türkçe sözlüğünü almış, ilk olarak da adımın anlamına bakmıştım. Farsça bir kelime olduğunu anlayınca da şaşırdığımı anımsıyorum. O sözlükle kaç yıl ilgilendiğimi hatırlayamıyorum. Tek aklımda kalan kelimelerin beni epeyce büyülediği. Dil gerçekten ilginç bir uğraş.
 
Lügat 360'a dönersek, sadece defterleri değil, çantaları, bardak altlıklarını ve özellikle Türk Kahvesi fincanlarını sevdiğimi söyleyebilirim zira üzerine "gıybet" yazmışlar!
 
Şu güzel havalarda Kuledibi' ne uğrayıp, Cenevizlileri selamlamanızı, üzerine misler gibi bir kahve içmenizi öneririm. Zaman sorununuz yoksa Lügat 360 ziyaretini takiben Karaköy'e doğru Nardis'in sokağından aşağıya bırakın kendinizi ve o yolları yüzyıllar önce arşınlamış denizcileri, tüccarları, hamalları hayal edin. Hala sağınızdan solunuzdan geçiyor ruhları. O yüzden her nereye gidersek gidelim geri çağırıyor İstanbul.
Ne geçmiş hikayeleri unutuluyor, ne de andaki güzellikleri kentimin..
 
Bahar geldi gelir, aklım fikrim İstanbul gezmelerinde!
 
 
*
Bütün tarihini sırtına vurup
Denizi üç günde geçen serçenin
Bir seher vaktinde soluk soluğa
Tünediği dalda şenlik gibisin.
Ülkü Tamer
 
 
 

Hiç yorum yok: