1 Ağustos 2008 Cuma

Affettim ve Dilek Diledim Bu Gece.

Yaz mevsiminin son ayına güneş tutulmasıyla başladık. Cadılar dileklerini dilediler... Hatta az sonra geceyarısını geçince tekrar dileyecekler. E ben de boş durmadım tabii... Bugün yaşadığımız sizin bildiğiniz bir tutulma var, bir de o tutulmaya bağlı bambaşka açılımlar var ki bunları görmek için epeyce iyi kalpli olmak lazım. Ben görüyor muyum? Evet! Zaman zaman kalbimin karanlık yüzüne yenilsem ve içimi öfke kaplasa da genellikle ışıkta kalmaya, iyiye doğru ilerlemeye çalışıyorum. Açıkcası bu anlamdaki gelişimimden gayet memnunum. Herkes biraz zorlasa ve iki adım fazla atsa bütün galakside karnaval ilan edilirdi, durmadan vur patlasın çal oynasın yapılırdı. Ama nerede???

Neyse, karma temziliğinde Külkedisi başı çekmekte bu yaz. Ben de kendisine yetişeceğim diye telef olmaktayım:))) Ama iyi gidiyoruz. Yıllarca birlikte antreman yapmış yüzücüler gibi her turu beraber dönüyoruz ne hikmetse. Kimi zaman ben onu bekliyorum, bazen o beni. Bu gidişle 2009 kaçınılmaz olarak bize çalışan bir yıl olacak.

Güneş tutulması bana zaman takıntımla ilgili bir dur sinyaliydi sanki. Gerçi ben endişemin kaynağından kurtulunca zaten sakinleşmiştim ama böylece yukarıdan da onaylandığımı hissettim. Kitap tanımaz olduğumu itiraf ediyorum fakat, bu tavrım evrendeki uyumu ve enerjileri görmezden geldiğim manasını taşımaz. Mesela ne çağırsam geliyor!! Bu nedenle sakinleşmeye ve ağzımı hayra açmaya karar verdim. Yaşadıklarımın sorumluluğunu üstleniyorum, ben çağırdım onlar geldi. Öğreteceklerini öğrettiler. Anladım mı? Eh! Biraz zaman lazım:)) Malum az çiğnediğimiz yiyecekleri sindirmek nasıl zorsa, hızlı yaşanmışlıklar da aynı şekilde hazım sorunu yapıyor bünyeye:))

Bu akşam uzun zaman ara verdikten sonra Külkedisi * ile yoga yaptık. Bana hep sorulan ve anlayamadığım garip bir sorudur: "yoga gerçekten iyi geliyor mu?" Vallahi yogayı bilmem ama Nazmi Hoca ile kadim sözleri tekrarlamak epeyce rahatlatıyor. Neyse, bu akşam Nazmi Hocam kadim sözleri tekrarlamadı ama ona yakın şeyler söyledi yine. Aslında sözler çok basit, akşam yatağa yatınca kendi kendinize söylerseniz inanın hiç kabus görmezsiniz. Şifreyi veriyorum:

nefreti at ( nefes ver ), sevgiyi al ( nefes al ) , korkuyu at ( nefes ver ), güveni al ( nefes al ), öfkeyi at ( nefes ver ), sevinci al ( nefes al )....

İşe yarıyor mu derseniz, evet yarıyor. Söylediğiniz söz sizin oluyor çünkü. Tıpkı bir elbise giyer gibi sözcükleri giyiyor ruhunuz. Ve size yakışanı giydiğinizde güzelleştiğinizi hissediyorsunuz.

Hani annemin habitatından bahsetmiştim ya size, işte iyi sözün iyilik, iyi düşüncenin de iyilik getirdiğine habitat içinden bir örnekle son vermek isterim. Benim annem, kuruyan çiçekleri bile atmaz; boş ve manasız saksılar bazen aylarca öylece durur balkonlarda. Ama nasıl ve nedendir bilinmez, bir süre sonra o saksılarda bir şekilde yeni bir hayat başlar. Mesela en son "atalım şu begonvili sinir oldum" demiştim. Ama annem "ona biraz zaman tanıyalım" demişti ve dün sabah baktım yeni yeni çiçekler açmaya başlamış güzel begonvil. Oysa dökülmüştü tüm çiçeklerini ve hızla ölüyor gibiydi. Annem ondan vazgeçmedi. Sabır ne büyük erdem değil mi? Sabır ve iyi kalpli olmak ise büyük bir büyü:)))

Ah bir de affetmek var. Bunu da söylemeden gitmeyeyim. O kadar yoga yapmışım ve zihnim, kalbim silkelenmişken anımsadıklarımı paylaşmadan yatmayayım.
Affetmek gerçekten önemli, yaşadığımız her ne ise kendimizi ve karşımızdakini affetmeden devam etmek imkansız. Affetmedikçe ilerideki iyi gelemeyecek çünkü...
Külkedisi affetti, artık yolu açık. Ben de uzun zaman önce affetmiştim, hatta yaşadıklarıma ne kadar da değer verdiğimi anımsadım geçenlerde. Şimdi yine affedeceğim ve üzerime düşeni yapacağım: devam edeceğim.

Hadi hadi çıkın dışarı ve dilek tutun, bu defa olacak, söz veriyorum:)))

*Külkedisi ben yokken yogada acayip ilerleme kaydetmiş. Aldığımız duyuma göre asanaları öğrendiği sihirli bir kitap varmış!!:))

5 yorum:

skoer dedi ki...

nefret duymamak da, sabır edebilmek de, affedebilmek de birbirine çok yakın kavramlar. en azından; hiçbirinin zorla yapılamıyor oluşu noktasında.

sabretmeliyim diye sabredilemeyeceği gibi affetmeliyim diye de affedilmiyor. affedilmez. hep içten gelmeli.

en doğrusu bir insanı affetmek gerekecek kadar hatalı bulmamakta sanırım. hak vermekte. bu da yaratılışla ilgili bir lütuf sanırım.

hep sanıyorum zaten.

Fortunata dedi ki...

Yine çok haklısın. Affetme noktasına taşımamak lazım kendimizi. Fakat nedense başkalarını affetmek çok kolayken, konu 1.tekil şahıs olunca daha bir zorlanıyoruz sanki. Ya da ben kendime karşı iyi davranmak konusunda epeyce çalışmalıyım:))) Korkma, başarıyorum. Bebek adımlarıyla bile olsa her sabah bir öncekinden daha temizim:))) Kolay değil ruh temizlemek!

kelebeklerözgürdür dedi ki...

ben de dalmak istedim konuya :) blog komşusu olaraktan çayımı alıp geldim...malum, çekici kavramlar bunlar..affetmek vesaire..

bir başkasını da kendini de insan belki şu noktada affetmeyi öğreniyor: yaşam da dahil herşey gelip geçiyor. ufacığız. sabun köpüğüyüz. biraz uçup söneceğiz. önemli saydığımız ve böyle yaparak iyi yaptığımız şeyler var elbette. ama bu, ufacıklığımızı, köpüklüğümüzü değiştirmiyor. kötü hisler, bir başkasına veya kendine karşı, seni daima aşağı çekiyor. daha köpüğün sönmeden aşağı süzülüyorsun. ne gerek var? aşağısını gördüm. ne bana ne başkasına bir faydası olmayan şeylerle doluydu. şu kokan patates çuvalı hikayesi gibi...kızdığın şeylerin kötü kokusu, çuvalın ağırlığı hep sana ziyan aslında. sen çok önemli olduğundan, aman sana birşey olmasın diye değil. ama ne gerek var? hafiflemek varken...

affetmek geçmişe yönelik değil geleceğe yönelik olabiliyor belki. geçmişe kırgınlıktan kurtulmanın çaresini bulamadım ben. yazıklanıyorum aklıma geldiğinde kendi yaptığım veya maruz kaldığım kötülükleri anımsadığımda. bir hayalkırıklığı sadece. öfke kızgınlık değil...ama o kırıklık bile nefesi boğuyor. oysa gelecek temiz...onu temiz tutarak affetmek mümkün belki de. olasılıklara inancı kaybetmeyerek...insanların ve hayatın ve kendinin olasılıklarına...

kelebeklerözgürdür dedi ki...

haha! :) "çok güzel yapıyorsunuz, kitaptan mı öğrendiniz?"

kitabın adını deşifre ediyorum: Remzi Kitabevi'nden "Yoga" by Sophy Hoare. eski basım bir kitap, halihazırda piyasalarda bulmak mümkün olmayabilir. ama çok sağlam :)) isteyene asanaların fotokopilerini dağıtabilirim :p ..hatta madem bu kadar meşhur oldu, derse getireyim bari.

ama Sophy, sırta Nazmi hoca gibi masaj yapamıyor söyleyeyim :))

Fortunata dedi ki...

"kırgınlık nefesi boğuyor...."Haklısın. Ama o da geçecek.Neyse ki "herşey geçer hayat kalır" diyor şarkı :))
Ve bir diğer şarkı da diyor ki"...dünyada üzgün olmaya değer ne var?" Rapunzel Cevap veriyor: HİÇ, ÖLÜM HARİÇ HİÇ!