7 Ağustos 2008 Perşembe

Aylin.


Bitkiler hakkındaki yazıyı hala aklımdan çıkartamadım; dikenlerinden vazgeçen kaktüs beni derinden etkiledi. Tam üzerine seyrettiğim bir film de tuz biber oldu. Ben daha bunları sindiremeden Miami'den Küçük İnsan geliverdi İstanbul'a. Aradaki bağlantıya inanamayacaksınız ama gerçek!

Bu yazı dikenli bitkiler, inadına sevmek ve Küçük İnsan Hakkında...

Ufacık tefecik içi dolu turşucuk diye bir bilmece vardı eskiden, benim için bu tekerleme/bilmecenin cevabı: Aylin! Nam-ı diğer Küçük İnsan ya da Yapay Zeka!

Aylin, Karlar Kraliçesi'nin üniversiteden arkadaşı ve yakın dostu olmak sıfatıyla girdi hayatlarımıza. Karlar Kraliçesi kendi doğasında duman altı olurken, birbirimizi sisler arasında kaybettik. Yine de arada bir göz göze geldiğimizde kaldığımız noktadan devam edebildik. Artık gönlümde bir yeri var elbette. Ve fakat bu göz göze gelme anını bile Aylin'e borçluyuz. Neyse, bu başka bir hikaye. Bu yazı Aylin hakkında:))

Küçük İnsan'la ilk sohbetlerimiz arka bahçede olmuştur. Orada tanışmıştık. Minicik vücuduna beş beden büyük turuncu elbisesiyle sessizce gelirdi yanıma. Usul usul ama hiç susmamacasına anlatırdı; annesini, okulu, kaygılarını. O zamanlar sanırım ne ben, ne de o içindeki gücün farkına varamamıştık. Severdim onu, ama hakkı olduğu kadar çok değil...

Gel zaman git zaman arka bahçe insanlarından evlenenler, boşananlar oldu. Mezuniyetler, ölümler... Ülkeden kaçmalar... Ama ara ara hep görüşüldü. Taa ki bir gece Reks Sineması önündeki tarihi karşılaşmaya kadar.

Bodrum'dan yeni dönmüştüm. "Nasılsın?" dedi. "İyiyim" dedim. "Çalışıyor musun?" dedi. "İş arıyorum" dedim. O da bana "İş var, eğer istersen" dedi. İlk aracısız buluşmamız ve konuşmamız o geceden sonra gerçekleşti. Aynı iş yerinde çalışmaya başladık. Çok şey öğrendim ondan. Çok şey kazandım o şirkette. Külkedisi ve Mehmetus da bana oralardan hediyedir:))

Aylin'le ilk mucizemiz Oruç Aruoba oldu. Karlı bir sabah henüz kimseler gelmemişken Harbiye'deki iş yerimizin terasında günün ilk kahvelerini içip şiirden bahsederken, Benim "İle"yi okumamış olmama çok şaşırdı Aylin. Koca kadın olmuşum da "İle"yi hala okumamışım! Olmaz ki! Elbette müdahale etti ve bana "İle" alındı.

Bundan sonrası kalplere bahar geldiği zamanlara rastlar. Neden derseniz bu küçücük kadın benim buz gibi zirvelerimden asla korkmamış, çıplak ayakla karlı tepelerimde gezmiş ve inadıyla karları eritmiştir. Dikenlerime rağmen beni sevmekten, güvenimi kazanmak için yamacımda sakin sakin dolaşmaktan ve iletişim kurmaya çalışmaktan vazgeçmemiştir. Bana varlığının değerini anlamam için bir şans vermek konusunda inanılmaz kararlı ve ısrarcı davranmıştır. O ufacık bedene sığmayan bir enerji ile başımı döndürmeyi başarmış ve sonunda bahara teslim olmamı sağlamıştır. Bu noktada kendimi kaktüse, Aylin'i de azimli bilimadamına benzetiyorum. Artık bir tek dikenim bile yok Aylin için. O, ilk günden beri dikenlerimi hiçe saydı ve sonunda hiç oldular!

Aynı iş yerinde çalışmadığımız zamanlara geçildiğinde ise baharlarımız bitmemiştir. Aylin, başının üzerinde cıvıldaşan kuşlarıyla daima yanımda olmuştur. Tezimi yazdığım o inanılmaz zor kış gecelerinde en iğrenç makalelerimi bile çevirirken - bir tek satır için sayfalar dolusu yazıyı okumuştur maalesef! - asla yüzünü buruşturmamış ve son dakikaya kadar yanımda kalmıştır. Bugün kütüphanemde bir tez var ise bunda Aylin'in payı hiç az değildir.

Şimdi koca kadın oldu. Bizi cadılıkla ve beni de elebaşı olmakla itham edenlere bildiririm ki, evet bu kadın da bir cadıdır. Hem de en iyisinden! Peri masallarına mantık getiren bir cadıdır kendisi. Sihirli bitkilerden ilaçlar yapmayı bilir, ruha iyi gelecek kitapları, kıpır kıpır projeleri vardır. İnanılmaz güzeldir sesi. Hele bir şarkısı vardır ki: "Everytime I Feel Alone", ağlarsınız!

Artık bu şarkı beni ağlatmıyor. Çünkü Aylin aşık oldu. Sular aktı ve yatağını buldu. Denedi yanıldı, denedi yanıldı. Çocuklar büyüttü, adamlar avuttu ve sonunda onunla dans edecek, aynı yola gönül vermiş bir adam buldu. Özetlersek, oniki prensesten biri kurtuldu. Darısı kalan onbir prensesin başına!

Küçük İnsan, Küba/Fransa karşımı sevgilisiyle her sabah telefonlaşıyor. Tuvalete bile telefonla gidiyor. Ona bir sevgiliye alınabilecek en güzel iki hediyeyi alıyor: Kahve ve saat. Keyif ve Zaman. Yani en yalın şekliyle söylüyorlar duygularını birbirlerine...

Aylin güzelleşmiş. Yüzüne pembelik, bedenine daha da bir enerji gelmiş. Bir adam bir kadını güzelleştirir mi? Evet. Sean, Aylin'i daha da güzelleştirmiş. Bu bir masal değil elbette, Aylin'i tanıyalım yazısı. Bir masal yazacak mıyım? Evet. Aylin yaşayacak ve ben yazacağım.

Daha çoook işimiz var yapılacak: yumurtalı-tarçınlı ekmek yapacağız, akşama doğru marinada kahve içeceğiz, Aylin'in akademik başarılarını kutlayacağız, Sean ve çocuklarla capuera* yapmanın tadını çıkartacağız, Güney Fransa'da yaz tatilleri, yurdumda yelken gezileri, ekolojik besin fuarlarında cirit atmalar... Daha çoook uzar bu liste:)) İşte size Miami'den Küçük İnsan manzaraları.


*Aylin yapabileceğime inanıyor ama viedolar beni epeyce korkuttu!!!!

2 yorum:

kali dedi ki...

ya böyle ":D" koymak istiyorum ama ağzım kulaklarıma varmış etkisini tam tasvir edemeyeceğim. şöyle bişi olur mu acaba
:] --> aslında bu gülüşe birazcık pişkinlik eklerseniz yakın olacak an itibarı ile hislerime

skoer dedi ki...

şimdi. sabah evden çıkarken gayri ihtiyari televizyonun üzerinden alıp çantama attığım aruoba kitabından her zamanki gibi bodos bir sayfa açıyorum, bu sefer Küçük Insan için;

"özlem, hiçbirzaman başka türlü olmasını istemeyeceğini, herzaman, olduğu gibi istemeni, hep, sağlayan duygudur.

özlem, bütün zamanları, herzamanı, hep olmayı isteyen duygudur-"


aylin'i artık biz de seviyoruz.